İnsana dair iyi şeylerin yirminci kattan atıldığı bir yirmi dokuz mayıs sabahı… Ne hazin! Daha evvel hiç tanımadığım varlığından dahi haberdar olmadığım bir çocuk için içim katıla katıla ağlıyor. Genç kız bir yakınımın uzak hısım evladı imiş. Yaşadığı bölge ailenin yapısı aşağı yukarı tahmin ettiğim şartlara sahip. Aile anne baba kuşağında Giresun'dan göç etmiş, İstanbul'un kenar semtlerinde kapalı aile hayatı, geçici- kalıcı niteliksiz işçiliklere razı, aza kanaatle özledikleri her şeyi erteleye erteleye süre giden bir hayata tutunmuşlar.

Ailenin İstanbul ölçeğinde ve ekonomik güçlerine göre arzu ettikleri kadar donatı sağlayamayacakları sayıda çocukları var. Eğitim, hayata hazırlama, sosyal gelişim adına atacakları adımlar sınırlı. Anne baba ilköğretim seviyesini ancak tamamlamış, çocuklardan bir kısmı bir seviye ileriye liseye kadar tırmanmışlar. Ama içlerinden biri üniversiteye gidebilecek başarıyı yakalamış, sınavını kazanmış. Sanat okuyacak, desenler çizip kumaşlar tasarlayacak belki zor ile kazandığı okulu bitirebilse nice zor ve başarılı işlere imza koyabilecek. Daha önemlisi kendini gerçekleştirmekteki başarısı, kendisi gibi nice çocuklara ışık olacak.

Genç kızımız kazandığı okula iki kez ara vermek iki kez kayıt dondurmak zorunda kalıyor. Genç kızın annesini uzun ve acılı bir kanser süreci sonunda kaybetmesi, diğeri ise baba hastalığı nedeniyle. Çünkü bu iki neden de kısıtlı ekonomiyi tüketiyor. Bir evladı başka bir ilde finanse etme imkânını ortadan kaldıran bir süreç yaşanıyor. Üçüncü kez okula dönüşü erteleyemiyor genç kız, yasal olarak hakkı yok. Eğer okula dönmemişse okulu bırakmış sayılıyor. Eğitim yolu ile gelecek yaşamını değerli kılabileceği şanslar yakalayabilir, bunun için çok çalışacak çok yorulacak ama başaracak azmi ile okula başlıyor ve ikinci sınıfın son günlerine, neredeyse yolun yarısına ulaşıyor. Yaz tatili başlamak üzere ve çalışmaya diğer yıl için bir şeyler biriktirmeye azimli, iş arıyor kaybettiği işe geri dönmeyi umuyor.

Nereden bilebilir? Aşağılıkların aşağılığı, insan demeye utanılacak soysuz bir adam tarafından ölüme sürüklenecek! İskeleti düzgün, yüzü hoş bir genç kız sırf verdiği üç kuruşa - o da yaptığı işin karşılığı ücret- muhtaç diye bu denli istismar edebilir? Kuvvetle muhtemel alamadığı seks zevki için cezalandırdı. Belki maruz kaldığı iğrençliğe dayanamadı, hangisi? Her durumda katil değil mi? Nasıl bir ahlak yoksunu ki sevilmemiş istenmemiş bir dokunuşa razı oldu veya etmeye çalıştı? Sadistçe ve her yönüyle hastalıklı bir davranış biçimine sahip olduğunu ne zaman kabul edecek ya da edecek mi acaba?

Evladın ayalinin başına gelirse diye sormayacağım zira o derece ahlaki melekelerinin var olduğunu sanmıyorum. Belki sonraki zamanlarda kendinize anlı şanlı düğünler dernekler kuracaksınız, aile eş bulacaksınız. Kısacası yeterince sorgulanmayacak, cezalandırılmayacak hayatınıza kaldığınız yerden yeni yıkımlara sebep olarak devam edeceksiniz…

Ne yazık ki sizin gibi iflah bulmaz ıslah olmazları, birileri, "kader mahkûmu, kazaya uğramış insan" diye salacak, ceza alsanız affedecek. Toplumun içine suçtan ıslah olmamışları salacak siyasiler ortalıkta "bilge(!)" etiketleri ile geziyor.

Genç kızın yere düşerek dağılıp yok olan şulesini düşünüyorum, günlerdir. Depresif hissediyorum, itiraf etmeliyim. Kırk yıla yaklaşan evden ailemden ayrılıp okul iş ve ev yaşamımda karşılaştığım küçüklü büyüklü incinmelerim gözlerimin önünden akıp geçiyor. Rahat ağlamak için eve erken kaçtığım günler oluyor, sevgili kızım,sana mı kendime mi ağladığımı çözemediğim anlar oldu. Bütün dünyada yaşam eşitsizlikleri var. Kadın ve erkek ayırt etmeksizin dezavantajlı kesimlerinin ayakaltına alınan hakları hukukları onurları oldu. Dünyanın önemli bir kısmı çektiği acılardan ders aldı, durumlarını daha iyi bir noktaya taşıdılar. Oysa bizim ülkemiz kazandıkları iyi değerleri geri veriyor, öğrenemiyor, ölçemiyor. Ders çıkarıp daha iyiyi inşa edebilmek için ortak aklı çalıştıramıyorlar

Ülkemin Tüm insanları!

Şule 29 Mayıs sabahında atıldı, yirminci kattan. Sen bunu bir ve iki Haziran günlerinde dedikodu kabilinde ve biraaaa! hayret nidası ile konuştun ve unutulmaya terk ettin. Unutma! Unutmaya hakkın yok, o "bana bir şey olmaz, bizim kızın başına bir şey gelmez! Aslan oğlum, erkekliğini önüne gelene ne güzel ifade eder!" anlayışından kurtul lütfen. Türkiye bir İslam ülkesi ve Türk beldesi. Kanımca hem İslamlık utanıyor bizden hem Türklük. Nasıl bu iki ulvi yapı bir emin belde oluşturamaz? Nasıl bir canavarlıktır ki, insanlarımız diğerine karşı saygılı bir sorumluluk geliştiremez?

Bizde yanlış bir inanç var; sanılır ki hep doğu güney doğu illerimizin çocukları imkânsızlıklar içindedir, yoksundurlar, iyi şeyler onlardan esirgenmiştir. Ne büyük yanılgı! Ülkenin kuzeyinden güneyine, iç bölgelerinden batısına kadar nice ailenin gözleri ışıltılı evlatları yarım yamalak okullaşır, iki de bir değişen eğitim sistemiyle tepe sersemine döner okul bitirenler öğrenememiş olarak evlerine geri dönerler.Bir şekilde çatlarcasına çalışıp üniversite sınavlarında başaranlar o okullara gidebilmek için ne terler dökerler, ana babalarına ne endişeler yaşatırlar!

Başka bir şehirde okul, barınma, yeme içme, malzeme harcaması, gençlerin giyinme sosyal- kültürel ihtiyaçları daima eksik kalır. Hele de ailede başka bir çocuk daha varsa ve onun da benzer ihtiyaçları söz konusu ise sıkıntı daha da büyür. Şahit olmuşluğum vardır, aileler bütçelerini denkleştirmek için çocukların burs paralarını hesaplarına dâhil ederler. Kısıtlı kaynaklara sahip analı babalı aileler bu zor gelen okul başarısını kaçırmamak için ellerinden geleni yapa dursun; ailenin bir tarafı hastalık, ölüm veya ebeveyn sorumsuzluğu sebebiyle aksıyorsa gençler ne yapacak?

Kız ve erkek öğrenciler için üniversite yerleşkelerinde ya da ulaşılabilir yerleşim birimlerinde yeterli yurt hizmeti bulunmuyor. Geçtiğimiz yılda birinci elden şahit oldum, kardeş çocuklarımızdan biri Trakya Üniversitesinin İşletme Fakültesine kayıt yaptırıyor, annesi "oğlumun kalacağı yurdu görebilir miyim?" diyor. Cevap "burada yurt yok!" Anne "peki bu çocuk okula nasıl gidip gelecek?" ikinci soruya cevap niyetine avucuna özel pansiyon yurtlarının reklam kartları sıkıştırılıyor. Şimdi o çocuk dört öğrenci ile birlikte özel bir yurtta aynı odayı paylaşıyor. Yurt odasında kendilerine sunulan hizmet tek göz bir dolap, bir somya ve çıplak yataktan ibaret. Anne evinden zemine kilim cama perde yatağa nevresim yıkanmaya havlu temizliğe deterjan derken ciddi bir yurt çeyizi yapmak zorunda kaldı. Ve o yurda ayda 700 TL para ödemek zorunda, başka alternatifi yok. Yeme içme ve diğer ihtiyaçları asgari seviyede hesaplasanız bile hatır sayılır bir maliyete ulaşıyor.

Canlı örnekteki yurt-pansiyon işleticisi de bir ayda çıplak odadan 2.800,- TL kazanıyor. Okul bölgelerinde öğrenciler potansiyel müşteri havuzu gibi görülüyor. Pozitif destek alma, sağlıklı yaşama yetecek yeme içme, giyme şansları da zayıf. Bu hal onları türlü çeşit mekanizmaların kucağına düşürüyor. Merak ediyoruz FETÖ bu denli insan kaynağına nasıl ulaştı diye. Şimdi başka ..TÖ yuvacıkları işte bu çaresiz aileler ve çocuklarından oluşan havuzlardan besleniyor. Kendi tuğlalarımızla öz binamızı yıkmaya hazırlanıyorlar.

Devletin eğitim politikası ile sunduğu imkânlar öğrenci gelişimine yetmediği gibi özel kurumların da minicik sosyal sorumluluk bütçeleri başarı odaklı. Temel gaye açısından doğru bir yaklaşım gibi görünüyor. Fakat madalyonun diğer yüzünde sağlıklı çalışma ortamı bulamadığı için başarısız görünen çocukların kaybetmeye biraz daha itildikleri dikkatten kaçması var.

Üniversite kavramını hemen her semte uyduruk bir üniversite ismi ile bina açarak sulandırmak yerine köklü çözümler üretilebilmeli. Öğrencinin yaşam şartlarını düzenlediğinde gelip okula devam etme seçeneği hep elinde olmalı. Nihayetinde üniversite sınavlarını kazanmış olmak üniversite eğitimi alabilme derecesinde öğrenebilme kabiliyetini ispatlamış olmak demektir. Kaynak israfı endişesi var ise devam edemeyen öğrencinin yerine bir başka öğrenci o yıl sisteme dâhil edilebilir. Kayıt dondurarak eğitime ara verme süresindeki yıl kısıtlaması kaldırılmalı.

Yine öğrenci okula devam etmek istiyor ama ekonomik olarak imkân bulamıyor ise üniversiteler, kredi yurtlar kurumu, Sosyal hizmetler kurumu gibi kurumlar nezdinde veya bunların ortaklığında, kişinin durumuna göre karşılıklı veya karşılıksız tam burs ile eğitimine devam edebilmeliler. Burs temini için kaynaklar destekleme kriterleri artırılarak genişletilmeli, vatandaşın bu sistemlere katkısı ve ilgisi güçlendirilmeli.

Okul faaliyetlerinden zaman artırabilen ve yarı zamanlı çalışabilecek öğrenciler için kamusal kurumlar olan devletin hizmet birimleri,belediye, hastane, huzur evleri, okullar, sanat ve kültür birimleri gibi alanlarda staj anlamına da gelebilecek ekonomik refahlarına katkı yapacak, güvenliklerini tehlikeye atmayacak, sosyal kültürel ekonomik, cinsel istismarlara engel olunabilecek güvenli sahalar yaratılabilmeli. Öğrenci niteliksiz ara işlerden niteliklerine uygun alanlara yönlendirilip yapabilirliklerinin güçlendirilmesine zemin hazırlanmalı.

Türkiye okullaşmayı ve bireysel başarmayı sevmesine rağmen toplumsal başarıyı inşa edecek bireylere optimum destek oluşturma açısından sevimsiz bir noktada. Ekonomik refah yakalamış birey çocukları için, özel okullara servet akıtırken, evlatları ile aynı kaldırımda yürüyen dezavantajlı çocukların eğitim aldığı sistemlere kaynak akıtma konusunda cimri davranıyor. Oysa göz bebeği gibi koruduğu öz çocuklar o diğer çocukların evreninde yaşayacak, ortamdan mutlu olmadığında ise bu ülkeden kendisine hiç yatırım yapmamış diğer ülkelere kaçmaya, ürettikleri değeri o ülkelere kazandırmaya çalışacak.

Her köşe başına cennet istasyonu olmak üzere cami konduran sevgili Türk Milleti'nin eli para görmüş bireylerine seslenmek isterim. Sizler sahur yemeklerinizi yiyip sabah namazını uyuklayarak beklerken yirminci kattan atılan seksen-yüz metre süzülerek yere çakılıp parçalanan olan o genç kız bir bebek saflığındaydı. Bütün o imkânsızlıklarını garsonluk, barmaidlik, sekreterlik yaparak deli gibi çalışarak, uyuyamayarak, ölmüş annesini özleyerek, babasından üç kuruş harçlığı isteyemeyerek, kendisini yarına taşıyabilecek doğru kaynakları bulamayarak, bir iş vaadini gece yarılarına kadar mecbur bekleyerek aşmaya çalışıyordu. Yani gece vakti üç erkekle alem yapan bir yollu değildi, ön yargınızı aşın biraz. Çalmıyor, çırpmıyor, yalan söylemiyor, istismar etmiyor ve bütün bunların kendisine de yapılmasını istemiyordu.

Lütfen iyiliği kız ya da erkek olmasına bakmaksızın ihtiyaç sahibi çocuklarımızın eğitimleri için yapın. Bu ülke o çocukların emeği ile büyüyüp gelişecek.Onlar terk etmeyi düşünmeden yapabileceklerinin en iyisini bu ülkede yapacaklar. Sizler bu sistemleri desteklediğinizde yaptığınız iyilik nesilden nesile uzanacak, toplumunuz iyileşecek, ecriniz kıyamete kadar sürecek.

Son söz rahmetli Şule için; ya hiç doğmamalıydın evladım, ya da doğmuşsun, sonuna kadar hayatını doğru ve iyi bir biçimde yaşamalıydın! Sana ve senin gibi çocuklara bu ülkenin yaşam borcu var. Ödemeden iyi olmayacağız.

2018-06-10, İstanbul

Nurşen Karakaş