Şu çirkin dünyada güzelliklere hasret yaşarken, bir kez daha dedim ki; "İyi ki müzik ve edebiyat var şu hayatta, sığınabileceğimiz sakin bir liman gibi." Bu gece konumuz müzik olsun. Bir şarkı ve o şarkının bana düşündürdükleri…

Birkaç arkadaşımın tavsiyesi üzerine dün gece Netflix'te "Kulüp" dizisini izlemeye başladım.

1950'lili yılların İstanbul'u, İstanbul'da Beyoğlu, Beyoğlu'nda bir gece kulübü… Kulüpte alışılmışın dışında bir erkek assolist… Anlatmak istediğim dizi değil, ama! Dizide dinlediğim bir şarkı!

Adı MASAL. Benim gibi duygularıyla düşünen insanların çok sevebileceği türden olan bu şarkı, bana o kadar çok şey düşündürdü ki işin içinden çıkamadım, yazarsam belki rahatlarım, diye düşündüm.

Sözler, Sezen Aksu- Sibel Algan, beste Sezen Aksu… Şarkı dizi için mi yazılmış, zaten vardı da ben mi kaçırmışım, onu bilmiyorum; çok da önemli değil. Önemli olan dün gece ilk dinlediğimdeki hislerim…

Çok güzel, çok duygulu bir şarkı. Salih Bademci söylüyor. Onu bir oyuncu olarak tanır ve beğenirdim, ama bu kadar güzel şarkı söylüyor olabileceğini hiç düşünmemiştim ve de bu kadar güzel dans edebildiğini!..

O dönemin gece kulüplerinin caz orkestrası eşliğinde söylüyor. Trombon partisyonu baskın bir eser. Eski radyo günlerini ve siyah beyaz filmlerini hatırlatıyor. Erol Büyükburç şarkıları tadında… Birden geçmişe özlem depreşti bende yine.

Neden geçmişi bu kadar özleriz ki? Geçmişte yaşadığımız her şey çok güzeldi de ondan mı özlüyoruz? Özel hayatlarımızı bir yanda tutalım; 50'li 60lı yılların Türkiye Cumhuriyeti'ni düşününce hiç de öyle olmadığını yaşayanlardan dinledik, çok da okuduk. Zaten dizide de 50'lerin Türkiye'sini kısmen görüyoruz.

70 – 80 ve 90lara şahsen tanığız. Özlenecek yıllar değildi aslında, hem de hiç... 70ler ve 80ler darbeler, anarşi; 90'lar yolsuzlukların meşrulaştırıldığı, "Benim memurum işini bilir." yıllarıydı. Ama yine de şimdilerde yaşadığımız hayat kadar bizi canımızdan bezdirmemişti. 10 yaşındaki küçücük çocuklar bile "Ne olacak bu memleketin hali?" demeye gelen sorular soruyor, mevcut durumu sorguluyorsa geçmiş özlenir.

Masal'a dönersek;

Dizide şarkı ilk kez provada söyleniyor. Daha ilk notalarında kulüp çalışanları gelen sesle büyüleniyorlar. O anda koridorları süpüren görevlinin yüz ifadesi o büyülenmeyi çok güzel yansıtıyor. Sanırım benim yüzüm de o anda benzer bir ifade almıştır. Bu kadar etkilendiğime bakılırsa!..

Hele de trombonun sesiyle "Bu da ne! Nasıl güzel bir müzik!" diye düşünüyor insan. Şarkı bitince diziyi izlemekten vazgeçtim, Youtube'da buldum, defalarca dinledim. Diziyi tavsiye eden arkadaşlarım, bu şarkıdan hiç bahsetmemişlerdi, onlara gönderdim: "Hadi siz de tekrar dinleyin." dedim, gecenin bir vaktinde.

MASAL, adı gibi hakikaten bir masal anlatmış.

"Neler oldu

Gel de bir benden duy,

Ben de senin gibi bir aşk yarasıyım

Ben yaşadım, ben istedim

Ben kendimin masalıyım"

Doğrudur, hepimiz öyle ya da böyle kendi masalımız değil miyiz? Hepimizin masalında devler, periler, cadılar, Rapunzel'in Kulesi, Kırmızı Başlıklı Kız'ın kurdu yok mudur?

Sonra dedim ki; bu şarkı şöyle 45'lik plakların döneminde, hadi 90'ların kasetli CD'li yıllarında yazılmış olsaydı, ben bugün gider, ya 45'lik plağını, ya da albümünü satın alırdım. Ama şimdi Youtube var, Spotify var… Bir tuşa dokunmaya bakıyor. İyi mi kötü mü ayırdında değilim artık.

Evimizde hala müzik seti, CD çalar var. Uzunçalarlar, 45'lik plaklar, CD'ler kasetler de var. Ama bulundukları yerlerde öylece duruyorlar. Neden, çünkü ses sitemleri şimdiki gibi değil, YouTube veya diğerleri gibi bir "tık" pratikliğinde değiller. Plakların cızırtısına, kasetlerin sarmasına da tahammülümüz yok.

Kafamız çok karışmış bizim, ne istediğimizi bilmiyoruz galiba.

İnternette dolaşan uzunca bir yazı vardır, cümleler tam böyle olmayabilir ama bu minvalde, diyor ki:

"Doğayla iç içe olsun evim, ama AVM'lere de yakın olsun.

Sebze meyve organik, ama ucuz olsun,

Her yer yemyeşil olsun, ama ağaçlar deniz manzarasını kapatmasın." Liste uzayıp gidiyor.

Bizim oralarda bu gibi durumlar için;

"Hem şoför mahalli, hem 50 kr" tabiri kullanılır. Kamyonlarla yolculuk yapıldığı yıllarda, kasa daha ucuzmuş tabi ki, ama şoför mahallinde gitmek isteyen uyanıklar, öyle isterlermiş, hem rahat hem ucuz olsun diye.

Ne yazık ki hayat, "Hem şoför mahalli, hem 50 kuruş"a izin vermiyor. Şoför mahallinde oturacaksan, bedelini de ödeyeceksin.

Güzel şarkılar böyledir işte, alır götürür insanı bir yerden bambaşka yerlere.

Son söz, "Masal" çok güzel bir şarkı, Salih Bademci de çok güzel söylemiş. Dinlemediyseniz tavsiye ederim.

….

"Bu dünyaya sığmadım, sığamam

Ben burada, yürek devler ülkesinde

Masal bu ya, gözlerim kapalı

Açsam, acı gerçek perdenin arkasında.

Kimimiz, gökkuşağından,

Diğerimiz, yasak doğuştan

Bu cihana meydan okuyuştan

Sabıkalı vesselam