#EVDEKAL GÜNLERİMİN EN İYİ ARKADAŞLARI (1)

En iyi arkadaşım,
Kitaplarımdır benim.
Bitmez tükenmez aşım,
Kitaplarımdır benim.

M.Necati Öngay'ın çocuklar için yazdığı bir şiir… Kitap sevgisini ve güzelliklerini kısa dizelerle çok güzel anlatır. Ben de "hayat eve sığar" "evde kal" sloganlarıyla geçirdiğimiz günleri en iyi arkadaşlarımla geçiriyorum olabildiğince. Bu süreçte okuyup bitirdiklerimi yerlerine koymak yerine üst üste masamda bekletiyorum. Hepsiyle ilgili söyleyecek çok sözüm var.

Raflardaki yerini almayan kitapla henüz işim bitmemiş demektir. Benim için bu çok önemli. Okuduğumu özümsediğimden emin olmalıyım. Ya alıntılarımı yazarım alıntı defterlerimden birine, ya da bazı bölümleri tekrar okur, ondan sonra kaldırırım. Şimdi de bu platformdaki sevgili kitap dostlarıyla okuduğum bazı kitapları paylaşmak arzusundayım, dilimin döndüğünce.

Tek tek uzun uzun mu anlatsam en iyi arkadaşlarımı, birkaçını bir yazı da biraz biraz mı bilemedim. Şimdilik QUO VADİS'e bir ayrıcalık tanıdım. Çünkü bu kitapla ilgili benim çok kıymet verdiğim bir anım var; taa yıllar öncesinden kalan...

Kitabı ilk, 15-16 yaşlarındayken bir büyüğüm olan ablamın kütüphanesinde görmüştüm. Çok güzel ve zengin bir kütüphaneleri vardı. Eniştem, kütüphanesini kurmaya çok küçük yaşlarda başladığı için evlendiğinde bir eve gelebilecek en güzel hediyeyi getirmişti. Kitaplarını...

Onlara gittiğimde en sevdiğim şey, o kapakları aynalı kütüphanenin önünde saatlerce kitapları incelemekti. Dünya klasiklerinin çoğunu o yaşlarda okudum o sayede...Hiç unutmuyorum, bir yaz Sefillerin beş cildini bir haftada okumuştum. Yaşar Kemal'le ve İnce Memet'le de o yaz tanışmıştım. A.J. Cronin, Charles Dickens, Fakir Baykurt, Necati Cumali...Daha kimler kimler...

QUO VADİS de gördüklerim ama okumadıklarım arasındaydı.O zamanlar bu kelimelerin Latince olduğunu bilmediğim için, kitabın adını sonuna bir "İ" ekleyerek QUO VADİSİ, olarak algılamıştım. Bildiğin herhangi bir vadi işte...X, Y, Z gibi Q Vadisi... Üzerinde de hiç durmamıştım.

Gel zaman git zaman, bu ifadenin Latince "Nereye Gidiyorsun?" anlamına geldiğini öğrendiğimde kitabı çok merak etmeye başladım. Merakımın sebebi, adının neden Türkçe olmadığıydı. Tabi ki önce ablama sordum, ama ne yazık ki ilk gördüğüm kütüphanede yoktu. Muhtemelen birileri okumak için almış ve getirmemişti.

Vazgeçmedim, bütün internet sitelerinde, D&R' da ARKADAŞ KİTAPEVİNDE...Yok, yeni baskısı yok... Senelerce her aklıma geldikçe aradım ve nihayet bu sene fuarda bir sahafta buldum.

Stanttaki görevliye kitabın adını söyleyince, sanki beni bekliyormuş, ayırmış gibi hemen tezgahın üzerinden aldı ve verdi. Çok şaşırdım!

"Ben senelerce bu kitabı aradım ve hiçbir yerde bulamadım. Şimdi hemen karşıma çıktığına inanamıyorum!" dedim.

O da:

"Geleceğinizi biliyordum, onun için hazırlamıştım." diyerek, espri yaptı; güldük.

Çocukluğumdan aklımda kaldığı için o kadar aradığım bu kitabı artık hemen okumazsam olmazdı.

...

Henriyk Sienkiewich'in en önemli eseri olduğu söyleniyor. 1905 Nobel Edebiyat Ödüllü almış.

Bir Hıristiyan efsanesi üzerine kurgulanmış.

Efsane göre; Hz. İsa'dan sonra Hıristiyanlığı yayan havarisi Aziz Peter, Neron'un zulmünden Roma'dan kaçarken, İsa'yla karşılaşır. Ona:

"Quo Vadis?" ( Nereye gidiyorsun?) der.

İsa da:

"Roma'ya, yeniden çarmıha gerilmeye gidiyorum. Çünkü sen benim Hıristiyanlarımı yüzüstü bıraktın, kaçıyorsun." der...

...

Olaylar M.S 30'l yılların, Neron dönemi Roma İmparatorluğu'nda geçiyor. Hıristiyanlığın yayılma sürecinde yaşadıkları zulüm ve Hıristiyanlığın temel felsefesi, sınıf ayrımı, kölelik, Roma İmparatorlarının yarı tanrı olduğuna inanıldığı yıllar anlatılıyor.

Olay örüntüsü soylu bir asker olan Markus Vinikyus ile Likya Kralı'nın rehine kızı Likya'nın sevdası etrafında gelişiyor.

Neron'un zalimlikleri, etrafındaki dalkavuklar, o dönem insanının vahşetten haz almaları çok güzel anlatılmış.

Arenada adına eğlence dedikleri oyunlar, gladyatör dövüşleri; insanların aç bırakılan vahşi hayvanlara yem edilmesi, kölelere bir nesne, eşya gözüyle bakılması çok güzel anlatılmış. Okurken insanın gözleri kararıyor.

Neron; özünde korkak, kendine güvensiz, zayıf karakterli, psikopat, sosyopat biriymiş aslında...Zalimlikleriyle maskelemiş kendini.

Her zalim gibi Neron'un yaşamı da hak ettiği gibi sona ermiş.

Arenada geçen bölümleri okurken hep aklıma "Fenerbahçe Arena" diye adlandırılan spor salonu geldi. Keşke Fenerbahçe gibi değerli bir kulübün adının yanında ARENA gibi vahşeti çağrıştıran bir sözcük kullanılmasaydı!

Güzel bir eser, bulursanız okumanızı tavsiye ederim.

O kadar peşine düşmeme değdi mi? Tabi ki değdi...Eğer bulamasaydım, şu an hala arıyor olabilirdim.