Adımlar tutsaklığın, adımlar işkencenin habercisi.

Tak tak tak tak tak!

Haydar beyler anahtarını nezarethane parmaklıklarına vuruyor.

Bu bir komut.
Ayağa kalk!

Mahkumların gözleri bağlı. Güç bela doğruluyorlar oturdukları yerden.
Haydar beyler geriye dönerek tekrar vuruyor anahtarını demir parmaklıklara

Tak tak tak tak tak!

Bu ikinci komut. 
Çömel!

Çömel – kalk, çömel – kalk… >
Bitmiyor parmaklıkların gürültüsü.

Bazı mahkumlar dayanamayarak yığılıyor olduğu yere. Bazı mahkumlar ise bakışlarını göz bandının altından sızan ışığa yoğunlaştırarak, kimin düştüğünü seçmeye çalışıyor.

Haydar beylerin keyfi yerinde, takılmak istiyor bir mahkuma

- Mehmet Karanfil sen üniversitede baya havalıydın. Hayatını yaşasaydın bunlar gelmezdi başına.

Tükenmiş nefesini zorlayarak "Hayatımdan memnunum" diyor Karanfil.

Yalan söylüyor!
Yaşanan bir hayat değil. 

Ömür heybesine, siyah anılar doldurmaya başlayalı kaç zaman oldu hatırlamıyor.
Aydınlığa sevdalanmasının bedeli, gözlerine geçirilen siyah bant.

Sorgu odasından yükselen işkence sesi nezarethane duvarlarına çarpıyor. Ses, sorgu sırasını bekleyen mahkumların yüreğinde patlıyor.
Karanfil herkesten daha dikkatli dinliyor, sorgu odasından yükselen feryadı.
Evet, evet tanıyor bu sesi.
Bu ses Ülküdaşı Mehmet Hallaç'ın sesi.
Birazdan onlarında ismi okunacak ve sorgu odasından bir ceset gibi çıkacaklar…
Böyle anlarda hücre arkadaşı Murat ağabeyinin sözleri çınlıyordu kulaklarında.

"Dayanacaksın, dayanacağız, şehitlere yeminimiz var!"

Sorgu odasından yükselen feryat Karanfil'i siyah hatırlara sürüklüyor. Sürekli Murat ağabeyinin seslenişi can buluyor zihninde ve o seslenişin sebebi.

DAYANACAĞIZ!

12 Eylül'ün Karıştır – Barıştır uygulaması birçok sıkıntıyı beraberinde getirmişti.
O gün solcuların çoğunlukta olduğu koğuşa verilen bir ülküdaşlarının şişlendiği haberini almışlardı.
Telaşla olayın gerçekleştiği koğuşa doğru koşmuştu Karanfil ve diğer ülkücüler.
İşte o an Karanfil, gardiyanlara şu serzenişte bulunmuştu

"Bizi bir arada zorla niye tutuyorsunuz. Yazık günah değil mi? Şişlenen sizin evladınız olsa üzülmez misiniz?"

Sormak, sorgulamak ve yanlışı haykırmak. Ne büyük suçtu bu!
Karanfil'i aynı gün kapı altına götürmüşlerdi. "Kapı altı" işkence demekti. Saçını bıyığını kazımış ve çıplak bedenini kolları kesik bir banka yatırmışlardı.
Başından ve kollarından bastırarak vücudunu geriyorlardı.
Ya Rabbim, çığlık atmak ne büyük bir lüksmüş! Gergin vücuduna inen cop darbeleri feryat etmesine bile fırsat vermiyordu.
Karanfil'in Dudakları titriyordu sadece, tüm bedeni tarifsiz bir acıyla cayır cayır yanarken sanki üşüyormuş gibi dudakları titriyordu.
Devletini kollayanların, devlet tarafından cezalandırılması!

"Esir Türklere Hürriyet" diyenlerin, Türkler tarafından tabutluğa tıkılması gibi garip bir tezattı bu!
Bedeni yanarken, sanki üşüyormuş gibi titriyordu…
Hücresine getirildiğinde hayata küsmüş vaziyetteydi ve titreyen dudaklarından şu sözler süzülmüştü

- Ağabey, ben bu yükü taşıyamayacağım, vücudumun direnci kalmadı, dayanamıyorum artık.

İşte o an Karanfil'in dudaklarında ki titremeyi Murat ağabeyinin sözleri kesmişti

- Dayanacağız, dayanacaksın, şehitlere yeminimiz var!

Az sonra Murat Ağabey kapı altına çekilecekti.

Kaç zaman önce getirilmişti buraya, hatırlamıyor.
Zira saniyelerin asırlaştığı bu nezarethanede zamanı hesaplamak bir hayli güç.
Nezarethane diye yirmiden fazla insanı sıkıştırdıkları bu küçücük yer, önceden karakolun tuvaletiymiş,

Mahkumları koyacak yer bulamayınca, tuvaleti nezarethaneye çevirmişler.
Karanfil dizlerini göğsüne çekmiş, sorgu sırasını bekliyor.
Eğer ki zalimin zulmüne gücünü yetiremezse , birazdan onun feryadını dinleyecek nefes alışverişlerini hissettiği mahkumlar.

Haydar beylerin ayak sesi her an mahkumların ensesinde.
Göz bandının altından etrafında kimlerin olduğunu seçmeye çalışıyor Karanfil.
Karşısında kollarından banka kelepçelenmiş birisi var görebiliyor.
Karanfil tanıyor yarenini. İdam mahkumu ülküdaşı Mehmet Onur Miman bu! 
(Miman'ın dosyası sonradan ikiye, üç oyla bozulmasaydı İdam edilecekti.)

Onun yanında ülküdaşı Aşur Demirbağ var.
Hepsi sessizce sorgu sırasını bekliyor.
Haydar beylerin mahkumları rahatsız eden adımları uzaklaşıyor nezarethanenin çevresinden.
Mehmet Onur Miman fark ediyor adımların uzaklaştığını. Birden Haydar Beylerin sesini taklit ederek bağırıyor

- Aşur Demirbağ! Aşur Demirbağ! Hazırlan!

Aşur düşüyor ülküdaşının tuzağına, yerinden fırlayarak bağırıyor

- Hazırım efendim!

Kahkahayı patlatıyor Mehmet Onur Miman. Sonrasında Karanfil gülmeye başlıyor. Onun ardından tüm mahkumlar.

Neşeli bir gürültü sarıyor nezarethaneyi.
Gülüyor Ülkücüler

Gülmek!

Karanfil o an bu duyguyu unuttuğunu anlıyor.
Oysa "Gülmek" Allah'ın insanlığa bahşettiği ne büyük bir nimetmiş.
İnsan kendisini nasılda özgür hissediyor gülerken.
Olabildiğince gülüyor hepsi.
Olabildiğince özgür insanlar gibi…

Haydar beylerin adımları tekrar duyuluyor. Haydar beyler nezarethaneye yaklaşıyor.
Adımlar tutsaklığın, adımlar işkencenin habercisi.
Gülme faslı bitiyor.
Ülkücüler nefes bile almadan Haydar beylerin anahtarını demir parmaklıklara vurmasını bekliyor.Tak tak tak tak

Çömel – Kalk, Çömel - Kalk
Sorgu odasından yükselen işkence sesi…


Okan KİLİT