"Biz daima hakikat arayan ve onu buldukça ve bulduğumuza kani oldukça ifadeye cüret gösteren adamlar olmalıyız"

Mustafa Kemal Atatürk

Bu söz, 1970 yılında, Semavi EYİCE'nin Türk Tarih Kurumuna üyelik töreninde yer alan bir fotoğrafta duvara asılı bir pankartta yer alıyordu.

Semavi EYİCE bu sözün karşılığı olan cüreti bilim hayatında hep göstermiş biriydi. Bilim ile uğraşan herkes "cüretkar" olmalı zaten.

Sanat tarihi ile uğraşanlar onu elbette yakından tanır. Bizantolog olarak dünya çapında biri, çalışmaları nedeniyle de dünyanın gelişmiş ülkelerindeki bilim kurullarına üye ve onların ödüllerine sahip bir dehamız.

İstanbul için canlı bir "kültür abidesi" (idi) . (9 Aralık 1922, -28 Mayıs 2018 ). O, 96 yıl yaşadı ama çok "cüretkar" yaşadı. Daha liseyi bitirip tek kelime Almanca bilmediği halde, 1943 yılında Almanya'ya, yani 2. Dünya savaşının en yoğun yaşandığı dönemde, Almanya'nın bombalandığı bir zamanda okumaya gitti.

Hayatını Arkeolojiye, Sanat tarihine ve Bizans uzamanı olmaya adadı. Gerçekleri söyledi, görev aldığı kurumlarda dürüstlükten hiç ayrılmadı. TTK üyesi oldu iki kez bu üyelikten atıldı (Cunta döneminde).

Bir ara, Anıtlar Yüksek Kurulu üyesiyken, Taksime Cami yapılma tartışmaları sırasında, "Cami yapılacak yere" karşı çıktığı için dönemin kültür bakanı İsmail Kahraman tarafından "Hristiyan" olmakla suçlandı(!) Bu bakan her bizanstoloğu hristiyan sanıyordu sanırım:)) . Halbuki Cami karşıtı değil yapılacağı yere karşıydı.

Düşünün Anıtlar Yüksek Kurulu, Kültür Bakanlığına bağlı ve bu kurul üyesi olan cüretkar semavi Eyice, Bakan'ın iradesine karşı rapor yazıyor (Bugün var mı böyle yürekli insan?).

Bakan onu görevden alıyor ve bir de arkasından "Cami yaptırmamıza engel oldu, alnı secdeye varmamış Hristiyan piyonu olmuş, kolundan tuttuğum gibi kapı önüne koydum" diye nutuklar çekmiş arkasından.

(Hayat ne garip değil mi? İslam ansiklopedisine katkıları nedeniyle ki-bu ansiklopediye 400 ün üzerinde makale yazıyor ve dönemin başbakanı RTE elinden "Yüzyılı İslam Kültür Hizmeti Onur ve hizmet Ödülü" nü alıyor)

İşte bu kitap, bir söyleşi şeklinde, "cüretli", çalışkan, kültür insanının hayatını anlatıyor. O kadar samimi bir söyleşi ki 500 sayfaya yakın olan kitabı elinizden bırakamıyorsunuz. Sadece bir söyleşi, bir insanın hayatını değil, Türkiye'nin geçtiği siyasi ve kültürel yolları anlatıyor... Hiç sıkılmayacaksınız, okuma alışkanlığınız olmasa bile keyifle okuyacağınız bir kitap olacak.