Bu yazıyı tan vaktinde yazıyorum.


Sabaha karşı tekrardan anladım, bunlar makam mevki sahibi oldukça uykular haram bana.

Yine birbirinden iğrenç yalanlar, iftiralar patır patır dökülüyor dillerinden.

Böyle zamanlarda benim en kadim dert ortağım Âşık Veysel'dir.

Kulaklığımı taktım Âşık Veysel'i dinliyorum.


Âşık Veysel "Atatürk'e ağıt" yakıyor. ( Bu zamanda yaşasaydı Atatürk'e değil bize ağıt yakardı. )


"Atatürk'ün eserleri

Söylenecek bundan geri

Bütün dünyanın her yeri

Ah çekti vatan ağladı"


Türküsünde, Atatürk'ün, birer birer sattığımız eserlerinden bahsediyor. Âşık Veysel ötelerden görüyor mudur acaba, elimizde kalan son eserini de halk oylamasına sunduğumuzu?!

Anası koyun gütmeden gelirken yolda doğurmuş Âşık Veysel'i. Göbek bağını kendisi kesmiş. Bir gün yüzü gülmeyen, yoksulluk, bakımsızlık yüzünden evlatlarını toprağa veren bir anneden bahsediyorum.

"Vatan" çok garip bir kavram, içerisi bin çile ile dolu olsa da sevdasından geçilmiyor. (Tabi bu durum vatan toprağının üzerinde yaşayan insanlar için geçerlidir, hayvanların vatanı yoktur.) Yalan yok Âşık Veysel'in anası çok defa talihine küsmüş ve yine yalan yok hiçbir zaman vatanına küsmemiş. Bakın nasıl anlatmış Âşık Veysel anasını:


"Çocuğudum anam bana ders verdi

Çalışmamı okumamı öngördü

Milletine bağlı ol da dur derdi

Vatan sevgisini geyittin anam"


7 yaşında gözlerini kaybetmiş Âşık Veysel. O dönemlerde çiçek hastalığı milletin başına bela. Ne hastane var nede ilaç.Âşık Veysel'in gözünü alan çiçek hastalığı, kendisinden evvel kız kardeşlerinin canını almış. Sadece abisi sağlam çıkabilmiş bu hastalıktan.

Sağlam insanın bile fukaralığa dayanamayıp, canından bezdiği zamanda, kör gözler ile hayata tutunmak zor. İşte bu düşünce ile evlenmiş Âşık Veysel. Yani bir ömür yoldaşı aramış kendisine.

Eşinin adı Esma. Bu evlilikten bir çocuğu olmuş. Lakin çok kısa sürmüş bu mutluluğu. Âşık Veysel tam talih yüzüm gülmeye başladı diye düşünürken evladını bakımsızlıktan dolayı, doğumundan on gün sonra toprağa vermiş.

Sonra çok sevdiği anası göçmüş bu diyardan, daha sonra babası.

Dertler üst üste gelmiş anlayacağınız.

Bir süre sonra ikinci evladı dünyaya gözlerini açmış. Gelin görün ki Âşık Veysel'in bu mutluluğu da uzun sürmemiş. Bu evladının doğumundan 6 ay sonra eşi Esma dost tuttuğu evin kâhyası ile kaçmış gitmiş.

Âşık Veysel "insan içine çıkacak yüzüm kalmadı" diye düşünürken felaketin en büyüğü gelmiş başına.

İkinci evladı olan biricik kızı da bakımsızlığa yenik düşerek, dünyaya gözlerini kapatmış.

Yoksulluk böyle bir şey işte…


Nihayet Âşık Veysel günün birinde şöyle yaşadıklarına bakarak, çektiği çilelerin sebebini düşünmüş.

Demiş ki kendi kendisine "Geri kalmışlık, yoksulluk ve cehalet! Her şeyin, her acının sebebi bu üçü."

Öyküsünün devamı ise bence başlı başına bir destandır.

Âşık Veysel için her şey bitmiş değildi. Çektiği acılar ona ülküsünü hediye etti.

Atatürk, Cumhuriyeti getirmiş geri kalmışlığa karşı savaş açmıştı.

Bu kavganın içerisinde o da olmalıydı.

Veysel'in içi içine sığmadı ve arkadaşlarının şiir yaz öğüdüne kulak vererek ilk şiirini sesledi.


Şiirin ismi "CUMHURİYET"


Türk Milleti Cumhuriyete ve onun getirdiği değerlere sarılmalıydı.

Millet geri kalmışlıktan kurtulmalıydı.

Gazi Ata fabrikalar açtırıyordu, köylere okul yaptırıyordu, bu geri kalmışlığa "dur" diyerek, bilim ilen hızla ilerleyeceğiz diyordu.

Artık kimse tek adamın ağzına bakmayacak, hurafeler ile yaşamayacaktı.

Ülküsünü bulmuştu Âşık Veysel.

Cumhuriyet" şiirinde İslam adı altında Atatürk'e saldırmaya yeltenen gericilere, bölücülere saldırmıştı.


"Atatürk'tür Türkiye'nin ihyası

Kurtardı vatanı düşmanımızdan

Canını bu yolda eyledi feda

Biz dahi geçelim öz canımızdan

Şeyh Sait de yüzün tuttu isyana

Milletini hor baktırdı vatana

Fakir fukarayı boyadı kana

Öyle şeyhler çoktur külhanımızdan


Menemen mes(e)lesi geldi meydana

Orda birkaçları uydu şeytana

Mehdi diye kendi kendin urgana

Taktı kurtulmadı darlarımızdan"


Şiir Anadolu'da büyük yankı buldu. O artık Halk Ozanıydı.

Bu aşk ile gezdi vatanı. Kâh tren ile kâh tren parası olmadığı için yayan dolandı Anadolu'yu. Atatürk'ün ilke ve inkılaplarına destanlar düzdü gittiği yerlerde.

Adına "İnkılapların Âşığı" dediler.

Türk'ü sevdi, Türklüğünü pusula bildi. Türk Allah'tan başkasına kulluk yapmaz diyerek, millet iradesine Cumhuriyete sarıldı.

Vefatına birkaç sene kala gözlerini açtırmayı teklif ettiler. Bunu kabul etmedi. Çünkü o zaten görüyordu. Türklüğü ona yolu gösteriyordu. Bu teklife "Küçük Dünyam" şiiri ile cevap verdi.


Bir küçük dünyam var içimde benim

Mihnetim ziynetim bana kafidir

Görenler dar görür geniştir bana

Sohbetim ülfetim bana kafidir


İstemem dünyanın saltanatını

Süslü giyimini Arap atını

Bilirsem Türklüğüm var kıymetini

Vatanim milletim bana kafidir



Ben ne zaman Âşık Veysel'i düşünsem kendi kendime derim ki "Görmek gözün değil, yüreğin işidir."

Âşık Veysel'in yüreğiyle bak kardeşim etrafına.

"1923'de soysuzlar darbe yaptı" diyen soysuzlara "Evet" mi diyeceksin? 

Boyun mu eğeceksin bunlara?

Atatürk'ün en büyük eseri olan Cumhuriyeti de satarak, kula kulluk mu yapacaksın.

Âşık Veysel'in yanından ayrılıp, Kubilay'ın kafasını kesenlerin, Şeyh Sait ile birlik olanların safına mı geçeceksin?

Gerçeği gör artık kardeşim gör.

Gericiler, yobazlar birlik oldu Atatürk devrimlerini, Cumhuriyeti yıkmaya çalışıyor.Kör müsün?

Şimdiden bir Âşık Veysel türküsünü dola diline ve sandığa giderek "Hayır" de.

Âşık Veysel'in "Allah'ın aslanı" diye hitap ettiği Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün sana verdiği emir gayet açık ve net

"Cumhuriyeti biz kurduk, O'nu yaşatacak ve yüceltecek olan sizlersiniz."

Aşık Veysel'e, Hasan Tahsin'e, Kubilay'a, Yörük Ali'ye, Kara Fatma'ya, cümle kurtuluş savaşı kahramanlarına ve baş kahraman Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e 16 Nisan'da bir selam yolla.

HAYIR de kardeşim… HAYIR.

Okan KİLİT