"Tek cümle ile izah et" deseler "şuyuu vukuundan beter" derdim. Türkiye'nin uluslararası platformda daha ne kadar itibarsızlaştırılabileceğini hayretle takip ediyorum.

ABD'deki yargılamanın nihayetinin "hukuken" Türkiye'ye bir yaptırım olarak dönmesi söz konusu olmadığından, yargılamanın neticesini tartışmaya gerek yok. Bunun için sorunu ekonomik, siyasal yönden ele almak gerekiyor.

Bu Türkiye'yi itibarsızlaştırma çalışması mıdır? Olsa ne fark eder, olmasa ne fark eder? Bir yabancı ülkenin siyaseten bizim karşımızda olması abes bir durum değil. Ancak bu pozisyona düşmemizde bizim kabahatimiz nedir, bizim üzerimize düşen bunu tartışmaktır.

Hükumet yıllardır kendisine istinat edilen bütün suçlamalara müddeileri ihanetle suçlayarak karşılık verdi ve hepsinin üstünü örttü. Bunların en büyüğü ve başımıza en ağır şekilde patlayanı FETÖ mevzudur. Hükumet defalarca FETÖ'nün devlete sızdığı konusunda uyarıldığı, bu söylentiler halk arasında bile ayyuka çıktığı ve gayet iyi bilindiği hâlde siyasal istikbal kaygısıyla bu iddiaların üstünü örttü. Mecliste verilen soru önergelerini reddetti. Netice Türkiye'nin geldiği noktadır. O gün FETÖ'nün araştırılmasına karşı çıkanlar, üstünü örtenler, "kargalar güler" diye aklınca dalga geçenler son yarım asrın en büyük ihanetine zemin hazırladılar.

Yine dört bakanla ve -adını ilk defa o zaman duyduğum- Zarrab'la ilgili iddialar ortaya çıkıp mecliste araştırılması için önergeler verildiğinde hükumet yine siyasal istikbal kaygısıyla mevzunun üstünü örttü. O gün bu mevzuların üstü örtülmese belki müspet, belki menfi sonuç çıkacak, ancak olayın ne olduğunu bilecektik ve kol kırılığ yen içinde kalacaktı. Birisi devletimizi itham ettiğinde "biz bu mevzuuyu araştırdık, demek ki sübuta dair etkin araştırma yürütememişiz" diyebilecektik. En kötüsü etkin bir hukuk mekanizması olmamakla suçlanabilecektik, işbirlikçi olarak değil. Fakat bizim üstünü örtmemizle mevzu kapanmış olmuyor. Zarrab ve diğerleri konusunda MECLİSİN bunu araştırmasına mani olanlar son yarım asrın, kanaatimce, en büyük ikinci ihanetini yaptılar. Bugün bu raddeye gelen mevzunun temeli budur.

Pekala bundan sonra ne olacak? Daha geçen haftaya kadar hükumet tarafından muteber kabul edilen, benim arkadaş listemde bile birçok kişinin "kahraman" diye hakkında paylaşım yaptığı adam Türk bakanlar hakkında istinatlarda bulunuyor. Her hâlükarda Türkiye'nin uluslararası itibarının zedeleneceği kaçınılmazdır. "Şuyuu vukuundan beter" dediğim budur. Bu itibar zedelenmesinin hepimiz cebine de tesir edeceği muhakkak. Cebimizdeki Türk Lirası her gün değer kaybediyor. Öyle görünüyor ki bu durum bu süreçten sonra da devam edecek...

Aklı başında bir insanın buradan çıkartması gereken sonuç şudur: Kısa vadede günü kurtaracak hamleler uzun vadede milletin canına, cebine sebep olabilir. Bir mevzunun üstünü örtmek sorunu küçültmüyor, aksine büyütüyormuş. Bir Türk vatandaşı olarak Türk bakanları hakkında rüşvet istinatlarının Amerikan yargıcı önünde konuşulmasını zül addediyorum. Ancak bunun böyle olmasına sebep olanın da hükumetimiz olduğunu yukarıda da ifade ettiğim üzere gayet iyi biliyorum, görüyorum. Hükumetin siyasal menfaati uğruna Türkiye'yi sürüklemekte olduğu uçurumu ibretle takip ediyorum. Elimden ancak üzülmek geliyor, sizin ya da hükumetiniz için değil, memleketim ve memleketimin masum vatandaşları için.

Türk siyasetinin içine saplandığı batağı ve Türk milletinin başından geçen iki büyük belayı Twitter'da paylaştığım iki görselle karikatürize ediyorum:
1- FETÖ İhaneti'nin karikatürü: Hüseyin Çelik'in "Fetö devlete sızmış buna kargalar güler" beyanatına ilişkin gazete kupürü.
2- Zarrab mevzunun karikatürü: Bakanlarla ilgili verilen araştırma önergesinde milletle dalga geçip sırıtarak oy kullanan (ve önergeyi reddeden) vekillerin fotoğrafı

30 Kasım 2017 tarihli Facebook paylaşımımdır.