Ünlü sanat tarihçisi Profesör Sir Ernst Gombrich der ki "Beğeniler tartışılmaz", hani bizde de "zevkler ve renkler tartışılmaz" diye bir söz vardır bilirsiniz... Sir Ernst Gombrich sözünü şöyle bağlar; "Beğeniler tartışılmaz ancak beğeniler geliştirilebilinir."

Doğrudur, örneğin kişlerin müzik zevkleri tartışılmaz, her bireyin hoşlandığı müzik türü ya da türleri vardır, sevdikleri sanatçılar vardır... Kendimden biliyorum yaş aldıkça müzik beğenilerim değişti/gelişti.... Şuraya gelmek istiyorum; gençlik yıllarımda klasik müzik severdim hatta çocukluğumda lambalı kısa dalga radyoda bir senfoni yakalarsam dinlerdim. Operaya üniversite dönemlerinde gittim, ancak o dönemde çok da sevdiğimi söyleyemem.

AKM'de hafta sonu öğrenciler için çok ucuza satılan biletlerle klasik müzik konserleri olurdu, grup olarak giderdik mesela. Opera ise akşam saatlerinde olurdu, genelde tek giderdim. Sadece anlamaya çalışmak, operaya giden insanları gözlemlemek bir kenara, bu türün örneklerini izleyerek beğenip beğenmeyeceğimi merak ederdim.

Yıllar geçti, yaş aldım evde opera dinlemeyi sevdim, yani beğenilerim gelişti. Elbette en büyük tutkum jazz, sonra klasik müzik...

Yıllar sonra, gençliğimde hiç dinlemediğim Itri, Dede Efendi dinlemeye başladım. Bu türde de "beğenim gelişti" geçen yıllar içinde. Itri'nin "nevakar"'ını her ay bir iki kez dinlerim mesela. "Kâr" formunda eserler, jazz kadar keyif veriyor bana. Bu formdaki Abdülkâdir Merâgî eserleri içine çeker beni mesela.

Sözlerin anlamanız gerekmez bu tip eserlerde. Nitelikli insan sesi ile orkestranın (saz heyetinin) uyumundan alınan lezzet, eserin sözlerini anlamanızın ötesindedir. Örneğin Almanca bir operayı, çok çok iyi Almanca bilmiyorsanız cümlelerin tamamını anlamazsınız. Tek kelime Almanca bilmeseniz bile, iyi bir Almanca opera dinlemekten keyif alabilirsiniz.

Balkonda kaktüs sularken ve sonrasında ortalığı temizlerken Wagner'in "Parsifal" operasını dinledim. Beni ajite etti, güç verdi keyifle çalıştım.

Hikâyesininim ne olduğunu da kısaca anlatayım; biliyorsunuz Hristiyan mitolojisinde bir "kutsal kase" olayı vardır. Bu konu sadece opera konusu değil sonradan bir çok filme de konu olan fantastik bir söylencedir. Kutsal kase ve kutsal mızrak (İsa'yı delen kanının bulaştığı hikaye) ve bunu koruyanlar ile bunlara ulaşmak isteyenler arasındaki hikaye işlenmiştir. İngiliz Kralı Artur'un bir şövalyesi olan Parzival'in "Kutsal Kaseyi" bulmak için geçirdiği maceralar hikaye edilir.

Bu operayı Hitler çok sevmiştir. Nietzsche'nin ise bu operayı hiç sevmediği belirtilerek, "bir ateist olan Wagner'in bu opera ile Hristiyanlığa dönüş yaptığı" yönünde Nietzsche tarafından suçlama getirildiği ifade edilir.

Çok sıkı bir Wagner hayranı, daha doğrusu taparcasına Wagner aşığı olan Nietzsche'nin, son dönemlerde Wagner ile arası açılır, daha doğrusu bazı Nietzsche biyografilerinde araya "kıskançlıkların" girdiği ifade edilir. Parsifal, Wagner'in bestelediği son opera olması açısından da opera tarihi için önemlidir.

(Bir gün Wagner operalarından bahsederim yine ve biliyorum pek ilgi çekmeyecektir)