​İstatistiğin politik arenaya girişini Pisagor'a kadar götürmek mümkünse de, 60'lı ve 70'lı yılları bu açıdan bir devrim olarak görmek mümkün. Çoğulcu ülkelerde çıkar gruplarının politik arenada bu istatistikler üzerinden mücadelesi daha eskilere dayansa bile, 1960'lı ve 70'lı yıllarda çeşitli sosyo-ekonomik problemler üzerinde kamu politikalarının ekonometrik ölçümü neredeyse "evrensel geçerlilige" sahip bir hale geldi. İstatistiki anlamdaki bu geçerliliğin (validity), yerel farklılıkların ölçümünde nasıl bir geçerliliği oldugu istatistiki olarak değil, ideolojik olarak değerlendirildi. Somut deneyime, sahsi muhakemeye ve kültürel farklılıklara değil, formel tekniklere ve informasyona dayalı bir uzman sınıfının gelişimi de bununla beraber olmuştur. Her ne kadar standart haline gelmiş mekanik bir uygulama ilk başta beğenilse de, bu tarz bir uzmanlığın her zaman adil sonuçlara ulaşması beklenemez. Uzmanlığa özel olarak yapılan atıfların ise bu uzmanlar tarafından hazırlanan raporların meselelerin kamuoyu tarafından tartışılmasının önüne geçmek icin bir araç olarak kullanıldığı görülmektedir. Zira kamuoyu uzmanlara bir çesit güven bağı ile bağlı hale gelmiştir. Şeffaflık ve hesap verebilirliği artıracağı düşünülen bu sistem, hesap verilebilirliğin ve şeffaflığın çıkmaz sokağı haline gelmiştir.

Bu genel girizgaha ilaveten bir de istatistiğin verilerle oynanarak nasıl yanlı önermeler yaptığına değinilebilir. Verilerle oynamak kadar zararlı ve yaygın diğer bir metod da ölçüm yöntemini değiştirmektir. İstatistiği kullanarak arzu ettiğiniz sonuçlara ulaşarak bu sonuçlarla kamuoyu oluşturmanın hem ülkemizde hem de dünyada pek çok örneği bulunmaktadır. En yaygın olarak bilinen uygulama, enflasyonu düşük göstermek için enflasyon ölçümünde baz alınan sepetteki malların değiştirilmesidir. Domatesi çıkarıp yerine pinpon topu koymak gibi.

İstatistiğin kötü amaçlarla kullanılmasına çok saygın kurumlarda, bilim dünyasının en önemli yayınlarında dahi rastlanmaktadır. 2010 yılında dünyanın en itibarlı think-tanklerinden biri olan ve 22 Nobel ödüllü bilim adamına ev sahipliği yapmakla övünen NBER'de Harvard'lı iki ekonomistin çok önemli bir makalesi yayınlanır.  Mali disiplin yanlısı bilim adamları ve politikacılar arasında adeta referans noktası haline gelen bu çalışma ABD ve Avrupa başta olmak üzere uygulamaya konan pek çok politikanın temelini oluşturmuştur. Ancak makale 2013 yılında, genç bir üniversite öğrencisi tarafından yeniden yapılmak istendiğinde; orijinal çalışmada, çalışma sonuçlarını önemli ölçüde etkileyen basit hesaplama hataları yapıldığı farkedilmiştir. Harvardlı iki ekonomistin sonradan özür dilemesi ise bu hatalarının sonucu uygulanan sert mali disiplinden dolayı işlerinden olan insanların durumlarını düzeltmemektedir.

Bunlar, her zaman istatistiklere güvenmememiz adına kısa bir açıklamadır. İstatistikler, yanlı ya da yanlış bir şekilde sunularak kamuoyunu etkiler.

İşin bir diğer boyutu da, her alanda bu istatistiki bilgileri kullanmanın mümkün olmamasıdır. Bunlardan birisi de terörle mücadeledir. Ekonomik başarı, büyüme oranları, eğitimde katettiğiniz yol ve benzeri bir takım alanlarda başarı ölçümleri yapılır. Sosyal bilimler alanında dünyada 300'ün üzerinde çeşitli başarıları ölçen endeks ve binlerce bireysel gösterge vardır. Ancak terörle mücadeledeki başarıyı ölçen bir endeks ya da böyle bir gösterge yoktur. Bunun biri ahlaki biri de politik iki sebebi var. Şöyle bir önermede bulunduğumu varsayın; şehit ölen her Mehmetçiğimize karşılık 5 terörist öldürmek başarılıdır. Ya da şu kadar şehidimize karşılık, bu kadar teröristi etkisiz hale getirdik. Bu ifadeler, insan hayatı üzerinden bir maliyet-fayda analizi yapmaktır ki objektif olarak hiç bir şeyi ölçemez.

Hükümetin terörle müzakereden "kandırıldığını" beyan ederek terörle mücadeleye geçtiğini ifade etmesinden sonra, terörle mücadelenin sunumunda böyle bir maliyet-fayda analizi yapılıyormuş hissi uyandı bende. Sürekli sayılar üzerinden kamuoyunun algısı yönetilmeye çalışıldı. Teröre yeniden hayat veren şeyin ne olduğu ve nasıl bu noktaya gelindiği hakkındaki gerçekler, istatistiklerle örtülmeye çalışılıyor. Amacınız bu olunca da acaba bu paylaşılan rakamlarla da oynanıyor mu kuşkusu oluşuyor. Terörle mücadele eden kahraman güvenlik güçlerimizin emek ve fedakarlıkları basit sayılara dönüşüyor. Daha sonra ise bu sayılara kamuoyu kanıksıyor. Önceden 5 şehit birden verilince ayağa kalkan kamuoyu sonrasında 10 şehit birden verilmezse umursamıyor. Sonra bu sayı da bir anlam taşımıyor çünkü artık insan hayatından değil sayılardan söz etmiş oluyoruz.

Öyleyse ne yapmalıyız. Öncelikle terörle mücadelede bir maliyet-fayda analizi yapılmaması üzerinde fikir birliğine varmalıyız. Terörle mücadelede başarı, öldürdüğün teröristle ya da verdiğin şehit sayısına karşılık etkisiz hale getirdiğin terörist sayısı ile ölçülmez. Terörle mücadelede başarı, terör örgütünün ve teröristlerin "iradelerini" kırmaktır. Bu da sanki bir basketbol oyununda istatistik tutuyormuş havasında yapılan yöntemle olmaz. Güvenlik kuvvetlerimizin emeklerine, fedakarlıklarına ve kahramanlıklarına da haksızlıktır bu. Politik olarak temize çıkmak, kendinizi aklamak ya da tekrar seçilmek adına bu mücadeleleri sayılara dönüştürmek bu millete başka yollardan ihanet etmektir...