Takdir ile Tedbir Arasında İnsan - Mustafa Melikyan

Yazarı hiç bilmiyor tanımıyordum. Yayınevi ise bildiğim, takip ettiğim bir yayınevi, boş lakırdıların olduğu kitapları basmaz. Yaklaşık 100 sayfalık bu kitabı da yayınevinden dolayı incelemeden aldım ve iyi de yapmışım.

İran kökenliler arasında devrimden sonra cılız da olsa "İslami Entelektüalizm" adı verilen bir akım doğdu. Bu akım GELENEK ile MODERNİTE arasındaki çatışmalar bağlamında DİNDARLIK ile AKILCILIĞI uzlaştırma hareketi iddiasıyla yayınlar üretti.

Bu akımdan doğmuş olmakla birlikte, konuya farklı yaklaşan kitabın yazarının temel tezi de şu;
Dindarlık ve Akılcılık uzlaşamaz. Çünkü DİNDARLIĞIN özünü "taabbud", AKILCILIĞIN özünü ise, "delile tabi olmak" oluşturur.

(Bilmeyen dostlara taabbüd sözcüğünü kısaca; sorgulamadan hikmetini falan araştırmadan, hiç düşünmeden "boyun eğmek" olarak açıklamış olayım, elbette ibadet etmek, kulluk etmek gibi anlamları var)

Yazarın ilginç bulduğu akıl yürütmesi, önerme anlayışı var (çelişkiler içeriyor gibi geldi bana ama üzerinde durmayacağım).

Yazar bir grup ortaya koyduğu aksiyomları değerlendirirken şunu söylüyor;

"Demokrasi epistemolojik olarak (hakikat arayışının gerektirdiği yerlerde) ve ahlaki açıdan (adalet arayışının gerektirdiği yerlerde) geçerli ve meşru olan tek sosyal-siyasi sistemdir. Ona hiç bir kayıt ve sıfat eklenmesine gerek olmaksızın hem de! Eğer görüşümüzün hem epistemolojik olarak hem de ahlaki açıdan savunabilir olmasını istiyorsak, demokratik bir sistemi kabul etmekten başka çaremiz bulunmamaktadır. Demokrasi dışında başka hiçbir siyasal sistem epistemolojik ve ahlaki açıdan temellendirilebilir ve savunulabilir değildir." (s:33)

Ancak, yukarıdaki alıntıdan sonra yazar, "DİNİ DEMOKRASİ" adını verdiği kavramı ortaya koymuş ve orada da
"eğer bir toplumu oluşturan bireyler subjektif ve bilkuvve tahkik edilebilir olan durumlardan birinde belli bir dine uygun görüşü benimserlerse adaletin gereği olarak bu görüşe uyulması gerekir" (s:35).

İşte bence zurnanın "zoooorttt" dediği yer tam burası. Yazarın kalemi ne kadar "demokrasi" dese de, batının 1700 lü yılların ortasındaki kafa yapısına ancak ulaşmış. Şöyle ki burada J. J. Rousseau'yu anımsayın, milli irade=asla yanılmaz mantığını düşünün . Yazar henüz buralarda

Yani burada milli irade ya da çoğunluk dediğimiz yapı (ki cahil toplumlarda karizmatik bir diktatör ruhlu bir tarafından çok rahat yönlendirilebilen kitledir) temel hak ve özgürlükler, temel insan hakları konusunda "özgürlüklerin ruhuna ters düşen bir yasayı onaylarsa ne olacak ? Örneğin müslüman bir ülkede eğer çoğunluk din değiştirmeyi "idam" ya da "ağır işkence ile " cezalandırılmasını onaylamış ise, bu ceza "adalete" uygun mudur? ... Onun için dedim "zurnanın "zoooorttt" dediği yer tam burası" diye...

Artık "Milli İrade= Yanılmaz" ilkesi çoktan tarihin çöplüğüne gitti (Bizim hala başımızın belası) .
Artık Temel hak ve özgürlükleri nasıl daha fazla geliştirebiliriz davası var . İktidarın "hukuki denetimi" gibi bir kavram var. "Yargısal denetim mekanizmaların üstünlüğü" gibi bir kavram var... Rahmetli Anayasa bilimci hocamın deyimi ile "Siyasetin hukuk korsesi" gibi bir kavram var çağımızda.

Şunu belirteyim bu kitap, bu metin okunmalı. Eleştirilerim olmakla birlikte değerli buldum. Şurasını hoş ve manidar buldum kitapta.

Diyor ki yazar,
"Eğer bir toplumda üç grup insan bulunmazsa hiç kimse diktatör olacak fırsatı bulamaz;
  1. İçi dışı bir olmayan insanlar . Bunlara iki yüzlü riyaklar ve yağcılar da diyebiliriz.
  2. Herhangi bir iş yapmadan çıkar ve kazanç elde etmek ve zahmetsiz ödüle kavuşmak isteyenler.
  3. İçsel boşluğa müptela olup, bu yüzden zorunlu olarak bir merkeze bağlanma ihtiyacı hissedenler. (s:57)


Evet. Son kısma kesinlikle katılıyorum. Asıl soruşturulması gereken bu üç grup insan, örneğin ülkemizde halen mevcut mudur? (Bence ziyadesiyle)... Bu üç grup insanı, nasıl bir kültürel, sosyal, dini zemin oluşturur? ...

Tekrar naçizane ifade ediyorum; "Bu küçük hacimli kitap değerli bir çalışmadır, herkese tavsiye ediyorum" yani bir parçacık eleştirdim diye kitaba olumsuz yaklaşmayın.

Ben her zaman eleştirebileceğim benden farklı düşünen kitapları sever onları bulmaya çalışırım. Farklı düşünenler her zaman insana katkı sunar, aynı düşünenler ise sizi en fazla hamal kılar. Bu kitaptan çok yararlandım.

Son olarak bazen bir kitap okurken sizin daha önceden okuyup değerli bulduğunuz bir esere atıfta bulunursa hoşunuza gider.

Alman Uwe Poerksoen'in "plastik kelimeler" isimli bir eseri vardır. Bizim dilimize de "Plastik Kelimeler Modüler Dilin Zulmü" adıyla AÇILIM KİTAP tarafından basıldı. Bu eser 8-9 yıldır pek ilgi görmedi. Bu kadar edebiyat fakültesi var sadece hocalar okusa bu kitabı, şimdiye kadar bir kaç baskı yapmıştı (Neyse )... 

İşte bu eserde, bu kitaba yapılan atıf hoşuma gitti..