EMEL MUHTAR'IN AZİZ HATIRASINA

HOYRATLAR

Yaralandım yatmadım, yaram tımar etmedim
Çok niyetler tutmuştum hiç birine yetmedim

Kerkük Türküsü

Nice zaman olmuştu, kendi bile farkında değildi. Güneş ne zaman başını uzatıp baksa, O da geçer penceresinin kenarına sevdiğinin yoldan geçişini beklerdi. Gün, onun simsiyah saçlarını okşar, gönlüne umut salar, biraz onla biraz bunla oyalar, öte taraftan sessizce çekip giderdi. Çok geçip gitti böyle güneş, kömür karası saçları ak yazmasıyla bir renk olmuştu. Ne yapsındı! Elbet bir gün gelir diye kendisini avutmaktan başka ne çaresi vardı ki! Elbette yarın sabah olduğunda, yine güneşle beraber, geçecekti penceresinin kenarına. Sevdanın bıkıp usanması olur muymuş, hangi yıl bir sevdayı eskitmek kudretine sahipmiş. Hiç olacak iş mi?

Emel Fuat annesini öylece camdan dışarı, boşluğa bakar gördükçe derin bir üzüntüye kapılıyordu. Kendisi de kimselere belli etmeden gelen giden var mı diye baksa da artık umutları tükenmek üzereydi. Oysa işte şuracıkta, pencerenin kenarındaki sedirde uyuyup kalmış annesi, gecenin zifiri karanlığı da basmış olsa, ay ışığı düşen ak yazmasıyla hâlâ çok umutlu görünüyordu. Küçücük yüreğini bir sızı kapladı, henüz on iki yaşındaydı. Beklemenin ne demek olduğunu biliyordu, kavuşmanın ne demek olduğunu ise hayâl bile edemiyordu.

Devamını Oku

 Galeri

 Blog Takvimi

Lütfen takvim görünümü hazırlanırken bekleyin