VENDETTA, JOKER VE LA CASA DE PAPEL (1)

Bir film sizi etkilediğinde hayatınız değişir mi? Filmler toplumların düşüncelerine ve hareketlerine etki edebilir mi? Ya da bir filmle dünyayı değiştirebilir misiniz?

Elbette hayır. Kişiler ya da toplumlar iyi sunulmuş bir gösteriyle değişebilecek kadar basit yapılar değillerdir. Filmler veya diziler toplumun ya da kişilerin algılarını anlatmak için birer araçtır. Eğilimleri yansıtır. Öfke, samimiyet, sevinç ve hüzün gösterimle seyirciye sunulur ki bu filmi oluşturan kişiler için "ben de varım!" deme şeklidir. Varoluş sancısının maliyetli hali. Aynı zamanda karı yüksek bir sancı.

Toplumların önceki zamanlarında resimler, heykeller ve efsaneler birer sembol olarak kullanılırdı. Hikayeler, semboller sayesinde gelecek nesillere rahatlıkla aktarılırdı. Topluluğu oluşturan her birey yalan ve uydurma olduğunu bildiği halde hikayelere itibar ederdi. Çünkü bir arada tutunmanın en güzel yolu kimseyi rahatsız etmeyecek yalanlar dizisine inanmaktır. Şimdilerde de devletler ve toplumlar hatta kişisel ilişkiler kimsenin yerinden oynamayacağı mitlerle dolup taşmıştır. Bunu daha fazla açmamın gereği yok değil mi?

Peki ya modern zamanların sembolü haline gösteri sanatları mı geliyor? Bunu küresel dünya ölçeğinde tartmak zor. Çünkü gelir adaletsizliğinin ve eşitsizliğinin tavan yaptığı bir dünyada gösteri sanatlarının devrime neden olup olmayacağını ölçmek beyhude bir çaba olurdu. Tam da bu yazıda bütün dünyada vahşileşmeye başlayan gelir adaletsizliği ve onun yarattığı eşitlik krizinden bahsetmek istiyorum. Lüks yaşam tarzının halka empoze edildiği ve ne olursa olsun "tüket" çığlıklarının hakim olduğu garip bir çağda yaşıyoruz. Sermayedarlar reklamla pazarladığı yaşam tarzlarını halkın -kendilerine göre – en aşağı tabakasına dikte ettiği bir ekonomik sistemimiz var. Küçük bir örnek vereyim :

"Uçak seyahati yapmak 20.yüzyılda iş adamlarının ve devlet görevlilerinin tercih ettiği ulaşım şekliydi. Baktılar uçakla seyahat inanılmaz bir hız kazandırıyor. Teknolojinin gelişimini de kullanarak lüks seyahat tarzı 21.yüzyılın en çok tercih edilen ulaşım aracı haline geldi. Bugün Türkiye'nin neredeyse bütün illerinde İstanbul'a gidebilecek bir uçak bulabilirsiniz."

Bunun neresi kötü? Uçak kullanmayı ret mi edelim? Böyle bir sonuca varmak aptallığın ta kendisi olur. Sadece bir zamanlar lüks sayılan her şeyin yıllar geçtikçe halkın geneline yayıldığını söylemek için güzel bir örnek teşkil edeceğini söylemekteyim. O halde insanların yaşam tarzının düzelmesinde ne gibi bir kötülük olabilir?

Kötülük insanların yaşam tarzlarının düzelmesinde olamaz. Kötülük yaşam tarzlarını büyük bir eşitsizlik ve adaletsizlik üzerine kuran sermayedarların hayatlarını bir kriter olarak bize sunmasındadır. Önceki zamanlarda da eşitsizlik çoktu fakat bu kadar halkın gözüne sokulmuyordu. Tabakalara ayrılmış toplumlar bile birbirlerinin alışkanlıklarından uzak duruyordu. Şimdilerde öyle mi? Lüks yaşam tarzına ulaşmak bir gaye. İlerleme ölçütü haline gelmiş. İş sahibi olup da araba almamayı düşünecek insan bugünlerde tanımıyorum.

Kilit noktanın önemini kavrayabildiniz mi? Yani gelişen teknoloji neden uluslararası bir konsorsiyum ile bütün insanlığa ulaşmıyor da üretim hakkına sahip binlerce zenginin elinden resmi bir kağıt karşılığı bize veriliyor? Sizce teknolojimiz milyarlarca insanın sağlığını düzeltmeye yetecek kadar gelişmedi mi? Devletler neden bu konularda çalışma yapmıyor? Çünkü hakimiyetin sağlandığı bir gücün insanlıkla paylaşılması devleti yönetenlerin altından kalkamayacağı bir sorun da o yüzden. Onun yerine ayrıcalıklı bir grupla bütün ülkelerin ekonomisini döndürmek hem daha az baş ağrıtır hem de kitleleri yönetmek ve korkutmak için bambaşka kapılar açar.

Başlıkta yazdığım iki film ve bir dizinin anlattığı durumu izah edebilmenin en kısa yolunu gösterdim size. Üçünün de çıkış noktası ayrımcılığın, eşitsizliğin ve ötekileştirilmiş bütün her şeyin var olduğunu haykırmak için birer araçtır.Devamını yarın aktaracağım...