Sarayın önünde toplanan halkın sesi kralın odasına kadar gelmişti. Odasında huzursuz yüz ifadesiyle bir sağa bir sola yürüyen kral çevresinde bekleyen askerlerden birine:
'Bana acilen Derviş'i getirin' dedi.

Oda da bulunanlar şaşkınlık içindeydi. Derviş'i idama mahkum edip hücreye kapatan kendisiydi...

Çok sürmeden asker yanında Derviş ile beraber kralın huzuruna varmıştı...

'Evet, çok bilmiş Derviş şimdi beni bu isyandan kurtarırsan kendi kelleni de kullanırsın'

Derviş önce aşağıdaki kalabalığa uzun uzun bakmış sonra da kralın tahtının yanına bağdaş kurup oturmuştu...

'Sorun ne?'

'Halkın yiyecek bir şeyi kalmadı... Sarayda da dağıtacak hiç bir şey yok'

Derviş alaycı bir ifadeyle sakallarını sıvazlayıp gözlerinin içine bakan krala doğru yürümüştü ...

'Ben size bol keseden dağıtıp bu kadar bol yiyerek kısa bir süre mutlu olursunuz, sonrası halkta tükenir siz de demiştim. Ve siz de bu yüzden beni hücreye kapatmıştınız.' 

'Ama halk mutluydu ve beni seviyordu.'

'O Zaman tekrar dağıtın.'

'Anlamıyor musun? Dağıtacak hiç bir şey kalmadı...'

'Umut dağıtın... Hem de en bol keseden...Bu onları belli bir süre susturur... Ve yine sizi çok severler' 

'İnanırlar mı? Peki farzedelim inandılar ya sonrası ?'

'Bu insanlar sorgulamaz... Sorgulasalardı önce bu ferah ortamı nasıl geldi diye sorgulardı... Şimdi de sorgulamayacaklar. Bu insanlar sadece önlerine konulana bakar... Mutfakta ne piştiğiyle ilgilenmezler....

Sonrasına gelince .... Bir kaç gün sonra askeri al ve buradan uzak bir yere git... Halka ülkenin elden gittiğini ve onlar için son nefesine kadar savaşacağını fısıldasın adamların... Bak o zaman bugün hiç bir şeyi olmayan bu halk elindekini de kaybetmemek için seni alkışlarla ugurlar ve dönüşte omuzlarda sarayına getirir ...

Bugünü unutur... Haline ve kralına şükür duaları eder...


A. Demir