"Ressentiment" sözcüğünü dilimize HINÇ olarak çevirmişler.

Bu kavram (Ressentiment) köken olarak Fransızcadır ve bu kavramı felsefi metinlerde ilk olarak NİETZSCHE kullanmış Max SCHELER , bu kavramı eleştirerek geliştirmiş ve Almanca karşılığını kullanmamıştır. Daha doğrusu bu kavramın tam Almanca karşılığı olduğunu düşünmemiş. O yüzden kitabın orijinal dilinde de kitabın isminde Fransızca olarak kalmış: (Das Ressentiment im Aufbau der Moralen)

HINÇ insanını biz gündelik yaşamımızda çevremizden, yaşadığımız her ortamdan, meslek hayatlarımızda çok denk geliriz. Siyasi arenada ise bol bol görürüz ve bazılarımız HINÇ insanına deli gibi de tapar. .
Kitaptan, aşağıda altını çizdiğim satırlardan bir kaç paragraf paylaştım. Bu satırlarda "Ressentiment" sözcüğünü gördüğünüz yerde HINÇ sözcüğünü düşünün;

"Ressentiment olgusunun kökeninde, kişinin başka insanlara (ve onlardan yansıyarak kurumlara, düşüncelere, pratiklere, yapıtlara, hatta genel olarak değerlere ve değer yüklenmiş nesnelere) karşı duyduğu kızgınlık, garaz, intikam isteği ve haset gibi olumsuz duygular yatıyordur"

"Ressentimentin öteki kaynağı haset, kıskançlık ve rekabet hırsıdır. Gündelik dilde kullanıldığı anlamda haset, bir başkasının bizim imrendiğimiz bir şeye sahip olması durumunda yaşadığımız bir iktidarsızlık hissinden doğar. "

HER TÜRLÜ KIYASLAMAYA REDDEDEN BİR KİŞİ, ASİL DEĞİL, GOETHE'Cİ ANLAMDA BİR HİLKAT GARİBESİ, EŞİ BULUNMAZ BİR SOYTARI, BELKİDE BİR ZÜPPEDİR.

(Hani siyasi arenada "sen benim ayarımda mısın, sen kimsin, benim muhatabım mısın, seninle aynı derecede miyiz" gibi başkalarıyla kıyaslanmayı reddeden bir büyük züppe ile karşılaşırsanız bu satırları anlarsınız, çaktınız değil mi? )
"Ressentiment ahlakında, "küçük", "yoksul", "zayıf" ve "ezilen" için duyulan sevgi aslında karşıt olgulara (zengin-güçlü- kudretli- gönlübol) yönelik maskelenmiş nefrettir, bastırılmış nefrettir, bastırılmış hasettir, kötüleme dürtüşüdür... Öyle bir sevgi gösterişi vardır ki nefret gizli kalır. Her tarafından vıcık vıcık sahtekarlık akan sofu bir edayla, küçüğü sevmenin mütevazı gönülden sevmenin ilk vazifemiz olduğu, çünkü Tanrı'nın onlara kayra (Tanrı'nın dünya işlerinde kendini gösteren iyilik ve bilgeliği.) verdiği vaazları duyduğumuzda... genelikle sevgi kisvesine bürünmüş nefretten başka bir şey yoktur "

"YANILGIYI ORGANİKLEŞTİRMİŞ" BİRİNİN YALAN SÖYLEMESİNE GEREK YOKTUR! HATIRALARI, İZLENİMLERİ VE HİSLERİ OTOMATİK BİÇİMLENDİRME SÜRECİ ONUN DURUMUNDA GAYRI İRADİ BİÇİMDE EĞRİLMİŞTİR.; ÖYLE Kİ, ARTIK BİLİNÇLİ TAHRİFE GEREK KALMAMIŞTIR. HATTA EN DÜRÜST VE RİYASIZ KANAATLER BİLİNCİNİN KIYISINDA YER BULABİLİYORDUR. .DEĞERLERİN KAVRANMASI BU KALIBI İZLER: TAMAMEN BİR TERS YÜZ ETME NOKTASINA KADAR. DEĞER YARGISI BU ORİJİNAL TAHRİF TAHRİF TEMELİNDE OLUŞUR. BU YARGI KENDİ BAŞINA TAMAMEN HAKİKİ, SAHİCİ VE DÜRÜSTTÜR; ÇÜNKÜ ONAYLADIĞI DEĞER GERÇEKTEN OLUMLU OLARAK HİSSEDİLİR."

Ben bir ruh bilimci değilim. Sadece ne bulursa okumayı seven biriyim ve kendi yaşam deneyimlerimden de söyleyebilirim ki;

*HINÇ insanından uzak durun, ehlileştirmeye ve düzeleceğine dair umut taşımayın sadece bırakın kendi yolunda gitsin siz sadece ona sürü olmayın.

*Haset, kıskançlık ve rekabet hırsı taşıyanlar önce çevresindekilere yıkım getirir. Bu yüzden, bu tip insanlarla yakın olmak zorundaysanız temkini elden bırakmayın.

*HINÇ insanı bir yönetici olduğunda hiç düşünmeden kendi altındakileri ölüme götürür. Onun gülümsemesi ve gözyaşları timsah gibidir. Sakın alet olmayın desteklemeyin.

Ve son bir söz:
"Ressentiment durumunda eleştirinin yerini alan (ki yapıcılığı da içeren eleştiri değer verilene yönelir) yıkıcı/intikamcı bir tavır vardır ve SCHELER'in ifadesiyle "kendi nesnelerini arayan", "eşyada veya insanlarda kendisini besleyecek olumsuz özellikleri arayıp bulan" bir dürtüdür bu. Dolayısıyla bir tür "bitmek tükenmek bilmeyen kötülük", "intikama susamışlık" ve "zihnin kendi kendini zehirlemesi" biçimidir. İntikam hırsıyla dolu bir karakter belirtisidir."