​Hasan'ım sensiz tam 6 sene geçti...

"Ve tarih bir gün; aciz içinde şehadete susamış bir ülkücüden daha müthiş bir silahın icat edilmediğini yazmak zorunda kalacaktır"
Seyyid Ahmet Arvasi 

Merhum Arvasi Hocamızın'da yukarıdaki sözü ile bahis ettiği Türk Milliyetçileri yani Ülkücüler ve davalarına olan aşkları tarihte kendine öyle yer edinmiştir ki; 

"Nefer" mertebesine erişmek İsteyen yiğitlerin öyküleri ile doludur bu kut'lu dava... 

Türk Milliyetçisi Ülkücü bu kutlu yolda "Nefer" olmayı bir çok dünya makamından üstün tutandır. 

Dava neferi olmak kolay değildir zirâ İnsanın "küçük kıyâmeti" olan "Ölüm" bile farklıdır nefer için...

Bu neferlik mertebesi ve bu neferlerdeki inanç, azim ve teslimiyet, dava adamının vücudunda öyle vûk'u bulmuştur ki; 

Bu mertebedeki nefer ölümü bile "Canana" kavuşmak diye bilir ....

Şeb-i Arus'a gülerek gider, sevinerek gider. Hatta geride kalan kardaşlarına nâzire bile yapar;
"Şimdi, hepinizin kıskanacağı bir rütbedeyim" diyerek...

Zirâ yer gök şahitlik yapar şehadetine...

Velhâsıl kolay değildir nefer olmak, meşakkatlidir...Dünyayı karşısına almaktır dava adamı olmak. Sevdikleri sıralamasında birinci sıraya koymaktır Allah'ı (c.c), onun rızâsını ve milletini...

Yüce Rabbimizin bu kut'lu davanın sancaktarlığını neden Türk Milleti'ne verdiğini sanki beşeriyete kanıtlarcasına ülkü neferi gülerek gider şehadetine...

Neden Türk Milleti'nin cevabı aslında işte tam da burada gizlidir.

Bu dava ve nefer mertebesindekilerin imanı, teslimiyeti, azmi, aşkı ve yiğitliği dillere destandır...

İşte bu yiğitlerden bir tanesinin yiğit bir fidanın şehadetini anlatacağım bu yazımda...

9 Kasım 2010'u gösteriyordu takvimler...

Dumlupınar Üniversitesinin Germiyan Kampüsünün önünde -karşıt değil- vatan sevdalısı ve onun bunun çocuklarının arasında çıkan kavgada, 20 yaşındaki teroristin kahpe bıçağı ile şehid oldu Hasan Şimşek;

Tıpkı ağabeyleri Ruhi Kılıçkıran, Yusuf İmamoğlu, Ertuğrul Dursun Önkuzu, Alpaslan Gümüş, Erhan Cengiz, Mustafa PEHLİVANOĞLU, Fikri ARIKAN, Ali BÜLENT ORKAN, Selçuk DURAÇIK. Halil ESENDAĞ, Ahmet KERSE,Cevdet KARAKAŞ, Cengiz BAKTEMUR, İsmet ŞAHİN ve birçok ülkü gülü gibi...

Yiğit Hasan'ım, Türk Milliyetçiliği'nin sevdalalılarındandı...

Kütahya'nın Altıntaş İlçesine bağlı Sevdiğin Köyü'nden Üniversite okumaya gelmişti Hasan'ım...

Üniversiteyi bitirip Vatanına, Türk Milletine, anasına ve babasına hayırlı bir evlat olmak için okuyordu üniversiteyi yiğidim...

Daha yaşı 21 idi...

Ceddi Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaşta idi... 

Ve Ceddi gibi, gönüldaşları gibi Allah (c.c) rızası için çalışıyor ve Türk Milleti aşkı ile hizmet etmeye çalışıyordu...

Vatanım, bayrağım için ne yapabilirim diye didiniyordu...

Gittikçe artan ihanet, bayraksız köpeklerin havlaması, her geçen gün Türk adına yapılan saldırılar, birçok Türk Milliyetçisi gibi kendisini de tedirgin ediyor, "bir şeyler yapmalı" diyordu Hasan'ım...

Kendisi gibi düşünen gönüldaşları ile Kütahya Ülkü Ocaklarında buluşuyor ve sohbet ediyordu...

Tek derdi vardı o da vatanına, milletine ve ailesine hayırlı evlat olmak...

Amma hain işte illa ki dağda mı olacak şerefsizin doğurduğu...

İktidar ve gösterdiği beceriksiz siyaset yüzünden, teroristler üniversitelere hatta liselere bile beyni yıkanmış, eli kanlı hainleri, eniklerini gönderiyordu...

Bu köpek enikleri hem provakasyon yapıyorlar hem de daha çok gencin beynini yıkamak için uğraşıyorlardı...

Milletimin polisi ise (hepsi olmasa da) nerede "Ne Mutlu Türk'üm diyene" sözünü söyleyen var ise içeri atıyor amma hainlik yapanı, Türkiye Cumhuriyeti'ne T.C deyip küfredeni seyretmek ile yetiniyordu...

Velhâsıl köpeklerin sesleri iyice çıkmaya başlamıştı ve Kütahya'daki yiğit vatan evlatları bu durumdan rahatsızdı...Kütahya gibi milliyetçi ve muhafazakar olan bir vilayette, bu dinsiz, milliyetsiz, bayraksız ve vatansız teroristlerin ve eniklerinin sesleri nasıl bu kadar fazla çıkabilirdi?

Yine de genel merkezden gelen "itidalli olun" talimatları ile dişlerini sıkıyorlar bu yüzden herhangi bir provokasyona sebebiyet vermek istemiyordu yiğit Ülkücü Gençler...

Ama hâin hâindir bir kere, şerefsizliğini gösterecek tabii ki...

Yine bir provakasyon, kahpece pusu ve Hasan'ım şehid düştü...

Gazeteler iki karşıt öğrenci diyordu...

İyi de öğrenci de "bıçak" ne arar ki?

Birincisi bunu yapan 20 yaşındaki enik öğrenci değil, terorist idi,

İkincisi illa grup denilecek ise bu gruplar;
Karşıt öğrenciler değil, vatan sevdalıları ve hainler idi.

Dünyanın hiçbir yerinde ihanete "görüş" denmez fakat Türk Milleti'nin parayla alıp maddi kazançlarına neden olduğu işbirlikçi gazeteler teroriste "karşıt görüş" adını takmışlardı...

Ama olan 21 yaşındaki yiğidime oldu...

Olay yerinde kahpece bir bıçak darbesi ile ağır bir yara aldı ve kaldırıldığı hastane de kendisi gibi bu dava uğruna şehadet şerbeti içen şehit ağabeylerinin yanına, Rabbi'ne yürüdü...

Tam altı sene oldu...

Tam altı sene oldu ve ne yazık ki yiğidimin kanı hâlâ yerde...

Hainler gün geçtikçe havlamakta, başta iktidar ve medya herkes bu şerefsizlere zemin hazırlamakta...

Hasan'ım aynen kendisi gibi Şehid ağabeyi Mustafa Pehlivanoğlu gibi aynı dizeleri söylemiştir eminim;
"Yaşasın kellemi verdiğim Türk Milliyetçiliği..."

Evet Hasan yiğidim şehid oldu ama, Türk Milliyetçileri dün de olduğu gibi bu günde yarın da malını, canını bu yola koymak için sıra beklemekte...

Yan yana okula gittiği bir kardeşi, gönüldaşı, Hasan'ım için, şehid kardaşına ithafen bir şeyler yazmış, onu paylaşmak isterim....

"9 kasım 2010
Hüzün damladı gözlerimden, gözlerimizden...
Kilitlendi dişlerim, ellerim....
Ne istediler ki bizden?
Davamızdan ne istediler?
Meyve veren ağaç taşlanır misali,
Sürekli taşlandık da, el kaldırmadık kimselere...
Babamızın alın teri kokan parasıyla, okuyabilmekti bizim gayemiz...
Adam olabilmekti...
Ne barlarda Rabbimiz'in yasaklarına karşı geldik...
Ne de terk ettik sevdiklerimizi üniversite kaldırımlarında...
Ne sevdiysek, neyi sevdiysek yanlızca ALLAH için sevdik...
Hep içten ağladık, kimse bilmedi bizi,
Kimse anlamadı bizi... anlamak istemedi.
Bizi hep kavgalarımızdan bildiler...
Kütahyada bir kasım günüydü...
Kardeşimizi aldı bizden korkak bir zihniyet...
Hibe ettik canımızı ( canlarımızı )
Emanet bir ülkenin bekçisi,
Bir grup günahsız bedendi bizimkisi...
Şehit Kardeşim Hasan ruhun şad olsun,
Şu göklere yemin olsun.
Kızıl kara yemin olsun,
Rabbim bilir... Elbet sorulacak hesabın..."

Ziya ASLAN - Kütahya ( üniversite teşkilatı )


Evet Ziya Kardeşim;

Biz Türk Milliyetçileri olarak ne istedik ki, bu kadar oyun ve hile dönüyor üzerimizde, bu kadar şerefsizce geliniyor üzerimize?

Hep biz ölüyoruz, hep biz acı çekiyoruz...

Biz;
Başında TÜRK olan muasır medeniyetler seviyesine gelmiş tam bağımsız bir Türkiye;
Irkımıza sövülmeyen,
Dinimize sövülmeyen,
Kutsalımızla dalga geçilmeyen,
Kardeşin kardeşe düşmediği,
Şerefsizlerin hesabının sorulduğu,
Soyulmayan, soydurtulmayan,
Al Bayrağımızın gülerek dalgalandığı,
Ezanlarımızın iç huzuru verdiği,
Türk Milleti'nin mutlu ve huzurlu olduğu bir vatan istedik...

Biz çok şey mi istedik?

Allah aşkına biri söylesin;
Biz çok şey mi istedik?

Yiğit Hasan Şimşek, şimdi ülkü devlerinin yanında...

Fakat kanı hâle yerde...

Tıpkı Serap kardeşim, Cengiz ağabeyim, Fırat'ım, sokak ortasında şehid edilen askerlerim ve nicelerin kanlarının yerde kaldığı gibi...

Bu kanların hesabını nasıl vereceğiz?

Acaba bizlere haklarını helâl ediyor mu şehitlerimiz? 

Şehidlerimiz davamızın tapusudur...

Unutmak ihanet, Unutmak tükenmektir...

Rabbim bu kut'lu dava uğruna salâ okutan bütün şehidlerimize rahmet eylesin, mekanları cennet olsun...

Bunca hengamede, bunca politik dalaverede ve bunca bencillikte ahd-e vefa müessesini kapatmayan, unutmayan ve unutturmayan gönüllere selâm olsun...

Kinim Dinimdir!

Kanını bu kutlu millet için akıtan şanlı şehidlerimizin kanlarının hesabının bir bir sorulması dileğim ile...

Bu kut'lu dava için şehadet şerbeti içmiş yiğitlere ve bu yiğitlerini kanının hesabını soracaklara selam olsun...

Murat ÇALIK