Rivayet odur ki bir bilge derviş evini, yurdunu bırakmış diyar diyar gezer gerçeği arar imiş.

Gezer iken gezer iken bir gün yolu bir büyük ormana düşmüş
Ormanı görmüş ya,ormanın hali bitap imiş.
Kral aslanın yatağında bir koala, aslan kral ağaçta, yılan deliğinde fil, kovuklarda balıklar varmış...


Anlayacağınız dostlarım ormanın altı üstüne gelmiş.

Dervişin elinde bir su, suyun içinde bir tılsım.Hangi mahluk bu tılsımı içer ise o an dile gelir imiş...

Bu dervişin terkettiği diyarın adı Trükistan imiş derler.

Bu suya ancak bu kavmin dervişleri sahip imiş.

Derviş derviş dedik lakin babaerenler bu dervişin soyu biraz tuhaf bir soy imiş.

Derviş dediğin berrak sudur bu soyun dervişleri kimi zaman berrak bir su kimi zaman coşkun bir nehir imiş.

Tuhaf adamlar, öfkeli derviş mi olur?

Ancak rivayet bu ya bu dervişlerin huyu böyle imiş.

Derviş ormanın hali nicedir anlamak için elindeki tılsımlı suyu cümle mahlukata uzatmaya başlamış içsinler ki dile gelip halleri nicedir insan dilinde anlatsınlar diye...

Cümle mahlukat sudan uzak durmuş.Hepsi sanki bir rüya içinde,ya da bir kara tılsımın etkisindeler imiş.

Dervişin özü Trük,çıkarmış yılanbaşlı asasını varmış yanına aslan yatağındaki koalanın üzerine doğrultmuş asasını;
-Konuş, demiş.
-Konuş yoksa kötü olur!

Asayı gören koala kemirdiği eti bırakmış şaşkın şaşkın bir ete bir de oturduğu yere bakmaya başlamış.

Acıklı ve şaşkın gözlerle koalanın kendisine baktığını gören Bilge Derviş yanındaki sudan biraz eline döküp onu koalaya içirmiş.

Koala birden durup zehr-i zifir kusmaya başlamış.

Derviş bilge gülümseyerek izlemiş suyunun etkisini...

Koala şaşkın bir şekilde Derviş'e bakarak.-Benim Kralın yatağında ne işim var,bu ormanın hali nicedir deyivermiş...

Derviş bilge gülümseyerek-Onu da sen anlatacaksın bre melun mahlukat demiş.

Koala etrafına bakınmış, sonra bir şeyi hatırlar gibi olmuş ve sessizce konuşmuş.
- Ulu Beyaz Kurt gitti...

Dervişin gözleri büyümüş onun yaşadığı yerde hiç beyaz kurt yokmuş.Ancak büyüklerinden duyduğu bir beyaz kurt efsanesi varmış.Hem bilge, hem 
savaşçı, hem iyi, hem hırçın, hem çağlayan, hem durgun...

Derviş haşyetle koalanın gözlerinin içine bakmış;

-Ne beyaz kurtu melun hayvan, o büyüklerin bir söylencesidir demiş.

Koala aptal bir ifadeyle şaşkın bir şekilde -Olur mu Beyaz Kurt bizim ormanın koruyucusuydu uzak diyarlardan buraya gelmiş ama bizi de terketti...

Derviş sersemlemiş, onun içindeki en büyük merak, en büyük özlem bir gün Beyaz Kurt'un gölgesini dahi olsa görebilmekmiş.Gerçeği arar iken hep içinde Beyaz Kurt'u görme hevesi varmış.Ancak bunun hep yaşlıların masalı olduğunu düşünür pek de umutlanmaz imiş.

İçindeki fırtınaları dizginlemeye çalışarak bu sefer sakince sormuş;
-Neler oldu anlat bana ey kıymetli hayvan.

Koala yerinden kalkmış eskiden yaşadığı ağaca doğru emeklemiş zar zor da olsa ağaca çıkmış.

Koala ağaca çıkınca ağaç birden güç kazanmış yaprakları daha bir yeşil, gövdesi daha bir kuvvetli oluvermiş.

Derviş şaşkınlıkla olanları izlerken Bilge Koala başlamış anlatmaya;

Bizim ormanımızda büyük bir savaş vardı,cümle mahlukat birbirine düşman idi.Sonra bir gün Ulu Beyaz Kurt çıkageldi anlattı, dövüştü, bağırdı,nefes söyledi, öfkelendi, destanlar okudu.

Biz onun ne yaptığını anlamaya çalışırken bir baktık ki ormanda savaş durmuş.
-Sonra, demiş aciz derviş...Yere çökmüş gücünün azaldığını hissetmiş koalanın dinlediklerine kulak kesilmiş.

-Sonrası işte Ulu Beyaz Kurt bizimle yaşamaya başladı.Ormanımızın en bereketli zamanıydı.Ne derdimiz olsa Beyaz Kurt koşar idi.Artık pek bir derdimiz kalmamıştı...

Sonra bir gün yılan kardeşimiz dedi ki; Bu Beyaz Kurt bu ormanın kralı mı,kralı değilse neden onu dinliyoruz,yok kralımız ise Aslan Kralımız neden var?

Yılanın sözü hepimizi şüpheye düşürdü...

Derviş güçten iyice düşerek yere tamamen oturmuş elindeki yılanbaşlı asasından güç alarak oturuyormuş yoksa tamamen yere serilecek imiş.Bitap derviş-Anlat demiş, -anlat...

Koala bilgece devam etmiş- O günden sonra bu laflar çoğaldı herkes Beyaz Kurt'a laf eder oldu.

Ulu Bilge Beyaz Asil Kurt bize baktı hiçbir söz söylemeden gitti.

İşte halimiz bu...

Derviş son gücüyle-Nereye diye ses edince.

Koala-Sanırım yurduna dönmüştür, bize ara sıra yurdunu özlediğinden bahsederdi.

Derviş -Ne lisanı ile konuşurdu

Koala-Her dili bildiği söylenir ama sadece hayvan ve diğer mahlukatın anlayacağı dilde konuşurdu.

Dervişin zihni allak bullak, oturmaya takati kalmamış asa bir yana düşmüş kendi bir yana uzanmış aradığı gerçek kendi topraklarına dönmüş.
Oysa o gerçeği ararken neçe hortlak ile dövüşmüş, neçe yaratık ile savaşmış...

Bir evren yolu geçmiş ve gerçek şimdi Trük yurduna mı geri döndü diye düşünmüş...

Çıldırmamak için kendini zor tutarak büyüklerinin söylediği öğütleri düşünmeye başlamış o sırada aklına ulular ulusu Bilge Derviş Kağan'ın sözü gelmiş;
-Yanınızda taşıdığınız su cümle mahlukatı konuşturduğu gibi,konuşan dili de lal eder.
Aman ha dervişler aman bu suyu konuşan insana içirmeyin...
Derviş yerde bitap, büyük bir üzüntüyle suyu içip ahres olsun istemiş.

Artık edilecek söz kalmadı diye düşünmüş.

Son gücüyle suyu içip derunlar derunu bir uykuya dalmış...

Gördüğü rüyaların ardından kendini yemyeşil bir ormanın içinde mutlu hayvanların arasında bulmuş.Karşısındaki ağaçtaki koala ona bakarak hayvanatın dilinden haykırıyormuş.
-Yaşa Beyaz Kurt Yaşa Ormanımızın bilgesi koruyucusu...

Asa mı? Asa bir yılana dönüşüp çoktan ormanın içini gezmeye başlamış bile...