Zorunlu eğitimin dünyada 200 yıllık bir geçmişi olduğunu var sayıyoruz. Felsefi olarak Eflatun'a kadar gerilere kadar gitmek mümkün. Ancak sistematik olarak itaat ve disiplini öğreten zorunlu eğitim 19.yüzyılda ortaya çıkmıştır. Aynı zamanda endüstri devrimine de denk gelir. Eflatun'un ideal vatandaş yetiştirme düsturuyla örtüşür. Ulus devletlerin olmazsa olmazlarındandır. Ancak bunun süresi milletlere göre farklılık göstermektedir. Bizdeki zorunlu eğitim süresinin bu kadar uzun olması ülke gerçekleriyle örtüşüyor mu, kısaca attığımız taş ürküttüğümüz kurbağaya değiyor mu?

Bizim zamanımızda zorunlu eğitim beş yıldı, sonra sekiz, en son da on iki yıl oldu. Zorunlu eğitimi yirmi beş yıla çıkarsanız kimsenin gıkı çıkmayacağından eminim. Çünkü zorunlu eğitim kavramı kutsanmış, mutlak doğru olarak hayatımıza işlemiş. Eğitimin her kişi için bir hak olması doğru bir yaklaşımdır. Ancak zorunluluk farklı bir algı yaratır. Hak ve zorunluluk farklı kavramlardır. İkisi bir arada tezat oluşturur. Eğitimde tercih devlette değil anne-babalarda olmalıdır. Niyetinizin iyi olması insanların bu hürriyetlerini kısıtlamanızı gerektirmez. Cehaletin bertaraf edilmesinde okul başlıca etmen değildir sonuçta. Türkiye'deki realite cehaletin giderilmesi değil, diplomadır. Ailelerdeki bilinç budur. Zorunlu olmayan sistemlerde de toplumun büyük bir çoğunluğu çocuklarını okula göndermeden yana zaten. Öyleyse bunu zorunluluk yapmanın ne anlamı var. Eğitim bir süreçtir, doğal bir etkinliktir aslında, eğitim bir efsun değildir.

Zorunlu eğitimin süresi ile alakalı Sayın Devlet Bahçeli gibi bir hesap yapabiliriz: Tam on iki yıl zorunlu eğitim, altı da geriden, eder mi on sekiz. Bir çocuğun hayallerini gerçekleştirmek için, çocuk olmak için çok geç bir zaman, değil mi. Çocuğun tercih hakkını elinden almış olduk. İşte diplomalı işsizler ordusu da böyle ortaya çıktı. Eğitimi yaygınlaştırdık, yaygınlaştırdıkça da eğitimin kalitesini düşürdük sonra da Celal Şengör Hoca'ya kızdık. Bütün dahi kişilikler (politikacılar hariç) zorunlu eğitimin bu kadar uzun olmasına karşı çıkarlar, haklıdırlar. Devletin makul düzeyde bireyleri daha nitelikli yetiştirmesi, sayıca fazla bireyleri yetiştiremeyip, işi sulandırmasından daha iyidir mutlaka.

Köylerin ve tarımın içinin boşalmasında da yine uzun zorunlu eğitimin rolünü küçümseyemeyiz. Zorunlu eğitim almak için köyündeki tasını tarağını toplayıp, şehirleri dolduran bireylerin kent hayatında zorlandıklarını ve şehirleri yaşanmaz hale getirdiklerini rahatlıkla söyleyebiliriz.

Gençlerimizin içinde bulunduğu boşluğun, akıllarının karışık olmasının, kendisini işsizler ordusunun içinde bulmasının ve amaçlarının ellerinden alınmasının altında bu uzun zorunlu eğitim yatmaktadır.

Nedense eğitimdeki gelişmelerle, uygulamalarla diğer batılı devletlerle yarışmıyoruz ama zorunlu eğitimin süresi konusunda yarışıyoruz. Gelişmiş ülkelerde zorunlu eğitimin uzun olması ülke gerçekleriyle örtüşüyor olabilir ancak ülkemiz için aynı şeyi söyleyemeyiz. Ya ülke gerçeklerini değiştireceksiniz, yaşayan okullar inşa edeceksiniz, eğitimi yarış ortamından çıkartacaksınız, ya da zorunlu eğitimin süresini kısaltacaksınız. Bazen olayları akışına bırakmak yanlış işler yapmaktan daha iyidir.

"İnsanlara nereye gideceklerini söyleyip oraya nasıl gideceklerine kendilerinin karar vermesini sağlarsanız, alınacak sonuçlara hayran kalırsınız" diyerek durumu özetlemiş Galileo Galilei usta.