Ahilik, 1200'lü yıllarda o dönem Anadolu'da göçen Türklere hem iş imkânı sağlamak hem de vasıflı esnaf ve iş insanları yetiştirmek üzere Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli'nin tavsiyesiyle Ahi Evran tarafından kurulduğunu bildiğimiz bir esnaf dayanışma teşkilatıdır. 

Aslında ilk başta sadece bir esnaf teşkilatı olarak değil, içinde askerlerin, kadıların, müderrislerin ve çeşitli kademelerde devlet adamlarının da yer aldığı ve bütün toplumu kucaklayan bir yapıdır. Ahi Evran, 32 çeşit esnafı sınıflandırarak teşkilatlandırmış ve zamanın gereklerine göre bir standartlaştırma sağlamıştır. 

Böylece günümüzün esnaf odalarının atası olan Ahilik teşkilatı, kardeşliğin, yardımseverliğin, cömertliğin, iyi ahlâkın, özetle bütün güzel hasletlerin birleştiği bir sosyo-ekonomik düzen olarak vücut bulmuştur.

***

Evet, Anadolu Türklüğünde ve özellikle Osmanlı'da esnafın ilk teşkilatlanma düzeni, "Ahilik"tir. Zaman içinde kentlerde Müslüman olmayan esnaf ve tacir ve küçük çaplı üretim yapan zanaatkârların da katılabilmesi için katılım ve üyelik şartları gevşetilerek, "Lonca" denilen yapılar oluşturulmuştur. Ahiler veya lonca üyelerinin ticarette uymak için koydukları kurallar olmakla beraber devletin koyduğu kalite, ölçü ve fiyat kurallarına da uymak zorundaydılar. Aksi durumda pabucun dama atılma durumu vardı ki, bir esnaf için ölümden daha beter bir ceza idi. Hileli veya bozuk ürün satan, fahiş fiyat uygulayan esnaf, dükkânının önünde halka açık bir şekilde suçu söylenerek azarlanır ve ayıplı ürünün parası müşteriye iade ettirildikten sonra o esnafın ayakkabıları dükkânının damına atılırdı.

Bu ceza ilk kez bir ayakkabıcıya verildiği ve haliyle hileli ayakkabılar dama atıldığı için, "Pabucu dama atılmak" deyimi oradan günümüze kadar gelmiştir. Böyle bir ceza ile karşılaşan esnaftan artık kimse alış veriş yapmayacağı için iflas edip piyasadan silinirdi.

***

Şimdi merak ediyorum, 10 Nisan 2020 akşamı verilen sokağa çıkma kararı neticesinde fırsatçılık yapıp, bir buçuk liralık ekmeği beş liraya satarak endişe ve panik içindeki vatandaşı kazıklayan fırıncı, hangi Lonca'nın veya günümüz tabiriyle esnaf odasının üyesidir? Bağlı bulunduğu Lonca yani esnaf odası, mahalle halkının huzurunda bu adamın suçunu yüzüne söyleyip bir güzel payladıktan sonra fazladan aldığı paraları geri verdirip pabucunu dama atacak mıdır? Ya yetkili devlet otoritesi; gerekli cezayı uygulayarak ileride ortaya çıkması muhtemel bütün art niyetli esnaflara caydırıcı bir gözdağı verecek midir?

Sanmam, çünkü maalesef her şey yapanın yanına "kâr" kalıyor. 15 Temmuz ihanet gecesinde karaborsa benzin satan esnafın yanına kâr kaldı.

Atatürk Hava Alanı'ndaki hain patlamadan sonra fahiş fiyatla müşteri taşıyan taksicinin yanına kâr kaldı.

Yolu bilmeyen ve Tanrı misafiri konumunda olan turisti dolambaçlı yollardan götürerek taksimetreye daha çok ücret yazdıran taksicinin yanına kâr kaldı.

***

Balık baştan kokarmış, belki de o yüzden bir zamanlar eşek etinden sucuk yapıp vatandaşa yedirenler, paranın ve siyasetin gücüyle her zaman muteber kişi oldu...

Fırında kalmış bayat simitleri, geceleyin yarı fiyatına satın alıp sabah erkenden sıcak su buharında ısıtarak tazeymiş gibi satan çocuklara, bunun ayıp ve suç olduğunu söylemek yerine akıllı ve uyanık kişi muamelesi yaptığımız için pabucu dama atılmak yerine öpüp başımıza konuldu. Kitlelere başarı hikayesi ve rol model olarak sunuldu.

Belki de o yüzden bu ülkede ilgili bakanlık, hileli gıda ürünleri yapan firmaların isim listesini yayınlıyor ama hiç birisinin pabucunu dama atmıyor. Sahte balı kâğıt üzerinde yasaklıyor ama bunları üretenler zarar etmesin diye vatandaşa satması için zaman verip yeni hileli başarı hikayelerine destek sağlıyor.

GDO'lu ve katkı maddeli ürünler bütün ülkelerde kısıtlanıp yasaklanırken bizim ülkemizde limitler hep yukarı çıkartılıyor. Hileli gıda ürünlerinde Avrupa lideriyiz.

Yani demem o ki, ruhunda kötülük olan esnaflar, tüccarlar, iş insanları yapanın yanına kâr kalacağını biliyor ve eline fırsat geçince sonuna kadar kullanıyor. Ve yükseliyor.

Kullandıkça yükseliyor, yükseldikçe kullanıyor...

***

Öyleyse biri bize anlatsın; biz bu esnaflarla, bu esnafların bağlı olduğu meslek odası yöneticileriyle ve bunları denetlemesi gereken devlet kurumu yöneticileriyle nasıl bir güvenilirlik ve kardeşlik ilişkisi yaşayacağız?

Peki, esnaf öyle de, vatandaş çok mu düzgün? Sahi bir kaç ay önce yaşadığımız Elazığ-Malatya depreminden sonra bölgedeki ev kiralarını iki-üç katına çıkaran ev sahipleri ile kardeşliğimiz, komşuluğumuz, yardımseverliğimiz, hayırda yarışalım düsturumuz, düşene vurulmaz raconumuz nasıl bir temel üzerindendir?

Evet evet merak ediyorum, her aklımız estiğinde(aslında kendimizde bir marifet olmadığından) ecdadımız ile övünen bizler, gerçekten o ecdadın torunları mıyız, yoksa bunların ninelerine dışarıdan birilerinin gayrı meşru müdahalesi olmuş mudur?

Tabiri yerindeyse, boğulmaktan kurtardığın kıza tecavüz etmek nasıl bir yardımseverliktir, nasıl bir insanlıktır?

Bırak boğulsun daha iyi...


14.04.2020