​Bazı insanlar vardır, anlatmak için kelimeler yetersiz kalır. Oturur, kelimelere söversin. Sen farkında değilsindir; ama o gelip, hayatın tam da orta yerine oturmuştur. 

Kaybedince anlarsın böyle insanları. Benim de huyumdur laf aramızda. 

İlk hastalığını ögrendiğimizde "beraber yeneceğiz" demiştim. Ablam, sosyal medyayı iyi kullanırdı. Whats app bilirdi. Hastalığının tüm evresini ordan yazıyordu. Bazen sonuçlarının resimlerini gönderiyordu. İlk gönderdiği akciğer fotoğrafını yolladıktan sonra şöyle demişti;

"Hastalığım bile ülkücü." Gerçekten öyleydi, ciğerlerindeki lekeler...

Sonra bi gün dedi ki "kemoterapiye başlayacağız. Burada kemoterapiye kemo diyorlar, kızdım, Kürşad adını verdim." Dedi. Gülüştük.

Sürekli telefonla görüşmemize rağmen galiba 2 hafta önceydi bir araya gelmiştik. Işın tedavisi görüyordu. O sebeple sesi çıkmıyordu; öyle bi dedikodu yaptık ki takılmıştım. "Abla, Allah'tan sesin çıkmıyor, ya bi de çıksaydı?" Yine gülüştük.

Zaten başka bi şansımız da yoktu ki hep gülerdik biz onunla, güldürürdü...

Ben hayatımda; 

Onun kadar sevgi dolu.
Onun kadar güzel "guzuumm" diyen.
Onun kadar iyi.
Onun kadar saf.
Onun kadar temiz.
Onun kadar hasedsiz.
Onun kadar yardımsever.
Onun kadar iyi niyetli.
Onun kadar candan.
Onun kadar samimi. 
Onun kadar ülkücü -evet ülkücü- biri görmedim.

"Karadağım" derdi.
Karadağları başımıza yıktı gitti.

Biliyor musunuz? Safiye abla tarafından sevilmediyseniz, Safiye abla gibi seveniniz olmadıysa gerçekten hayatı eksik yaşadınız demektir.

Abla; sen çok düzgün bi insandın; ama bu üçkağıdını ömrüm boyunca unutmayacağım.

Karadağın...