Ressam yanındaki arkadaşına 'Kral Çıplak' meselesini bilip bilmediğini sorup olumlu cevap aldıktan sonra gülümsemişti.

- Sence bugün bunu yapmak mümkün müdür?
- Bence hayır... O gün hem kralın korkusu hem de aptal konuma düşme kaygısı birleşip halkı bir yalanı doğru kabul etme zorunluluğuna itmişti.

'Yanılıyorsun' demişti, ressam. Sonra masada ki boş tuvale rastgele çizgiler çizmiş ardından da o çizgileri değişik renklerle birbirine bağlamıştı.

- Sence sanat eseri olur mu?'

İyi bir entellektüel olan arkadaşı sandalyesine yaslanıp kahkaha atmıştı. Bir yandan masada duran tuvale bakıp bir yandan da başını sağa sola sallıyordu.

- Ne şimdi bu?'
- Bir sanat harikası...'
- Yapma dostum. Benim torunum dahi bundan çok daha güzel şekiller çıkarabilir.'

Ressam elindeki fırçayı dostuna uzatıp beğenmediği bu resmî karalamasını istemişti.

Çocukça bir oyun oynuyorlarmışçasına bu kez fırça anlamsız hareketlerle tuvalin üzerinde gezdiriliyordu.

- Şimdi ne olacak , peki?'
- Bekle ve gör'

Ressam biraz ilerilerinde bekleyen hizmetçiyi çağırıp aşağıda bekleyen misafirlerini çağırması için göndermişti. Kısa bir süre sonra genç yaşlardaki ikisi kız ikisi erkek konuklar ressamın karşısında utangaç bir vaziyette yerlerini almışlardı.

- Hoş geldiniz. Beklettiğim için kusura bakmayın. Ama bekletme nedenimin sizi mutlu edeceğini sanıyorum.'

Ressam masadaki resmî kaldırıp karşısında dikilen gençlere göstermişti.

- Yıllardır üzerinde çalıştığım bu eşsiz tabloyu az önce tamamladım. Ve bunu ilk siz görün istedim.'

Gençler bir iki adım daha yaklaşıp ressamın masaya yatırdığı tabloyu dikkatlice incelemeye başlamışlardı. Herkes susuyordu.

- Evet, gençler... Yorum yapmayacak mısınız? Yoksa beğenmediniz mi?'

Ressam ve dostu fazla beklememişti. Gençler sırası ile söz hakkı alıp resimde neler gördüklerini, gördüklerinin kendilerine ne hissettirdiğini uzun uzadıya anlatıp hayranlıklarını bildiren cümleleri ressamı tebrik ederek noktalamışlardı.

Masada şaşkın bir şekilde oturan ressamın dostu tek kelime etmeden olup biteni izliyordu.

- Çok teşekkür ederim arkadaşlar. Sizler şimdi çalışma odama inip beni bekleyin. Birazdan yanınızda olacağım.'

Gençler sessiz bir şekilde aşağı inerken ressam dostunun yüz ifadesine bakıp gülüyordu.

- Demedim mi bu bir sanat eseri?'
- Ama bu nasıl olur ki? Bunu beraber karaladık sadece...'
- Bak dostum şartlanmış bir beyine çölün gül bahçesi olduğunu inandırmak çok basittir. Kaybetmeyeceklerine şartlandıkları bir kahramanın en acı mağlubiyetini büyük bir galibiyet olarak sunmak çok basittir. Bu gençler benim hayranlarım... Bunların beyinleri resim konusunda benim kontrolüm altındadır. Ben bu bir arkadaşımın çizdiği tablo; ne kadar da çirkin değil mi? Diye sorsaydım. Bu tabloyu yerden yere vururlardı. Ben bu eşşiz tablo diye başladım ve onlar da tabloyu eşsiz bir şekilde algılayıp bize anlattılar...

Dostunun yüzünde acı bir gülümseme belirmişti. Yaktığı sigaradan bir duman alıp boşluğa üfürdükten sonra 'Peki sence bu nedir?'diye sormuştu.

- Cehalettir, dostum. O gün korku ve kaygı vardı. Bugün onlardan daha tehlikeli olan cehalet var. Resimden anlasalardı, bunu yapabilir miydim? Tabi ki hayır... Bir düşün şu insanları hangi konularda bilgileri var ve hangi konularda sürekli yorumlar yapıyorlar... Sence şu an kral çıplak gezse kimse üstünde elbise olmadığını görebilir mi? Görse bile buna inanabilir mi?

- Ve tabi görse ve inansa bile bunu söyleyebilir mi?

İkisi de gülümsemişti.
Ama bu gülümseme acı veren can yakan bir gülümsemeydi...

A.Demir