Eğitim, kamu idaremizin en çok tökezlediği alanlardan biri görünümündedir. "Şu mektepler olmasa maarifi ne güzel idare ederdim!" diyen nüktedan maarif nazırı, bu hakikati ne güzel bir mübalağa ile ifade etmiştir. Ben bu yazımda gayet yalın istatistiki hakikatler üzerinden mütavazı yorumlarımı okuyuculara arz edeceğim. Manzaranın spekülatif yorumlara pek yer bırakmayacağı, kendi tefsirini yapacağı kanaatindeyim. Yazıda temelde iki hususu ele alacağım: Bir, PİSA denen bir uluslararası ölçme-değerlendirme sınavındaki vaziyetimiz; ve iki, Milli Eğitim Bakanlığımızın bir panoraması. Buyrun, hemen başlayalım.

Önce PİSA'ya eğilelim. Uzun adı The Programme for International Student Assessment olan bu program, katılımcı ülkelerin 15 yaşındaki öğrencilerine çeşitli alanlarda imtihanlar düzenleyerek sonuçları yayımlamaktadır. Türkiye'nin de üyesi olduğu OECD adlı uluslararası iktisadi kuruluş tarafından düzenlenen bu imtihanlar, temelde üç alandan müteşekkildir: Okuma, Matematik, Fen. Bu imtihanlar 2000 yılında başlamış olup her üç yılda bir tekrarlanmaktadır.

Çin, Singapur, Güney Kore ve Baltık ülkelerinin genellikle ilk sıraları paylaştığı bu sınavlarda sonraki puan bandını umumiyetle Batı Avrupa ülkeleri ile ABD ve Kanada teşkil etmektedir. Listenin sonlarını ise Balkan ülkeleri ile Latin Amerika ülkeleri paylaşagelmiştir. Bizi asıl ilgilendirense bu sınavda Türkiye'nin vaziyeti olmalıdır. Ülkemizin en iyiler liginde gururla yer alması yönündeki ümitlerimiz maalesef gerçekleşememiştir. Okuma ve Matematik alanlarında ortalamanın epey altında, Fen'de ise biraz altında olan durumumuz aşağıdaki grafiklerde görülebilir. Bu grafiklerdeki kaynağım, https://www.oecd.org/pisa/data/ adresinde ücretsiz ve kısıtlamasız bulunabilecek olan verilerdir.

Sürekli olarak başarısız olduğumuz bu sınavın reçetesi önce eğitim politikamızı belirleyen devletimizin, sonra ailelerin ve elbette öğrencilerin kendilerinin yapacaklarında gizlidir. Aklın ve bilimin artık yapay akıllar üretme noktasına geldiği bu yüzyılda milletimizin zenginleşmesi ve devletimizin güçlenmesini bundan daha fazla neye borçlu olabiliriz? Bu başarı için gereken devlet-toplum-birey koordinasyonunda en büyük pay ve söz sahibi olan devletimize, bilhassa Milli Eğitim bakanlarımıza dair de veriye dayanan bir mütalaa yapmamız şarttır. Bu minvalde ben, Vikipedi'de https://tr.wikipedia.org/wiki/Türkiye_millî_eğitim_bakanları_listesi adresinde yer alan "Türkiye millî eğitim bakanları listesi" maddesinde sunulmuş olan verileri kullanarak gördüm ki ülkemizin en uzun süre Milli Eğitim Bakanlığı yapan iki ismi, 7.6 yıl ile Hasan Âli Yücel ve 6.1 yıl ile Hüseyin Çelik'tir. Onlara en yakın üçüncü ismin 3.6 yıl bakanlık yapmış olması; bu iki ismi bakanlar listesinde açık ara öne çıkarmaktadır. Bu makalemde ayrıntılarına girmeyeceğim ancak her iki bakanın icraatları yahut icraatsızlıkları, ayrıca araştırmaya ve yazılmaya değerdir. Evlatlarının ve ülkesinin geleceğini düşünen halkımız, 2003-2009 tarihleri arasında bakanlık yapmış olan Hüseyin Çelik'ten PİSA sonuçlarında tecessüm eden eğitim başarısızlığımızı ne kadar sormuştur, sayın bakan da vaziyeti iyileştirmek için ne gibi eğitim atılımlarını hayata geçirmiştir; doğrusu bu da ayrıntılarıyla incelenmelidir.

Milli Eğitim bakanlarımızı 1920'den bu yana ele alıp mukayese etmek pekala mümkündür lakin ben bu sınırlı yazının hudutları dahilinde, bugünümüzün en çok şekillendiği 1980 sonrası sürecin bakanlarına odaklanacağım. Ak Partili bakanlar 80 sonrası eğitimin kaderini açık ara belirleyen isimler olmuş. 18 yıllık bir iktidar ve sorunları çözmek için 18 yıllık bir imkan sahibi olan sayın bakanlarımızın emeklerinin neticesi, PİSA sınavında ortaya çıkan manzara ise, durum kötüdür.

Ak Parti'yi açık ara geriden takip eden, Milli Eğitim bakanlığı sahibi olmuş diğer siyasi partiler ise şunlardır:

ANAP: 4 bakan, 8.1 yıl
DYP: 5 bakan, 5.6 yıl
DSP: 4 bakan, 5.4 yıl
Son olarak 80 darbesinin bakanı: 3.2 yıl.

Gençlik ve eğitim meselelerinde daima en büyük suçlu bulduğuumuz 80 darbesi kadrosu, eğitimde bakanlık koltuğunu sadece 3.2 yıl işgal etmiştir. O günden sonra ANAP, DYP ve DSP'nin bölük pörçük koalisyonlarla eğitimi elden ele değiştirdiği 19 yıl ve Ak Parti'nin kesintisiz, mutlak iktidar sahibi olduğu 18 yılın ardından hala o üç yılı geveliyorsak, vay halimize. Sorunlarımızı kim çözecek o halde? Bu üç yıl bizi ilelebet malül mü bırakmıştır? O halde bakanlığımızın görevi ne olacaktır?..

Aşağıdaki tabloda görebileceğiniz, 80 ihtilali sonrası görev yapan sayın bakanlarımızdan bu sorunun cevabını talep etmekte daima haklı olduğumuz kanaatindeyim. Devletin bu işi iyi yönetmesini istemek de hem hak hem farzdır!

Allah bütün gençlerimize tahsil hayatlarında zihin açıklığı versin. Kutlu ülkemizi yükseltecek ve ileri götürecek olan, ancak onların mübarek emekleridir. Sözlerimi, Nihal Atsız'ın 15 Nisan 1932 tarihli Atsız Mecmua'da kaydettiği ve Ötüken Neşriyat'ın 2015 tarihli "Türk Ülküsü" basımında bulunabilecek o büyük cümleleriyle hitama erdirmek isterim: "Bize bir gençlik lazımdır. Temelinde cehalet, duvarlarında riya, tavanlarında dalkavukluk bulunmasın!"