Bu zihniyet zararlı fikirlerini rahatça dile getiriyor ve uygulatıyorken bizler için üzücü olan ise bunların Türk milliyetçilerinden bihaber gibi umursamaz olmalarıdır. Bu güruhun bize rağmen bu fikirlerini söyleyebilmesi ''Türk milliyetçileri ciddiye alınmıyor mu?'' Sorusunu akla getirmektedir. Fakat bu soruyu bir sonraki yazımda daha geniş bir şekilde kaleme alacağım.

Başbuğ Atatürk'ün söz konusu tarih olduğunda kulağa küpe yapılacak mükemmel bir sözü var: "Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır." Sadık kalan tarihçilerin ne yazık ki azınlıkta olduğu günümüzde tarihin ne denli uydurulduğu ve ideolojik hale getirilerek bilim olmaktan çıkarıldığına bu yazımda kısaca değinmek istiyorum.

Her iktidar kendi ideolojisine uygun bir tarih anlayışı meydana getirmeye çalışıyor. Yeni kimlikler meydana geldikçe, kimliklere uygun tarihler uydurularak eski kimlikler unutturulmaya çalışılıyor. Böyle olunca ne yazık ki bir tarih karmaşasıyla toplum hafızasında soru işaretleri oluşuyor ve aynı millete, aynı kültüre mensup olan kişilerde ideolojilerine bağlı olarak farklı tarih anlayışları ortaya çıkıyor. İnsanın kendini haklı çıkarmak için verdiği mücadele belki de savaşlardan daha büyük yıkımlara sebep oluyor çünkü menfaatler doğrultusunda aldatılan ve kaybeden her zaman yine insanın kendisi oluyor.

Dünya üzerinden örneklendirecek olursak: Emperyalist güçler Tanrı'nın siyahîleri niçin vahşi ve ilkel yarattığına gerekçe bulmakta zorlanırlar. Bunun üzerine kurtuluşu Eski Ahit'te, Adem ve Havva'nın oğulları Habil ve Kabil'de bulurlar. Okul kitaplarına, beyaz ırkın Habil'den, Afrikalıların ise kardeş katili Kabil'den türediğini, Tanrı'nın Kabil'in soyunu cezalandırmak için Afrikalıları bu halde bıraktığını yazarlar. Bu sayede siyahilere zulüm yaparken kendilerini haklı gösterirler.

İngilizler, Avustralya'yı imparatorluklarına katarken bu kıtada yaşayan yerli halkı, Aborjinleri katletmiş. Katliamdan tam yüzyıl sonra, 1904'te Avustralya'nın ''kuruluşu''nu kutlayan emperyalizmin beyaz tarihçileri 45.000 yıllık tarihi olan yerli halktan söz etmemiş, katliamı yapan kurucuların adına heykel dikmişler.

Yine baktığımızda İsrail devleti kuruluşu esnasında yeni devlet için yeni bir tarih oluşturmuştu. Yahudiler de kutsal kitaplarının Filistin'i kendilerine vaat edilmiş topraklar olarak gösterdiğine dayandırmıştı. Bu sayede Yahudiler yeniden yazıp imal ettikleri tarihlerinde Filistin'i boş bir ülke olarak göstermişlerdi.

Menfaatçi tarih anlayışı yüzünden en büyük katliamlar en büyük kahramanlıklara, en büyük savaşlar da en büyük bayramlara dönüştüler. Mesela Avrupalılara ''Yeni Dünya''larında soykırımın kapısını açan Kristof Kolomb adına ABD'de ulusal bayram var. Columbia, New York'ta bir üniversitenin, Güney Amerika'da ise bir devletin adıdır. Sömürdükleri toprakları vatan toprağı, bu topraklarda öldürdükleri insanlara ise işgalci muamelesi yapan tarih anlayışının tarih metodolojisiyle hiç alakası yoktur.

Bugün geldiğimiz noktada ise ne yazık ki Türkiye Cumhuriyeti de böyle bir tarihi yıkım ile karşı karşıya kalmış, bugünün gerçekleri tarihin gerçeklerini tehdit eder hale gelmiştir. Birkaç gün evvel kendini bilmez bir vekilin ''Yeni devlet kuruyoruz'' söylemi yukarıdaki örneklerde olduğu gibi tamamen ideolojik tarih anlayışıyla söylenmiştir.

Önce ''Osmanlıyız'' diyerek ''Türk''ü reddettiler. Ardından ''600 yıllık devletin 90 yıllık reklam arası'' dediler. Şimdi ise Osmanlıyı da reddetip yeni devlet kuruyorlar(!). Asıl mühim olan ise bu cümlelerin televizyonlarda rahatça kurulabilecek hale gelmesidir. Milli Eğitim müfredatında yapılan değişikliklerle de kendilerince kurdukları ''yeni devlete'' uygun ''yeni nesil'' projesi yapmaktadırlar.

Kendilerine üstad olarak seçtikleri fesli bir adamın sözde tarihçiliğini referans alarak kurdukları cümlelerle bizim ne denli vahim bir vaziyette olduğumuzu belgelemektedirler.Vassaf'ın deyimiyle '' Terzi vardır, müşterisini memnun etmek için kumaşı öyle diker, öyle biçer ki, duruma göre onu olduğundan zayıf da gösterebilir, zarif ve görkemli de. '' İşte bu fesli adam ile bu zihniyete mensup kişiler de birilerine yaranmak amacıyla terzi tarihçilik yapmaktadırlar.

Bu zihniyet zararlı fikirlerini rahatça dile getiriyor ve uygulatıyorken bizler için üzücü olan ise bunların Türk milliyetçilerinden bihaber gibi umursamaz olmalarıdır. Bu güruhun bize rağmen bu fikirlerini söyleyebilmesi ''Türk milliyetçileri ciddiye alınmıyor mu?'' Sorusunu akla getirmektedir. Fakat bu soruyu bir sonraki yazımda daha geniş bir şekilde kaleme alacağım.

Bu ülkenin kurucusu olan Başbuğ Atatürk'e, kurucu felsefesi olan Türk milliyetçiliğine ve tarihine içlerinden geldikleri gibi sözler söyleyip köşelerine rahatça çekilebileceklerini sananlar Türk milletinin büyüklüğünden de bihaberdir. Bu vesileyle yazıma Türk Ocaklarının bu kendini bilmeze hitaben yazdığı yazının 5. Maddesiyle son veriyorum.

'' Büyük Türk milletinin, 29 Ekim 1923'de ilan ettiğimiz Cumhuriyetimizi, kuruluş felsefesi doğrultusunda, zamanın şartlarına ve geleceğin ihtiyaçlarına göre ileriye taşımak ülküsünden ayrılmayacağına yürekten inanıyoruz.''

M.Esad KIRAÇ

esadk.ekr{a}gmail.com