Bu sefer bir kerede iki kitabın olduğu bir kare paylaşıyorum. Çünkü konu da aynı. Çok da değerli çalışmalar bunlar.

Lisede edebiyat okumuş ve sonra önceki yıllara ait edebi eserler ile ilgisi kalmamış milyonlar var. Bir mekanda otururken, birileri "Recaizade Mahmud Ekrem" adını söylese, yani o isme kulak misafiri olsa o milyonlar,sadece "Araba Sevdası" romanı akla gelir. Bulmacalarda falan da çok sorulurdu; "Recaizade Mahmud Ekremin bir romanı, yukarıdan aşağıya"... En kolay soru, lise derslerinden akılda kalan iki sözcük; "Araba sevdası"...

O romanı yazan kişinin hayatı hakkında neredeyse hiç bir şey anlatılmazdı. Şimdi bilmiyorum ama benim zamanımda "Lise Edebiyat" dersleri çok sığ, öğrencilere bir şeylerin tadını vermekten uzak, adeta rehavetin çöktüğü saatler idi. Sanırım dersi veren öğretmenlere debu dersi vermek, mevcut ders kitaplarını takip etmek külfetli gelirdi. Hele benim gibi liseyi "FEN" bölümündeokuyanlara bu ders tam "uyunacak" ders kıvamındaydı, haftada iki saat edebiyat dersi.

Hele hiç de üzerinde durulması gerekmeyen "Feilâtün / Mefâilün / Feilün, - Mef'ûlü / Mefâîlü / Mefâîlü / Feûlün " gibi aruz kalıplarını ezberletme yoluna giden ders planları çıldırtıcı da gelirdi. O zamanlar içimden; "ulen hıyarlar, Elhân-ı Şita 'nın tef'ileler i ile uğraşacağınıza o şiirdeki duyguyuaktarsanıza" diye epey söverdim. (umarım aynı hıyarlıkta ısrar etmiyorlardır liselerde)...

Neyse, Bir ülkenin edebiyatı daha lisede öğrenciyi uyutmadan, sıkmadan, her türlü ideolojik enjeksiyondan uzak, keyif aldırarak iyi öğretilmelidir. Çünkü edebiyat bir ülkenin sadece edebi kültürü değil, sosyolojisi, tarihi ve hatta felsefesidir.

Çok değil, "Araba Sevdası" adı ile aklınızda kalmış olan"Recaizade Mahmud Ekrem" yüz küsur yıl önce bu ülkede yaşayan bir değer. Ama hakkında hiç bir şey öğretilmeyen, hayatları adeta birer trajik roman olan (hatta trajikomik) değerlerdir. Onların yaşamları ile iyi bilinirse eserleri daha da anlaşılır olur.

Hani bizim Anadolu'da bir söz vardır; "Allah kimseyi evlat acısı ile imtihan etmesin" diye, Recaizade Mahmud Ekrem, bu imtihanı defalarca vermiş bir değerdir. Döneminde bir "çıkıntı", bir devrimci değildir ama dönemin iktidarından da çok çekmiştir. Sadece romancı-şair-mütercim değil, Mekteb-i Mülkiye'de ve Galatasaray Sultanisinde öğrencileri tarafından çok sevilen örnek bir öğretmendir.

Hayatı gerçekten çok ilginçtir ve "ÜSTAT EKREM"isimli çalışma, onun hayatını okuyucusuna "bir film izliyormuşçasına" çok iyi anlatıyor.

Diğer kitaba gelince, "Ali Ekrem Bolayır", Namık Kemal'in oğludur, ismindeki "Ekrem" de , Namık Kemal'in,Recaizade Mahmud Ekrem'e olan sevgisi saygısı ile konulmuştur. İki kitaptan çok bilgilendim. "ÜSTAT EKREM" i elimden bırakamadım.Ali Ekrem Bolayır'ın kitabı ise, günümüz okuyucusuna dili nedeniyle zorlayıcı gelebilir ama latinize edilmesi, günümüze kazandırılması çok iyi olmuş.

(Not: Ben her zaman, geçmişe ait metinlerin latinize edilerek basılması yerine "yaşayan Türkçe" ile sunulmasından yanayım. Hadi ben biraz meraklıyım da "yaşamayan dile" ait bir metni az çok anlayabiliyorum, ama bu tip metinlerden, bırakın beni ya da oğlumu, 90 yaşına doğru giden anacığıma bir paragraf okusam hiç bir şey anlamaz.Bu eserler,metinler birer değerdir. Sadece Edebiyat fakülteleri öğrencisine ya da mezunlarına değil, "günümüz yurdum insanına" sunulması gerekir. En azından latinize edilmiş hali ve yaşayan dildeki hali birlikte de sunulabilinir. Bunu yapan yayıncılar var... )

Bu iki çalışmayı, kültür dünyamıza kazandıranları tebrik ediyorum. Tekrar ifade etmek istiyorum; "ÜSTAT EKREM" çok iyi bir çalışma .