Bayramlarımız güzelliklerin yaşandığı, yaşatıldığı, paylaşıldığı günlerdir. Hergün dizileriyle, tartışma programlarıyla fitne fesat yayan, zehir saçan televizyon kanalları Yeşilçam'ın romantik güldürü filmlerini ve özellikle güldürü filmlerini yayınlarlar bayram günlerinde. Televizyon kanalları, kültürümüzün ağızlarına oturan iğrençliklerinden kendileri bile sıkılıyorlar desem yalan olur. Sanırım kendileri için en kolayına kaçıyorlar. Biliyorlar ki güzel günlerin gideri eski güzelliklerdir… Halkımız neden halâ özellikle Kemal Sunal-Şener Şen ikilisinin oynadığı filmlere gülüyor, onlarla eğleniyor? (Senarist ve yönetmen ismi halâ Türk toplumunda önemsiz bir ayrıntı olduğu için, her birini saygıyla anıp geçmek istiyorum). Halk derken ortalama insandan bahsediyorum. Burjuvaların sadece "lanet" okuyup geçtiği; ne anlamaya, ne katkı sunmaya değer görmediği toplumdan bahsediyorum. Soruya dönecek olursak: Çünkü gördüklerinden, yaşadıklarından bir parça buluyor insanımız. Anlatılan kendi hikâyesidir ama gülünç bir dille ifade edilmiştir. Elbette kendisiyle barışık olmak bir çeşit erdemdir. Ama kendi haliyle hesaplaşmamak her zaman cahillik sayılmasa da, bir tür korkaklıktır. İşte bu kendimizle hesaplaşma işini becerebildiğimiz pek söylenemez…

Tosunpaşa, Davaro, Kibar Feyzo, Çöpçüler Kralı, Çiçek Abbas, Banker Bilo, Neşeli Günler gibi ve daha nicesi film; toplumu, yani ortalamayı resmeden, "görün ve halinize gülün eşşeoğlu eşşekler" diyen filmlerdir. Halkın en iyi bildiği yerden seslenerek gülünçlük resmedilmekte ve halk anlamaya uğraş vermeden gülüp geçmektedir. Sanat filmlerine ilgisizlik de biraz bundandır. Halk, yabancı olduğu alanlara yelken açıp zihnini yormak istememektedir; çünkü zihni hamlamıştır ve onu açmak için çok zahmet gerekmektedir…

Darbe sonrası Özallı yıllar bu tür filmlerin eleştirel gülünçlükten sıyrılıp, ortalama kültürü eleştirmek ve sakat yönlerini resmetmekten çıkıp "her duruş haklıdır, her kültür doğrudur" postmodern saçmalığına savrulduğu, şımarık, küstah, alabildiğine cahil bir ortalamanın "ben de isterem" diyerek her şeyden pay istediği, kıroyum ama sesim güzel, magandayım ama para bende hödüklüğüne dönüştüğü zamanları gösterir. Namertten bir yudum bile istemeyen kanaatkârların çocukları boyunlarında kolyeler, bileklerinde saçmalıklar, pazularında kaslar, ayaklarında beyaz çoraplarla "ben de hükmedeceğim, ben de zengin olacağım, ben de isterem" tamahına kapılmışlardır. Özallı yılların en büyük travması en zengininden en fakirine kadar ahlâka gerek duymayan tamahkârlar yaratmış olmasıdır…

Tavsiyedir: Nurdan Gürbilek, "Kötü Çocuk Türk" adlı kitabında "istemem namertten bir yudum çare" duruşundan, "ben de isterem"e nasıl dönüştüğümüzü, her görüşüne katılmasam da, pek güzel resmeder…

Hoş, Özal'ın yarım bıraktığını RTE tamamlamış ve zamanında "istemem namertten bir yudum çare" diyenlerin torunlarını kendi ortalamasına dönüştürebilmiştir. Cahilin siyaseti "teröristler kadar onurlu olmaktan" sözederken marifet istese de, sanat, yani yüksek kültür üretmek ilim irfan sahibi olmayı gerektirir. Ben diyeyim hödüklük, siz deyin paçozluğu eleştirmek ve gözümüze sokmakla, onu yüceltmek arasında, hayali önermelerle bilimsel önermeler arasındaki fark kadar fark vardır. (Türkçe yazıp okuyan herkesin mutlaka başucu kitabı yapması gereken bir kitap tavsiyesi: Şakir Kocabaş, İfadelerin Gramatik Ayrımı).

* * *

Modernizmi yaşamadan postmodernizme savrulmuş gariban maraba, neden Ahmet Türk'ün, Dingil Mehmet Fırat'ın toprak ağası, fabrikatör olduğu halde özgürlükten, haktan falan söz ettiğini sorgulayamıyor? "Faşo Ağa"lar taktik değiştirmiş, Kibar Feyzolar çoktan bu taktiğe ayak uydurmuştur. Oysa zikredilen o filmlerde gülünç şekilde resmedilen bugün özgürlük diye başkaldıranların kültürüydü. Yılmaz Güney ve Şerif Gören ikilisinin "YOL"unu –elbette sistem eleştirisi de içermekle beraber– toplumsal kültüre eleştirel bir yaklaşım görmeyip yücelterek izleyenler tren izleyen öküz ve öküzelerdir.

* * *

"Ortalama" her zaman bilgilendirmeye, bilinçlendirmeye muhtaçtır. Neden-Sonuç ilişkisinden bakılırsa, devlet organizasyonunun nedenlerinden biri de budur. Sonuçlarından biri ise felsefe, bilim ve sanat üretecek, yani hayatta kalmamızı sağlayan hiçbir ürün üretmeden zihnimizi yüceltecek, görgümüzü, irfanımızı yüceltecek, yani 'beşer' olmaktan 'insan' olmamıza ulaştıracak bilim ve kültür insanları yetiştirmektir…

Bugün "Aydemir Akbaş Yaklaşımı" dediğimiz sektörün ardında sadece para babalarının değil sistemi işletenlerin de payı vardı. Darbe sonrası bu kültürü yerin dibine sokması beklenen sistem, her suçu kadere yükleyen ağlamakçı bir Arabeske yelken açarak "kıroların da hakları var, magandalar da işini bilmeli" tavrıyla paralel evrene bir gedik açtı ve "ben de isterem" postmodernist saçmalığını doğurdu. Sırtında bornozu ve elinde viskisiyle istediği herkese tecavüz edebileceğini düşünen zengin züppenin yerini, Sultanahmet'in orta yerine balgam fırlatma hakkı olan köyden fırlamalar aldı. Fabrikatörün züppe çocuğunun tecavüzüne lanetler yağdıran toplum, kendi içinden birilerinin yüzyıllardan süzülüp gelen medeniyet ve kültür ögelerinin orta yerine pislediğinde aradaki çelişkinin farkında değildi. Evet, Cumhuriyet projesi, Cumhuriyet toplumu tamamlanmadan ham ettiler orta yerinden…

* * *

Kibar Feyzo'yu gülerek seyreden kişi köyünde halâ bir ağa varken buna gülüyorsa, Kibar Feyzo'nun her türlü küfrünü haketmiyor mudur? "Faşo Ağa" gülünüp geçilecek bir Yeşilçam fantazisi midir? Davaro'daki kan davası 'Hıyartolar' ile 'Davarolar' arasındaki bir komiklik midir? Kendi kültürüyle yüzleşmeyen ister etnik, ister dinî bağnazın başkalarına yaşam şekli önermesi hem antropolojik, hem gramatik bir saçmalıktır…

* * *

PUTLARINIZA DA İYİ BAYRAMLAR

İlim irfan olarak anlattılar ama Hüseyin Atay'ı putlarınıza adak sundunuz. Yaşar Nuri'nin ne anlattığına bakmadan burjuvanın ilahiyatçısı kabul ettiniz. Sait Hatipoğlu, bugün en önemli hadisler diye kabul ettiğiniz sözleri Emeviler'in nasıl da uydurduğunu doçentlik tezinde belgeledi, tınlamadınız. Her programdan binlerce lira kaldıran Sultanahmet şaklabanlarına ibadet diye gidip aptalca sorular soruyorsunuz ya, evet, ortalamanızı yüceltmek gibi bir görevim yok: Putperest salaklarsınız. İnançlara saygım var, tahammül ederim. Ama putperestliği inanç diye sunanlar, üstelik onu dayatanlar gitsin de malak gibi çamura yatsınlar. Şifadır dediydi hocaefendinin biri… Tanrı'dan, onun cezasından bu kadar korkan birileri gerçekten "rahman ve rahim" olan bir Tanrı'ya inanıyor mudur? Ben ki bu halimle "Fatiha"da ne anlatıldığını size anlatmaya çalıştım. Ama siz gidip oteline kaçak kat çıkan Sultanahmet şaklabanına "Hocam, büyük dururken küçüğün evlenmesi caiz midir?" diye sorular soruyor ve benim gibileri lanetliyorsunuz. Tengri, sizi layıkınızla tatmine ulaştırsın…

Sümer inancından süzülüp Zeus kılığında salınan ve bir karşılık hesabıyla Tanrılığını gösteren putlarınız helal hoş olsun size… Ayrıca Bereket Tanrısı paklar sizin gibi azgın putperestleri…

* * *

Müselman kardeşlerime de Neşeli Günler'in Turşucu Kâzım'ı olarak diyeyim ki: Atma Ziyaaa!

* * *

İyi Bayramlar Türk milleti…