Fatih Ergin / ​Ortadoğu Gazetesi - 20 Aralık 2015 

Türk siyasetinde '' merkez '' kavramı, çeşitli dönemlerde tartışma konusu olan hususlardan biridir. Ancak bu tartışmalar, bugüne kadar hep siyasetin sağ ve sol yakası üzerinden yapılmış, sağ ve sol çizginin arasında bulunan siyasi merkez daima yok sayılmıştır. Söz konusu merkezin varlığını anlayabilmek için önce Türk siyasetin sağ ve sol yakasını değerlendirmek gerekir.

Sağ ve sol kavram, ilk kez 1700'lü yılların Fransa'sında siyasi literatüre girmiştir. Türk siyasetinde ise, cumhuriyetten sonra ve 1950'li yıllardan itibaren karşılık bulmaya başlamıştır. Ancak siyasi partilerin sağ ya da sol tarafta somut olarak saf tutmaları, 27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonraki döneme denk gelir. 1965'te, CHP lideri İsmet İnönü, CHP'nin ortanın solunda olduğunu söylemiştir. İnönü'nün CHP'yi ortanın solunda konumlandırmasının temel sebebi, Marksizmin gençliği etkisi altına alma sürecine girmesi ve bu durumun İnönü tarafından tehlike olarak görülmesidir.

İsmet İnönü ortanın solundayız diyerek, solu kendi halinde bırakıp Türkiye'nin tehlikeli maceralara sürüklenmesi yerine, CHP'nin disiplini altında ve ılımlılık sınırında tutmayı hedeflemiştir. Atatürk döneminde Türk milliyetçiliği çizgisinde olan, Atatürk'ten sonra ise fiilen bu çizgisinden uzaklaşmaya başlayan CHP, İnönü'nün bu ifadesi ile Türk milliyetçiliğinden resmen kopmuştur. İnönü'nün, solu CHP'nin disiplini ve ılımlılık sınırında tutma hedefi ise gerçekleşmemiş, ortanın solundayız ifadesi CHP'yi Marksist ve Komünist çevrelerin kucağına götüren yolun başlangıcı olmuş ve 1970'lerin sonunda Ecevit'in CHP'si aşırı sol çevrelerin disiplini altına girmiştir. 

Türkiye'de sağ siyasetin ise kurumsal anlamda ilk temsilcisi DP olmuştur. Ancak sağ siyasetin tartışmasız en önemli lideri Süleyman Demirel'dir. Demirel, kimi zaman ortanın sağında, kimi zamanda İslamcı sağ çizgide politika izleyen DP'nin mirası üzerine kurulu AP'yi, muhafazakâr- mukaddesatçı ve aynı zamanda da Atatürk ve Cumhuriyet değerleri ile çatışmayan bir zemine oturtmuştu. Demirel'in AP'yi muhafazakâr- mukaddesatçı bir zemine oturtması, sadece sağ siyasetin doğal kimliği ile alâkalı değildir. Demirel, muhafazakâr-mukaddesatçı anlayışı, Soğuk Savaş döneminin Türkiye'de yarattığı en büyük tehlike olan komünizm tehdidine karşı bir önlem olarakta görmüştür. Bu anlayış, hiçbir zaman dinci sağa kaymamış, AP ve onun devamı olan DYP daima ortanın sağında kalmıştır. 

Türk siyasetinin sağ kanadının merkezi, 1980 sonrasında ikiye ayrılmıştır.
Bir tarafta 12 Eylül'ün ürünü, küresel güçlerin menfaat bekçisi ve rant ortaklığı olması sebebiyle iş birlikçi sağ çizginin temsilcisi olan ANAP, diğer tarafta ise büyük oranda AP çizgisini devam ettiren ve ANAP'a kıyasla yerli olan DYP yer almıştır. Sağ siyasetin en sağında ise, istikrarlı şekilde yerini koruyan cenah Milli Görüş camiası ve onu temsil eden partiler olmuştur. Son on üç yıldır Türkiye'yi yöneten AKP iktidarı ise hem ANAP'ın sağ anlayışını, hem de İslamcı sağı temsil etmektedir. Bazı çevreler, İslamcı anlayışı benimsemese de, Necmettin Erbakan'ı cumhuriyetin İslamcısı olarak görürler. Bu görüşlerinde haklılık payı elbette vardır. Ancak, Haçlı/ Yahudi ittifakının ürünü olan Büyük Ortadoğu Projesi'nde taşeronluk yapan AKP'nin çekirdek kadrosunun Erbakan'ın talebeleri olması ve bu kadronun İslamcılığı devam ettirmesi, Erbakan'ın kendisi milli olsa bile, temsil ettiği görüşün milli olmadığının önemli örneklerinden biridir. 

AKP ve sağ siyaset ilişkisinde dikkate değer bir diğer hususta şudur; AKP, iş birlikçi ve İslamcı sağı bir arada yaşatmakla birlikte, sağ siyasete yeni bir felsefe kazandırmıştır. Bu felsefe, ne pahasına ve nasıl olursa olsun iktidar olmayı ve iktidarda kalmayı öngören Makyavelizm'dir.Türk siyasetinde sağ; halkın değerleri üzerinden siyaset icra etmiş, Atatürk ve cumhuriyet ile ( ortanın sağındaki partiler hariç) daima sorunlu olmuştur. Türk siyasetinde sol ise; halkın değerlerinden uzak bir halkçılık, hatta zaman zaman o değerlere düşman bir politika izlemiş, Atatürk ve cumhuriyete sahip çıkıyor görüntüsü vermiştir. Her ikisi de birbirinden beslenmiş, her ikisi de Atatürk ve cumhuriyeti yanlış yorumlamış, yanlış yerlere çekmiştir. Sağ kanat İslam'a, sol kanat ise Atatürk ve cumhuriyet kazanımlarına büyük tahribatta bulunmuştur.Türk siyasetinin merkezi ise, sağ ve sol çizginin arasında bulunan '' milliyetçi '' merkezdir. 

Milliyetçi merkezin cumhuriyet tarihindeki en önemli lideri Atatürk, Atatürk'ten sonra ki en önemli lideri ise, onun yolundan bir milim dahi şaşmamış olan Alparslan Türkeş'tir. Milliyetçilik ve onun yegâne temsilcisi olan MHP, daima sağ görüş olarak kabul edilmiş ve sağ çizginin de en sağında, uç bir noktada gösterilmiştir. Siyasi tarihimizde nice karalama kampanyalarının muhatabı olan MHP'ye yapılan en büyük haksızlıklardan ve MHP üzerinde yapılan en önemli algı çalışmalarından biri bu olmuştur. Oysa MHP, safahatını oluşturan Millet Partisi ve Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'nden bu tarafa Türk siyasetinin uç noktalarında değil, tam merkezindedir. Hiçbir zamanda bu merkezden başka bir yere kaymamıştır. MHP, İslamcı bir parti değil, dindar bir partidir. MHP, halkın değerlerine uzak ya da düşman değil, o değerleri ve o değerlerin sahibi olan Türk milletini yaşatmayı ve yükseltmeyi hedefleyen bir partidir. MHP, ne Atatürk ve cumhuriyet kazanımlarına düşman ne de Atatürk ve Cumhuriyeti yanlış yorumlayan bir partidir. 

MHP, sağın ve solun nemalandığı, istismar ettiği bütün bu unsurları doğru okuyan, doğru ve tam anlamıyla anlayan, doğru şekilde de temsil eden ve bu unsurların herhangi biri ile sorunlu gösterilemeyen tek partidir. Bu kimlikteki bir partiyi, ait olmadığı bir siyasi kanatta ve o kanadında hak etmediği bir noktasında göstermek, siyasi bir cinayettir. Milliyetçi Hareket Partisi; Başbuğ Alparslan Türkeş'in, 

''Ben, üçüncü yolu açmış bulunuyorum. 
Türkiye'yi kurtaracak olan yeni yolu işaret ediyorum…'' 

dediğince, sağ ve sol olmak üzere iki seçeneğe muhtaç edilmek istenen Türk milletine sunulmuş üçüncü bir seçenek olduğunu ve siyasetin herhangi bir kanadında değil tam merkezinde bulunduğunu, en kısa yoldan ama en doğru şekilde anlatıp, kamuoyunda kabul ettirdiği takdirde; MHP'nin kutlu iktidarına giden yolda büyük bir engel ortadan kalkacaktır. 

Hâsıl-ı kelam diyeceğim o dur ki; MHP'nin yeri, ortanın sağı ve ortanın solu ifadelerindeki orta diye tabir edilen yerdir. O ortanın siyasi karşılığı da, milliyetçi merkezdir.​