İki eski dost Boğaz'ı gören bir cafede alışıldık sohbetlerinden birine başlıyordu. Hiç bir zaman konu belirlemezlerdi... Konu konuyu açardı hep.

'En son tavsiyene uyup Hallac'ın Tavasin'ini okudum. Gerçekten beğendim okumak için çok geç kalmışım. Çileli bir hayat sürmüş ve vahşet sahnelerini bile aşan bir ölüm...'

'Ne deriz hep... Doğru insan olup da çileli bir hayat sürmeyen nerdeyse kimse yok.... Hallac, Arabi, İmamı Azam... O kadar çok ki'

'İyi de çileyi çeken bize uyan insanlarsa Allah dostu oluyor, Allah bu çileyi günahlarından arınsınlar diye veriyor deriz, ama bizim görüşlerimize uymayan biri ise işte kafir Allah Nasıl belasını verdi bak ne hale soktu deriz... Bunda bir çelişki yok mu sence?'

Abdullah bey gülümsemişti...

'Yorum yok... İyi de zaten biz değil miyiz, insanların içini görüyor gibi kimin dindar kimin dinsiz olduğuna karar veren... Ya da bizim düşüncelerimizi taşıyorsa rahmet okuyup taşımıyorsa cenaze namazı bile kılınmaz diye hüküm veren?'

Önlerine konulan kahvelerinden birer yudum almışlardı ...

'Dostum bütün alimler bütün filozoflar, dürüst siyaset adamları devirlerinde anlaşılmak şöyle dursun hep dışlanmışlardır... Bu her konuda ki cehaletin ispatıdır. Peygambarlere bile inanmamış insanoğlu, çile çektirmiş, hakaret etmiş hatta öldürmüş...'

'Evet cehalet... Yok mu Aziz'im bu cehaletin bir çaresi?'

'Yok dostum... Hasta olduğuna inanmayan birine doktor ne yapabilir ki? Hiç ben cahilim diyen duydun mu?'

'Peki nereye varacak bu şekilde?'

'Bizim vaktimiz tükendi artık... Biz ne gördüysek fazlasını bizden sonrakiler görecek... Bir gün burada. Yine iki kişi oturacak, belki yine bunları konuşacak sessizce ... İşte biz sessizce konuşurken hayatında tek yapmadığı şey düşünmek olanlar sürekli haykıracak... '

'Bizler bir Fatiha'ya muhtaç kalırken sahte şeyhlere sahte Kahramanlara hatta sahte insanlara hatimler indirilecek kalbi boş beyni boş insanlar tarafından...'

A. Demir