"Doğa . . . büyük bir özenle baktığı tohumu, yani özgür düşünme temayül ve görevini açtığında, özgür düşünme yavaş yavaş insanların zihinlerine işler (ve insanlar eylemlerinde yavaş yavaş özgürlüğe yetenekli olurlar) ve en nihayetinde hükümetin ilkelerini etkiler. Neticede hükümet artık makineden fazla bir şey olan insana onurunu koruyacak şekilde davranmayı daha karlı sayar"

IMMANUEL KANT

Biyografi serisine devam ediyorum. Karantina günlerinde en güzel Biyografi okunur zannımca.

KANT bilinen bir isim, biraz bilgi birikimi olan insanlar için de özel bir isim. Çünkü "akıl", "aydınlanma" sözcükleri dile getirildiğinde, arka bellekten, ön belleğinize çıkan en önemli isim. 

Şöyle düşünün. Bir kentte 80 yıl yaşadınız ve hayatınız boyunca hiç o kentten bir günlüğüne dahi çıkmadınız... Hayat mı bu diyebilirsiniz. İşte KANT böyle yaşadı, hiç evlenmedi, her şeyi dakikti :) Bir anlatıcı bu olayı şöyle betimlemiş;

"Almanya'nın kuzeydoğu sınırındaki eski bir şehir olan Königsberg'in kuytu bir yolunda mekanik bir düzende, neredeyse tamamen soyut bir bekar hayatı yaşamıştır. Katedraldeki büyük saatin bile, hemşerisi lmmanuel Kant kadar tutkuyla ve düzenle çalıştığını sanmam. Uyan, kahve iç, yaz, ders ver, ye, yürüyüş yap, her şeyin saati belliydi ve Kant gri paltosu ve elinde İspanyol bastonuyla kapı önüne adımını attığında komşuları saatin tam öğlenden sonra üç buçuk olduğunu bilirlerdi. Sıra sıra ıhlamur ağaçları olan küçük yolda sekiz kere gidip gelirdi - bunu her mevsim yapardı, hava bulutlu olsa, yağacak gibi olsa bile çıkardı." 

O dönemin Prusya'sının bir kenti olan Königsberg, günümüzde artık "Kaliningrad".II. Dünya Savaşı'na kadar Almanya'nın en doğudaki en büyük şehriydi ancak savaş sonrası Sovyetlere, yani günümüz Rusya sınırları içinde kaldı. Coğrafi olarak, Baltık Denizi'nin güney doğu köşesinde bir liman kenti...

Ailesi Protestan Alman kiliseleri içinde "Pietist" dindar bir aile idi. Kant buna "hiç de yobazca olmayan samimi dindarlık" olarak tanımlar. 

Babası bir zanaatkar, koşum yapan (at arabaları, kızaklar için) bir usta ve o dönemin esnaf zanaatkar kültüründe, bizdeki ahiliğe benzeyen "lonca" sisteminin üyesi. "Evi "Sattlerstrasse", yani Eyerciler Sokağı'nın çok yakınındaydı, adetler gereğince şehirdeki çoğu eyerci ve koşumcu burada oturuyordu." 

KANT Lonca ortamındaki ve Pietizm ahlaki değerlerini aldı. "Lonca sisteminin merkezi ahlaki kaidesi "şeref"ti (Ehre). Hatta şerefsiz bir lonca mensubu hiçe sayılırdı"

KANT felsefesine girmeyeceğim. Ancak şunu bilmenizi isterim ki Leibniez'den bahsederken "herbokolog" olmak şart demiştim ya KANT da aynı böyle biri; Öyle ki 1756'da mantık, metafizik, matematik ve fizik dersi veriyor. Doğa bilimleri ile çok yakından ilgileniyor, Mineraloji biliyor mesela... Böyle çok meraklı anlayacağınız. 

Dilimize çevrilmiş KANT eserleri mevcut ancak bu eserler Almanca aslından değil de İngilizce'ye çevrilmiş olanların çevirisi çoğunlukla. Çevirinin çevirisi olunca sıkıntı başlıyor. Ya da çeviren Almanca bilse bile Türkçe sorunlu oluyor. 

Bir yayınevinin, KANT'ın tüm eserlerini kronolojik külliyat olarak, en küçük makale atlanmadan, Almanca okuyup tartışabilenler tarafından dilimize çevirisi gerekli. Var mı bulunur mu o çevirmenler ya da üstlenebilecek ciddi yayın evi? Bizim gibi beyinsizliğin, cehaletin övgü aldığı akademik çevrede üstlenebilecek kalitede birilerini bulmak mümkün değil... Belki sonraki kuşaklardan çıkar. 

Her neyse, 80 yıllık yaşam son dönemin bunaklığı haricinde hep merakla, yazarak tartışarak, araştırarak geçiyor. Seveni de var nefret edeni de var. Son günlerinde ölümü kabul edişinin güzelliği var.. Ve son bir alıntı;

"Beyler, ölmekten korkmuyorum; ölmesini bileceğim. Tanrı'nın huzurunda sizi temin ederim ki gecenin geldiğini hissettiğimde ellerimi kavuşturup "Tanrı'ya şükürler olsun" diyeceğim. Ama kötü bir cin sırtıma biner de kulağıma "İnsanları mutsuz ettin" diye fısıldarsa, o zaman işler değişir."