Ocak 2014. Çok yoğun ve yorucu geçen bir final döneminin hemen ardından Cumartesi sabahı bir hocamız ve sınıfın neredeyse yarısı oturmuş Ortaköy'de bir restoranda kahvaltı yapıyoruz. Serpme kahvaltıya kişi başı 20 lira verilebilen yıllar. Gerçi ben de geçen bir yerde kişi başı 19 lira verdim ama neresi olduğunu söylemem. TÜKE (Tük Tüketici Endeksi) biraz farklı işliyor sanırım hehe. Neyse, kahvaltı esnasında çok yakın bir arkadaşım (hâlâ, bakın çok enteresan) bir anda ortaya öyle bir şey attı ki, ortamdaki hoca dahil herkes ikiye bölündü. Uzun müzakereler yapıldı, fakat bir sonuç alınamadı. Ama nasıl tartışmalar, nasıl tartışmalar bir görseniz. Menemenle alakalı değil, bilemediniiiiiz. Uzun bir süre boyunca oturup tartıştığımız soru: "Batman mi Spiderman mi?"

O kadar tartışmamıza rağmen bir sonuç alamadık elbette, ama menemen meselesi gibi ara sıra yüzeye çıkardı. Yanlış hatırlamıyorsam ben koyu bir Batmanciydim. Fantastik filmlerle alakası üçüncü katip düzeyinde olan biri için fazlasıyla tuhaf bir durumdu bu; zira Batman'i savunmak için pek bir argümanım da yoktu. Genel olarak ortamlarda "Spiderman nedir yav, oraya buraya zıplıyor ve rengarenk giyiniyor. Ama Batman'e bakın; eli yüzü düzgün, sigorta girişi yapılmış, giyim zevki olan bir beyefendi" diyordum. Hatta "Spiderman'i savunanlar, Joker ortalığı kırıp geçirirken neredeydiniz?" gibi şeyler bile demiş olabilirim, emin değilim. Spiderman için renkli giyiniyor derken, şimdiki halimi düşünmemişim sanırım, ayağımdaki sarı Sünger Bob çorabı gülüyor şu an.

Fantastik sinema demişken, tabi o yıllarda sinema kültürüm pek yok. Final dönemleri bitince bir sürü film izleyerek kendime kültür bombardımanı yapar, bombardıman da genellikle orantılılık ilkesini ihlal ederdi (Şu bloga iş getirme kardeşim, Cenevre Sözleşmeleri burada uygulanmaz) Şehirlere bombalar yağar, bir durmadan film falan izlerdik. 2014, iyi hatırlıyorum, tam beş yıl önce, kahvaltı yaptığımız günün akşamında dünya sinemasına açılmıştım, sinema kültürümde glasnost ve perestroyka idi adeta (bu iki kelime bir anda Gorbaçov'un doğum lekesini aklıma getirdi), tam beş yıl önce, İran'a karşı ABD yaptırımlarını ihlal ederek bir İran filmi izlemiştim, tam beş yıl önce, "Abiii İran sineması yaaaa" diye hava atabileceğim bir kozum olmuştu, tam beş yıl önce, farklı bir insandım ve çok kısa saçlarım vardı bir sene sonra omzuma kadar uzatacağım, tam beş yıl önce, sabah yaptığım Batman-Spiderman tartışmasını unutmuştum, tam beş yıl önce, daha hayal dolu filmler izlemeyi şarkılar dinlemeyi severdim, tam beş yıl, olmuş o günden bu yana ve ben ne çok değişmişim, tam beş, olmuş saat ve hala uyuyamıyorum, tam, da size farklı bir hikaye anlatacaktım.

Sanırım hayatımdaki en büyük eksikliklerden biri artık final dönemi diye bir kavramın olmaması. O final döneminde farklı bilgiye, kültüre olan açlık sonrasında gayzer olup patlıyor adeta. Şimdi öyle bir durumum yok açıkçası. Dün gece hiç tanımadığım bir finale, sırf eski finallerimden birine benziyor diye usulca sokulup "İstediğimiz sorudan başlayabiliyor muyuz?" dedim. "Hoca birazdan gelecek, ona sorun" dedi. Lisans yıllarındaki final haftaları gibi olmuyor hiçbir zaman, sonraki finaller eskilerini aratıyor. Yüksek lisans tezimi teslim ettiğim gün kendimi belgesel izlemeye verip, bütün Birand belgesellerini bir haftada bitirmiştim. Herkes Netflix and Chill yaparken, ben Netflix and Çiller yapıyordum. (ARKADAŞLAR BU PARAGRAFI BU ESPRİ İÇİN YAZDIM LÜTFEN GÜLÜN). Sanat falan geride kalmıştı yani.

Fantastik sinema demişken, tabi şimdi de sinema kültürüm pek yok. Düşünüyorum, sinemanın her türlüsüne iyi kötü girişmiş bir millet olarak fantastik sinemada hangi filmlerimiz var? Aaa buldum, Keloğlan! "Ben bir Garip Keloğlan'ım, eşeğimin yok palanı, varım yoğum doğruluktur, hiç de sevmem ben yalanı" derdi filmin başında. Şimdi Batman gibi Gotham'a göndersek, gökyüzünde çıkın şeklinde bir ışık görüp eşeğine atlar, Joker'i tek gözlü devi indirdiği gibi indirir, bir de Gotham Belediye Başkanı'nın kızıyla evlenirdi, onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine. Dünyayı Kurtaran Adam dediğinizi duyar gibiyim, ama duymamazlıktan geliyorum, peluş ayı döven adamın süper gücü mü olur istirham ediyorum. Demek ki Türk Avengers filmi çeksek; Keloğlan, Dünyayı Kurtaran Adam, Tarkan, Sarı Bıyık ve Garip Kont ile Tepegöz, Hain Kostok, Peluş Ayıcık, Beyaz Çorap ve Pisliğin Teki Çıkan Adam arasındaki amansız mücadeleyi izleyeceğiz. Şaka maka tutar bu film.

Fantastik sinema demişken, geçenlerde Batman izledim, IMDB Top 250 listesinde gördüm diye. Ama o kadar anlamıyorum ki, açmışım üçlemenin ikinci filmini. Bunu anlamam için de filmi komple izlemem gerekti o ayrı. Sinemanın her türüne açık olan ben bir anda çok fazla kavga sahnesi görmekten ötürü Hulk gibi bir dönüşüm geçirdim ve içimdeki Yörük şahlandı. "Hoyn nabarsıñız endöle, kürdüşmen ötaakada çocuk üyüyoru" dedim. NBC'nin (Kanal olan değil) elma yuvarlayıp beş dakika izletmesine alışmışım demek ki, gürültüye gelemiyorum.

Ocak 2019. Aradan beş yıl geçmiş. Hayatımda bazı şeyler değişmiş, bazı şeyler değişmemiş. Hayatım bir film olsa beş yıl önce aksiyon-macera derdim, şimdi ise kara mizah. Oyuncu kadrosu genişken, şimdi daha az. Filmin bütçesi büyükken daha mütevazı olmuş, mısır satan Marslı sinemacılarla iş yaparken üç beş yeraltı salonunda gösterilen görüntü kalitesi düşük bir film olmuş. Büyük reklamlarla tanıtımı yapılırken şimdi az da olsa tanınmak için ödül alacak festival kovalıyor. Yeter bu kadar drama queen'lik, pardon ben drama king oluyorum bu durumda, hehe. Yok benden olsa olsa Drama Ağası olur, bir tür Züğürt Ağa. İzlemediyseniz en kısa sürede izleyin. Daha iyisini izleyene kadar Türk sinemasının en iyi filmi olduğunu düşünüyorum. Senaristi hiç düşündü mü bilemem, sanki Türk tipi bir Oblomov izler gibi oldum. Belki de saçmalıyorum, bilemiyorum.

Fantastik sinema demişken; Züğürt Ağa da fantastik bir filmdi ve onun da bir süper gücü vardı. Bu gücü bütün dünyayı olmasa da kendi dünyasını değiştirmeye yetti: Çiğ köfte.

Keşke benim de bir süper gücüm olsa.

Belki de vardır, kim bilir.

Değişir miydi

Dünyam

?