"Kime yürümeyi öğrettiysek bizi geçmeye çalıştı."
Hızır Çakırbeyli

"Paranı kaybedersen geri kazanırsın.
Gücünü kaybedersen geri alırsın. Namını kaybedersen her şeyini kaybedersin.
"
Hızır Çakırbeyli

"Sakın ola ki biz zengin olduk, artık çalmayalım demeyin. Hırsızı kanaat öldürür."
"Kendi mahallesini soyamayan, başkasının mahallesini soyamaz. Tevekkül, hırsızın belâsıdır."
"Yeterince diye bir para yoktur. Sen hiç doymuş bir zengin gördün mü?"
Hamdi Baba

Namı diğer, hırsızlığın kara kapaklı, ciltli kitabını yazan tevekkül düşmanı(!) adam.

"Biz geldiğimiz yeri unutmayız."
Yaman Korkmaz

Namı diğer, hırsızlığın kara kapaklı, citli kitabını yazan adamın oğlu.

Gerçeğin ne kadarını yansıtabiliyoruz hayatlarımıza? Sorulması gereken, ucu bucağıyla açık uçluluğu ile exit kapısına en yakın sorulardan birisidir bu belki? Hani şöyle salacaksın dışarı abi, o gidip kendi gerçekliğine kavuşacak. Bizler dizilerdeki kişiler olmamak için mi mücadelemizi veriyoruz, yoksa dizilerdeki kişiler bizler olmamak için doğallığını mı yaşıyor? İki arada bir derede kalmayı gerektirecek mühim sorulardan birisidir. Yıllarca Şemsi Tebrizi'den, Yunus Emre, Goethe, Tolstoy, Freud'dan duyduğumuz sözlerin benzerlerini Hızır Çakırbeyli'den duymamız bir karaktere yüklenebilecek en hayati gerçeklerden birisi olsa gerek. Gerçekte bu sözleri kimler, nerede, kime karşı söyledi bilmiyoruz; belki de söylenmediler, kişi bir yanlışla karşı karşıya kalınca oturup kendine söylemiş gibi oldu sanırım. Ama yaşanılmış kadar gerçekler var, bizlerin gerçeği, yani eğri oturup doğru konuşalım'ın gerçeği...

Paranın kaybedilip tekrar kazanılması, gücün kaybedilip tekrar kazanılması, lakin namın kaybedilmesi geri gelmez acı hakikatin özeti gibi. Bir benzerini, aslında özgününü Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ten duymadık mı?

"Ordu yok" dediler, "kurulur" dedi. "Para yok" dediler, "bulunur" dedi. "Düşman çok" dediler, "yenilir" dedi. Bunlara yok deseydik ne olabilirdi? Belki de bizler olmazdık ve namımız da olmazdı. Namımızı esasında ordu, para, kazanılan savaşa borçlu değil miyiz? Bunlar sayesinde kazandığımız namı, sonra bunlar olmadan kaybetmiyoruz, kazandığımız namı kaybettiğimizde belki yeniden paraya, orduya, savaşa ihtiyaç duyacağız ve belki de yeni bir Atatürk'e, çıkarımı yapılabilir…

Bir de daha acı gerçeklerin, isotlu hikâyelerin başat örgüsünü ören Hamdi Baba gerçeği var Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz'da.

Hamdi Baba ne yapıyor?

Zenginden (ç)alıp fakire mi veriyor, zenginden (ç)alıp sadece yiyor mu, yoksa fakirden zenginden ç(alıp) sadece yiyor mu?

Diziyi seyredenler bilirler ki Hamdi Baba yalnızca kendi yiyor hem zenginden hem de fakirden (ç)alıyor? Salt zenginden (ç)almış olsaydı acaba Hamdi Baba, Hamdi Baba olur muydu? Bir de işin Hamdi Baba tarafı var, bildiğin aile babası olması yanında saygınlığı olan bir baba. Hamdi Baba'yı dizideki bütün karakterlerden ayıran karakteristik incelik, Hamdi Baba'nın zenginden (ç)alması gibi fakirden de (ç)alması durumudur…

Neden seviliyor Hamdi Baba? Normalde gerçek hayatta irkilebileceğimiz Hamdi Babalar dizide neden kısa sürede popüler oluyor, lütfen diziden çıkmasın niyazlarına hizmet ediyorlar? Esasında Hamdi Baba Hızır Çakırbeyli gerçeği kadar var olduğumuz dünyanın da bir gerçeğidir. Gördüğümüz, duyduğumuz, tiksindiğimiz, yine de bazen çevremizde bulundurduğumuz veya zorunluluk hissettiğimiz, bizim olmasa da başkalarının çevresinde ya da başlı başına bağımsız olarak kendi işinde kendi patronluğunda prestije sahip bir Hamdi Baba hakikati mevcut. İnsanlar

Hızır Çakırbeyli'de boyun eğmeyen âsil duruşun hayattaki gerçekliğini Hamdi Baba'da da görebilmektedir. Burada dünyanın nasıl bir çelişki ve alışveriş merkezi olduğunun suali sorulabilir insanlığa. Hamdi Baba'yı yaşatan düzen zenginlerin düzeni mi yoksa çarığını yerken çarığının bir kısmını Hamdi Baba'ya kaptıran hiyerarşik, sömürgen, gücün güçsüzü bilerken körelttiği düzenek midir?

Hamdi Baba'nın dizide gerçek bir hırsızı oynadığına dair özlü sözlerden birisi yukarıda tırnak işaretiyle belirttiğimiz, "Kendi mahallesini soyamayan, başkasının mahallesini soyamaz. Tevekkül, hırsızın belasıdır" sözü, ilgili mevzu adına nokta atışı sayılabilir. Hamdi Baba'ya göre kendini soyamayan hırsız, hırsız değildir ve hırsızın tevekküle karşıtlığı onu her daim yetinmemek ve dolayısıyla fakirlik çeperine sıkıştırmakla tekrarın, yeniden (ç)almanın kapılarını aralamasına özne yapmaktadır. Ben bunu biraz da şuna benzetiyorum: kendine yalan söylemeyi beceremeyen başkalarının gözünde iyi bir yalancı olamaz. Önce kendimizden başlamalı, bir şey(ler)in hakkını vermenin temel noktası kendimizdir. Her ne yapacaksak önce onu kendi içimizde kendi bedenimizde yaşatmalı, anlamlandırmalıyız. Hamdi Baba'nın hırsızlık felsefesinde(!) tam da bu gerçek yer etmekte, insanımıza kotarılmak istenen, hayatla güçlü bağları olabilecek ipuçları verilmektedir. İnsanı kötüye alıştırmak, yozlaştırmak değil mesele; esas mesele Hızır Çakırbeyli kadar dikkat çekebilen bir diğer gerçeğin her ne kadar tezatlık oluştursa da Hamdi Baba gerçeği olmasıdır. Hamdi Baba; belki dünyanın kuruluşundan beri özellikle Sanayi Devrimi ile gelen insanın insanı sömürme, yiyip bitirme gerçeğidir. Dünyanın böylesi bir yer olduğuna dair görünürlük, Hızır Çakırbeyli'den daha çok öğretici yanlarıyla Hamdi Baba vasıtasıyla Türk izleyicisine sunulmaktadır diye düşünüyorum.

Hamdi Baba'yı nerede gördün? Sadece dizilerde mi yoksa sokakta, caddede, metropolün en işlek meydanlarında, sanayide, ticarette, iktisatta, sosyal hayatta, gayri menkulde, likiditede, hisse senedi, bonoda, tahvilde ve hatta gayri safi yurt içi hasılada ve en önemlisi gelir gider dengesizliğinde mi? Görmedin mi? Sen bunları gördün ki Hamdi Baba'yı Hızır Çakırbeyli'den daha dokunulası, doku sahibi yanlarıyla kavrayabildin. Sanki dünyanın dünden bugüne deşifresidir, önümüze konan yaşam kilidinin anahtarı, gözleri fıldır fıldır dönen şifresidir. Mesela Türkiye'nin son elli yıllık siyasetinde, rant kavgalarında, belediyelerde, taşınmazlarda, arsada, arazide bir Hamdi Baba eli olduğu düşünülebilir. Oralarda zenginden (ç)almıştır, (ç)alamadığı zamanlarda tutkuları, alışkanlıkları tatmin olsun diye fakirden de (ç)almıştır. Daha susturucu bir vücut dili yok karşımızda dünyanın, eğer ciddi ciddi, altı doldurulabilen bir hırsızsanız fakirlik edebiyatının devamlılığını zenginler ve fakirlerden (ç)alarak yerine getirmelisiniz. Hamdi Baba özenle bunların altını çiziyor, sevenlerine(!) tıpkı ulusa seslenir edasıyla sesleniyor. Hamdi Baba aynı zamanda hijyene de önem vermiyor, örneğin Hamdi Baba'nın temizlik takıntısı yoktur, zira iğrenen insan hangi kirli değerliyi çalabilir, çalamaz. Kirli değerlilerin çalınabilmesi için hijyenik takıntılarınızdan kurtulmalısınız, bu yüzden Hamdi Baba sürekli eliyle yer, şapırdatır, höpürdetir. Hamdi Baba'nın ağzında lokmayı yarı çiğnenmiş, yere düşecek gibi görürsünüz, çünkü Hamdi Baba kişinin hakkıyla bir hırsız olabilmesi için en dipteki kir olgusuna paralel seyretmeyi önermektedir, aksi halde çamura düşmüş altını nasıl bulabilsin insan, bulabildiğinde eğilip nasıl alsın? Bu felsefe ki, çalmayı bilenlerin yeri doldurulamaz emeğini(!) gerektirir. Hamdi Baba'nın hırsızlık felsefesi(!) bunu gerektirir, birkaç aydır seyircinin iştahla beklediği sahnelerde Hamdi Baba seyirciye şapırdattığı lokmayı uzatmakta ve seyirci de bu lokmada dünyanın dengeleri alt üst eden savaşını görmektedir.

Yaman Korkmaz'la hayatını nasıl da kirsiz yaşadığının sağlamasını yapan Hamdi Baba, görünenlerin arkasındaki görünmeyenin de altını çizmektedir. Gerektiğinde ağzımızı şapırdatmadan geldiğimiz yeri, onurlu savaşımızın biteviye yükselen saygınlığını da arz etmeyi biliriz. Yaman Korkmaz eliyle de komşuya giderek çarpma çırpma ve toplama işlemi yapmadığımızı sevgili halkımıza, saygıdeğer seyircilerimize bahşetmekteyiz diyebilmektedir.

Bugüne değin geçen 197 bölüm boyunca Hızır Çakırbeyli düzeyinde seyircinin dikkatini çeken Hamdi Baba karakteri bundan böyle de gittiği yere kadar verilmesi gereken mesajları verecektir diye tahmin ediyorum.

198. bölümde yeni bir Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz iletileriyle, Hamdi Baba'nın reddedilmesi güç hayatiyet taşıyan gerçekleriyle buluşma ümidiyle. Buradan tüm EDHO seyircilerine ve Hamdi Baba'ya selâmlar olsun!

Engin Yeşilyurt
2 Haziran 2021