Bundan yaklaşık bir ay kadar önce yine buradan Ümit Özdağ'a bir açık mektup yayınlamıştım. O yazıda özetle, o dönem için geçerli olmak üzere, Ümit Özdağ hocanın neden Meral Akşener lehine adaylıktan çekilmesi üzerine bir takım fikirler ileri sürmüştüm. Yirmidört saatin bile siyaseten uzun olduğu bir ülkede, bir ay içerisinde çok olağanüstü hadiseler yaşandı. Milletimiz çok önemli bir sınavı atlarak, Fethullahçı terör çetesinin Türkiye'yi esir alma çılgınlığının önüne şimdilik bir set çekti. Ancak bu örgütün yapısı ve işleyişinden ötürü zorlu bir mücadele dönemi olacağı da aşikar. Bu aşamada, MHP içerisindeki değişim talebinin nasıl ve ne yönde olması gerektiği üzerinde ise soğuk kanlı olarak durmamız gerekmektedir. 

Önceki yazılarımı okuyanlar, 15 Temmuz öncesine kadar neden Meral Akşenir'in desteklenmesi gerektiği üzerinde durmaya çalıştığımı görebilirler. Esasen Türk Milliyetçiliğinin, MHP özelinde ilk görevi/sınavı Devlet Bahçeli'yi vakit kaybetmeksizin değiştirmek ve ardından hareketin potansiyeline ulaşabilmesi için süratle gerekli çalışmaları yapmaktır. Mevcut adaylar arasından yapılacak seçimde de ilk ve en önemli kriter değişimin hem delege, hem taban hem de halk kitleleri açısından en yüksek katılımla temsil edilmesini sağlamaktır. 15 Temmuz öncesine kadar hiç şüphe yok ki bu aday Meral Akşener'dir. Ancak 15 Temmuz sonrasındaki Türkiye'nin 15 Temmuz öncesiyle aynı olmadığını görmek ve bunun üzerine yeni bir oyun planı geliştirmek zorundayız.

Öncelikle 15 Temmuz öncesi ve sonrasında ne gibi farklılıklar olduğunu ve neden sayın Akşener'in artık bu kritere uymadığını açıklamamız gerekir.

15 Temmuz öncesi, AKP günden güne kan kaybetmekte olan bir partiydi. Cumhurbaşkanının bazı politik manevraları, kendi popülatiresini tartışılır hale getirmeye başlamıştı. İsrail'le varılan anlaşma, ardından İHH ve Mavi Marmara konusunda söyledikleri, Rusya'dan özür dilenmesi, 3 milyon Suriyeli'ye vatandaşlık verilmesi gibi hususlarda önemli çatlaklar vardı. Binali Yıldırım yeni başbakan olmuştu ve henüz yetkinliği hususundaki soru işaretleri kaybolmamıştı. Vatandaş bu sebepler dolayısıyla bir alternatif arayışındaydı ve Meral Akşener ismi muhafazakar kesim üzerinde bir heyecan uyandırıyordu.

15 Temmuz gecesi başlayıp 16 Temmuz sabahına kadar süren olaylar sonrasında 3 şey oldu. Birincisi Cumhurbaşkanı Erdoğan popülaritesini cumhurbaşkanlığı seçiminde aldığı oyun da üzerine çıkardı. İkincisi İsrail, Rusya ve Suriyelilerin vatandaşlığı noktasındaki tartışmalar Paralel Yapı ile mücadelenin çok çok gerisinde ikinci planda kaldı. Paralel yapı ile mücadele hem devlet hem de toplum nezninde birinci sırayı aldı. Üçüncüsü, Başbakan Binali Yıldırım pek çok kesimden ilk sınavında geçer not aldı. AKP'nin eriyen oyları yeniden konsolide oldu ve bir süreliğine sorunlar ötelendi.

Bu sonuçların bir de Sayın Akşener cephesinde ortaya çıkarttığı bir sorun oldu. Sayın Akşener aleyhinde yürütülen aleyhte kampanyalarda sıkça tekrar edilen paralel yapıyla ile bağlantılı olduğu iddiaları şuyu-u vukuundan beter ifadesinde kendini bulan bir hal aldı. Şahsen ortaya atılan bu alçakça iftiraların hiçbir tutar tarafı olmadığına inanmakla birlikte bu noktada iki sorun karşımıza çıkıyor. Birincisi 15 Temmuz travmasından sonra, vatandaşımızın bu noktadaki hassasiyet ayarıyla oynanmıştır. 30 yıl sahte bir hayatı, gelip gelmeyeceği belli olmayan bir gün için yaşayan general rütbesindeki insanları gördükçe, bu konuda hakkında en ufak şüphe duyulan insanlara karşı bile kendilerini geri çekeceklerini beklemek yanlış olmaz. İkincisi ise böyle bir iftiraya karşı etkili yöntemler geliştirmenin ve uygulamanın zorluğudur. Yıllardır Bahçeli'nin yaptıklarının ya da yapmadıklarının savunulması gibi yıllarca sayın Akşener'in paralelci olmadığını savunmakla kaybedilecek bir zamanımız yok. Evet, hiç adil olmadığının farkındayım, ancak olan oldu.

Sayın Akşener'i destekleyen arkadaşlarımızın bu noktada, böyle bir davranışı geri çekilmek ve sayın Akşener'i satmak olarak okuyacaklarını düşünmek zor değil. Sayın Akşener'i yedirmemek gerektiği üzerinde duracaklarını da. Ancak Türk Milliyetçileri açısından mesele Sayın Akşener'i galip kılmak, illa ki onu başa geçirmek değildir. Evet, 15 Temmuz öncesi hem delege/taban hem de halk nezninde en kuvvetli aday kendisiydi. Ancak 15 Temmuz sonrası, bu iddianın aksine, adaylığı değişim talebinin sonuçsuz kalmasına sebebiyet verecek bir hal almıştır. Böylesi bir durumda yapılacak iki şey var. Birincisi, hiçbir şey olmamış gibi adaylığının devam etmesi ve Sayın Akşener'i destekleyenlerin Akşener'i yedirmemesi ve sonucunda değişim talebinin iflası. İkincisi ise,sayın Akşener'in kendiliğinden adaylıktan çekilerek, kendisini destekleyenlerin Akşener'i yedirdik psikolojisine yenilmelerinin önüne geçmesi ve değişim talebinin devamını sağlaması.

Ortada Sayın Akşener için adil olmayan bir durum var ancak bu fedakarlığın yapılmaması, değişim talebinin önünü tamamen kapatacaktır. Türk Milliyetçiliği bireylerin üzerindedir. Bahçeli, Akşener ya da bir başkasının şahsi meselelerinin üzerindedir. Akşener üzerinde ısrar etmek ile Bahçeli üzerinde ısrar etmek arasında bir fark yoktur.

Sayın Akşener bir Türk Milliyetçisi olarak, bu gerçeği gördüğü anda gereğini yerine getirecek ve kendisini destekleyen arkadaşlarının da önünü açacaktır. Sayın Akşener'in bu fedakarlığını tarih yazacak ve Türk Milliyetçileri kendisini her zaman hayırla yad edeceklerdir.