O senin söylediğin devlet 1917'de kuruldu 1991'de yıkıldı evladım. Bu ülkenin tabi bazı ilkleri vardı mesela; dünyanın ilk sosyalist devleti olarak kuruldu, ardından bilerek ve isteyerek yapılmış bazı kıtlıklarla toplu katliamlar gerçekleştirildi sonra 2.Dünya Savaşı döneminde sürgünler, kendilerine bağlamış oldukları uydu devletlerin kaynaklarını sömürmeler, sözde işçiler için gelip emek sömürüleri ve daha neler neler…

Derken kapı çalındı;

Muharrem Hoca "gir" dedi. Gelen MuharremHoca'nın eski öğrencilerinden Hakan'dı. Önce selamlaştılar ardından kendisini tanıttı "Ben 10 yıl önceki öğrencilerinizden Hakan Öktem" dedi.

Muharrem Hoca "tanıyamadım" dedi.

Hakan kendisini tanıtmaya çalıştı "hocam nasıl tanıyamazsınız beni" dedi. Çumra'nın Fethiye Köyü'nden Tatar Osman'ın oğlu Hakan" dedi.

Hoca "şimdi hatırladım, büyümüş kocaman adam olmuşsun" dedi.

"Eeee tabi bizde yaşlandık artık o kadar olur canım"

Hakan "estağfurullah hocam" dedi.

"Şimdi ne yapıyorsun peki nerelerdesin? Hatırladığım kadarıyla çalışkan bir öğrenciydin özellikle tarih alanında, sosyal bilgiler dersinde fena değildin."

"Selçuk Üniversitesi'nde tarih okudum hocam sonra yüksek lisans için Ankara'da Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü'ne Sovyet Tarihi üzerine bir tezim vardı onu verdim aynı üniversitede şu anda asistanlık olarak çalışıyorum.

"Biz de tam bu konuyu konuşuyorduk Oğuz'la" dedi Muharrem Hoca.

"Hangi konuyu?"

"Sovyetler Birliği tarihini! Hem sen anlatsana madem bu konu üzerine okudun üniversitede, dedelerin de Kırım'dan gelmişler. En iyi sen biliyorsundur olayları. Kırım'a gittin mi hiç? Bizler o ata topraklarını belli başlı romanlardan başka yerlerden tanımayız. Kırım'ı en güzel Cengiz Dağcı anlatırdı."

"Gittim hocam Aluşta'yı da gördüm, Bahçesaray'ı da Gurzuf limanı, Yalta limanı daha neler neler…"

"Peki nasıl gelmiş dedelerin buraya?"

"Türkiye'ye Sovyetler kurulduğunda dedelerim kaçıp gelmişler sonra rahmetli Atatürk bizi Çumra'ya yerleştirmiş. Sonra dedemlerle gelenler birlikte Çumra'nın Fethiye köyüne gitmişler. O köyde hala Tatarlar var. Tepreş Bayramı'nı kutlar, çiğ börek falan yaparlar ata toprağında yaptıkları gibi. Bizim bazı akrabalar var Kırım'da hala kaldılar, bırakmadılar topraklarını". Derken sözler boğazında düğümlendi konuşamadı.

"Hayrola evlat ne oldu?"

"Kırım'a gittiğim de akrabaları falanda gördüm hocam biz gittikten sonra çok kötü şeyler olmuş orada sadece Kırım'da değil. Bütün Sovyet coğrafyasında insanlık onurunu ayaklar altına alan şeyler olmuş, burada okuduklarımız falan hikaye kalır" dedi.

Oğuz'un şaşırmış, bocalamıştı. Demek ki "hakikaten çok çekmiş insanlar onlardan" diye düşünüyordu. Hakan bir bardak su içti. Hakan ile Muharrem Hoca konuşmaya devam ettiler, Oğuz'da can kulağıyla dinliyordu.

"Hocam bunların ki öyle beş on yıllık hesaplar değil bunlar Türk milletine ezelden düşman, onu biliyoruz ama Ukrayna'da yaptıkları suni kıtlık sebebiyle milyonlarca insanı öldürdüler, 1921-1922'de büyük kıtlıkta yine milyonlarca insanı ölüme terk ettiler, Sibirya'nın buzlu steplerinde çalışma kamplarında binlerce insan öldürdüler. Öldürmedikleri de zaten yaşayan ölüler olarak hayatlarını sürdürüyorlarmış. Şimdiler de yeni yeni arşivlerini açmaya başladılar da öylelikle halk bunların ne mal olduğunu öğrenmeye başladı. Buhara'dan istiklal harbi için gönderilen altınları bile kendi babasının malını veriyormuş gösterip göz boyamaya çalıştılar. O altınların hepsi Buhara Emirliği'nden Lenin denen ite verildi o da bunun vergisini kesip Türkiye'ye silah ve para olarak gönderdi. Ama tabi sözde vergi, herif gönderdiğinden fazlasını kesmiş. Türkiye'de de bazı moskof uşakları hala bunu ballandıra ballandıra anlatırlar. Yok Lenin yardım etmiş Stalin aslında öyle düşünmemiş falan filan hepsi boş teneke gürültüsü."

Muharrem Hoca masanın üzerindeki dolmuş kül tablasını çöp kutusuna boşalttı yerine oturdu bir sigara yaktı. Sigarasının ucuna, ateşte yanan insanları görüyormuşçasına bakıyordu.

Hakan anlatmaya devam ediyordu…