Sefarad Güzergâhları

Arşivler, Nesneler ve ABD'de Osmanlı Yahudilerinin Tarihi

"Türklük" biraz yapışan bir kavramdır.
Bu cümle saçma mı geldi?

Anlatayım:

Malumunuz, yüzyıllar önce, yaşadıkları ülkelerde inançlarından dolayı can güvenlikleri kalmayan bir grup Yahudi, İspanya-Portekiz 'den ayrılarak Osmanlı İmparatorluğu sınırları içine girdiler. Bunlar "LADİNO" ya da "İspanyol Yahudicesi" adı verilen bir Ortadoğu İbranicesinden farklı bir dil konuşuyorlardı. Osmanlı sınırları içinde çeşitli kentlere yerleştiler. Bu dilde bir edebiyat, kültür geliştirdiler ve can güvenliklerine zarar gelemeden yaşadılar.

Kimisi Tekirdağ'da, kimisi İstanbul'a , kimisi de Marmara denizinin diğer kıyılarına, ayrıca Selanik'e, Rodos'a yerleştiler. Ticarette, sanatta, zanaatta, bürokraside iyi yerlere geldiler. Yerleştikleri her yerde Türklerle kültürel bağ kurdular sorunsuz yaşadılar.

Osmanlı böyle devam etmedi, bir gün imparatorluk çökme aşamasına geldi; Balkan savaşları, Birinci dünya savaşı yılları, bir takım siyasi çalkantılar, ekonominin dibi vurduğu yıllar. İşte o yıllarda, şimdiki genç kesimin yaptığı gibi, daha modern, daha müreffeh yaşamın beklentisiyle "Yeni Dünya" adı verilen fırsatlar ülkesi ABD'ye göç girişimleri oldu. Tekirdağ'dan, Marmara Adasından, Rodos'tan bir şekilde ABD'ye göçler başladı. Sefaradlar yeniden yollara düştüler.

Bunları Amerika Birleşik Devletleri'nin Washington eyaletinde bulunan bir şehir olan "Seattle" kentine yerleşmeye çalıştılar öncelikle. Biraz da zorunluluklar onları oraya hapsetti. Gittikleri yerde cemaatlerini oluşturdular birbirleriyle dayanışma içine girdiler. Ancak o dönemlerde pek rahat edemediler. O sıralarda "beyaz üstünlükçü" Amerikalılar onları dışlamaya eziyet etmeye başladılar. Onlara "TURKİNO" adı verildi. Onlara "Türkler" denildi. "Beyaz" olarak kabul edilmediler.

1925 yılında The Seattle Times gazetesinde çıkan bir köşe yazısında belirtildiği gibi ; <<Yahudilerin dönemin modası "ırk bilim"'ne dayalı olarak tam anlamıyla "Avrupalı olmadıkları" halde Asyalı da sayılmayacak, Araplar ve Türkler gibi "ara tip" , "aşağı bir ırk" olarak sınıflandırıldılar >>... Osmanlı doğumlu Yahudiler, "beyaz Amerikalı" olamadılar. Bu dışlanmışlıkları, onları "Turkinos kolonias" yani Türk kolonileri oluşturmasına, birbirleriyle güçlü bağ kurmalarına neden oldu.

Bu TURKİNO'lar kendi kolonilerinde, Osmanlı'dan intikal eden kültürü epey korudular. Örneğin Sinagoglarında İbranice ibadetlerinde "Mevlevi Müziği" ve Anadolu'daki "Gazel" benzeri vokal ses kullandılar. "Turkino piknikleri" yaptılar.

Ladino dilinde çıkardıkları gazetelerinde reklamlarda ABD bayrağının yanına "yıldız ve hilal ve ya padişah resmi" koydular. "Turkino restoran ve Cafe"ler işlettiler. Eleman ilanlarında; "Turkino kız" , "Turkino kuaför" aradıklarını ifade ettiler. Yine ilanlarında; "en uygun ve ucuz Turkino şarabı ve rakısı" yer aldı. "Turkino Nakliye", "Turkino Tuhafiye", "Sultan Rechad's Coffee" işletmeleri yer aldı.

Yani Türklük onlara yapıştı kaldı o dönemde... (şimdi başlığımın saçma olmadığını anlamışsınızdır.)

İşte bu içinde 9 makale içeren kitap, TURKİNO'ların arşivlerinde bulunan belgeler arsında yapılan araştırmalar, tanıklıkların anlatıları, onların torunları ve çocuklarının bazı yaşanmışlıkları, öykülerinden oluşan ilginç bir kitap.

Hiç bilmediğim, daha önce herhangi bir yerde okumadığım bir dünya hakkında fikir sahibi oldum bu çalışmayla... Makalelerin hepsi çok önemli. Bu makalelerin arasında Benjamin C. Fortna'nın yazdığı ve kitabın konusuyla ilgisi olmayan "Kuşçubaşı Eşref'in sandığı" hakkında bir makale var (Bu makaleyi bu kitabın arasına neden koydukları hakkında bir fikrim yok. Makalenin başlığı: Nesneler ve sonraki yaşamları, Geç Osmanlı döneminde maddi nesnelerin İmparatorluk dönemi ve sonrasında güzergahları" şeklindeydi ve Seferadlar ile hiç bir ilgisi yoktu. Ama enteresan bir makale)

Gerçekten ilginç bir kitap, ilgiyle okudum. Meraklılarına tavsiye ediyorum.

Son Not: Kitapta dördüncü makale olan Laurent Mignon tarafından kaleme alınan " Bir kütüphane dolaşmak: Ladino romanlar ve diğer bazı kitaplar üzerine notlar" başlıklı yazı edebiyatçılarımızın ilgisini çekecektir. Bu makalede, Ahmet Mithat Efendi'den Eliya Karmano'dan, Tanpınar'dan, Nabizade Nazım ve Beşir Fuat'tan bahis var.