Türk Mûsikîsi'nde son elli yılın büyük üstadlarındandı.
Kemençe asıl sazıydı.
Tanbur dahil bir kaç sazı daha aynı ustalıkla çalardı.
Cinuçen Tanrıkorur merhum, ona tam Tanbûri Cemil Bey havasında bir yayın yaptırmıştı.
Dinleyenler, eşsiz sanatkârı taklid edişine hayran kalırlardı.
Bu ve benzeri kayıtlarla o kabiliyetinin güzel sonucu da arşive girdi.

Kabına sığmaz bir karakterdi.
Bundan dolayı ilgisi genişti.
Müziğin her sazına, her tarzına yakındı.

Onu Mutlu Torun'la ikili saz eserlerinde dinlerdik.
Niyazi Sayın ve Necdet Yaşar'la üçlü ve bazen dörtlü saz eserleri de icra ettiler.
Muazzam icralardır.
Ondan bulacağınız her kayıt yüksek estetik, yüksek duyuş ve duygunun kanatlanışıyla duyulur.
Lezzetine doyulmaz icralardır.

Türkiye bu büyük sanatkârının ölümünü neredeyse farketmedi.
Bakacağımız ve asıl üzüleceğimiz bu kayıtsızlıktır.
Bu bilmezlik ve millî özden habersizliktir.
Öğleye doğru baktığımda hiçbir gazetede, sosyal medya sitesinde haber yoktu.
Televizyonların, özellikle TRT'nin ilgisi görüldüyse bir ölçüde teselli sebebidir.

Bilesiniz ki göklere çıkardığımız isimlerin hemen hepsinin önünde bir isimdi.
Millî mûsikimizin yüksek temsilcisiydi.
Sanatı zirvelerdeydi.
Şahsiyeti zirvelerdeydi.
Sazının feryâdı dokuz göğe ulaşırdı.
Bize ne kadar ulaştığını bilmiyorum.

Bu hüzünler içinde Cahid Sıdkı'nın o nefis Sanatkârın Ölümü şiirini hatırladım:

Gitti gelmez bahar yeli;
Şarkılar yarıda kaldı.
Bütün bahçeler kilitli;
Anahtar Tanrıda kaldı.

Geldi çattı en son ölmek.
Ne bir yemiş, ne bir çiçek;
Yanıyor güneşte petek;
Bütün bal arıda kaldı.

Büyükler büyüğü aziz sanatkârımızı, orada Itrîler, Dedeler, Nedimler, Yahya Kemaller.. bütün bir cedler silsilesinin ruh öncüleri karşılayacaktır, eminim.

Rûhu şâd olsun!