Ülkemiz çok önemli bir referanduma gidiyor. Bugünü değil çocuklarımızın geleceğini ilgilendirecek önemde bir konu olduğu hepimizin malumudur. Bilindiği üzere bu referandumu "Başkanlık sistemi" adıyla kamuoyu çeşitli noktalarda tartışırken birçok ünlü de ihsası rey ile (Oylarını önceden belli ederek) konuya kendi zaviyelerinden yaklaşmaktadır. Ülkemizde bilindiği üzere "Gizli oy, açık tasnif" sistemi uygulanmaktadır. Yani oylar gizli olarak verilir ama sayımlar herkesin önünde açık olarak yapılır. Demokrasinin önemli değerlerinden biridir bu. İlk defa bu kural çiğnenerek açıktan açığa insanlar oylarının rengini bu kadar ifşa etmektedir. Bunun nedenleri üzerinde durmaya gerek duymuyorum ama Madem, oylarımızı ve tarafımızı ortaya seriyoruz, ben de bu konudaki düşüncelerimi açıklamak istedim.

Öncelikle "Başkanlık sistemi" hakkında çok olumlu görüşlere sahip olduğumu açıklamak isterim. Türk insanının yapısına son derece uygun bir sistem olduğu kanaatindeyim. Eğer doğru kurgulanır ve liyakatli bir kişi başkan olarak seçilirse ülkeyi ileriye götürebileceğini de biliyorum. Bu nedenle başkanlık sistemine geçmemiz gerektiğini düşünüyorum. Fakat anayasa değişikliğindeki maddeleri detaylı bir şekilde inceleyince içinde birçok sorunu barındırdığını fark etmemek mümkün değil. Birinci olarak 18 yaşında olan bir çocuğun Milletvekili seçilme yeterliliğine sahip olmadığını düşünüyorum. Henüz bir meslek sahibi olamamış, babasından harçlık alan, ayaklarının üzerinde duramadığı gibi bağımsız karar alma yetisine sahip olmayan bir çocuğun ülke yönetimi ile ilgili kararlarda el kaldırırken babasının görüşünün dışında bir görüş ortaya koyacağını düşünmek en hafif tabiriyle saflık olur. Ayrıca seçim kampanyası için okuluna devam zorunluluğunu sahte doktor raporlarıyla sağlayacak bir çocuğun özgür bir birey olduğunu söylemek imkânsız olurdu. Bu nedenle Milletvekili seçilme yaşının 27-30 olması gerektiği kanaatindeyim. Hatta milletvekilliğinde bir staj dönemi olması gerektiği (buna alt parlamento mu dersiniz bilemem) 27 yaşından itibaren 3 yıl burada görev yapanların 30 yaşında vekil başvurusu yapabilmesinin çok ideal bir sistem olduğu da aklıma gelmiyor değil.

İkinci olarak madem yeni bir anayasa yapıyoruz, Kuvvetler ayrılığını (Bugüne kadar başaramadıysak bile) daha kalın çizgilerle vurgulamamız gerekmez mi? İlk önce, Yargının tamamen bağımsız olabilmesi için başkan tarafından seçilecek anayasa mahkemesi üyeleri yerine kendi iç mekanizmalarından seçim yoluyla gelen üyeler olması daha doğru olur kanaatindeyim. Bu sistemi daha önce denediğimizde yargıyı ele geçirmek isteyen bir grubun komplolarına teslim edilmiş olan yargı sistemi oluşmuştu. Fakat bu sistemin sorunlu olduğunu değil, o sistemin içine bu grubu sokanların sorunlu olduğunu ortaya koymuştur. Eğer gerekli temizlik bitti ise, tekrar yargıyı bağımsız bırakmanın doğru olacağını açıktır. Daha net olarak şöyle izah edeyim: "Çocuk yürümeye başladığında önüne çıkan bir engel ile sendeleyip düşebilir. Sizin göreviniz engeli kaldırıp çocuğu tekrar yürümeye teşvik etmektir. Çocuğu sırtınıza alıp gezdirmek değil."  Ayrıca, Yasamanın yapacağı her yasa değişikliğini yürütme erk'inden "emir veya icazet alarak" yapmasının ülkemizi daha ileri bir seviyeye götürmeyeceği de hepimizin malumudur. Yasa koyucular her metinde "Acaba ucu başkana dokunur mu?" diye düşünerek kişiye özel yasa çıkaracaklarsa yasaları da başkanın yapması gerekmez mi? Hasılı, Ülkenin ihtiyacı olan; kuvvetler ayrımını daha ciddi vurgulayan bir anayasa değişikliği olacaktır.

Üçüncü bir konu ise ülkemizdeki siyasi partiler kanunudur. Bugün uygulanan bu kanunla milletvekillerini halk değil, genel başkanlar seçmektedir. Aday olma sürecinden tutun hangi sırada aday olunacağına kadar genel başkanların belirlediği bir sistemde seçilen vekiller kendisine bu yetkiyi veren olarak halkı değil genel başkanı görmektedir. Bu nedenle vereceği kanun teklifinde, yapacağı konuşmada, hatta görüşeceği kişilerde bile genel başkanın gözünün içine bakmaktadır. Bu nedenle siyasi partiler kanunu değiştirilmeden seçilecek vekillerin oluşturduğu bir parlamentoda başkanın görüşünden farklı düşünen kimse olamayacaktır.

Dördüncü bir önemli nokta ise seçim sistemidir. 80 yıl öncenin dinamikleri ile hareket eden ve sadece şehirlere göre dağıtılmış bir vekillik sisteminin artık uygulanamayacağı kanaatindeyim. Sadece örnek olarak söylüyorum: Ülkede Şoförler federasyonuna kayıtlı yüzbinlerce şoför vardır. Taksi, dolmuş, otobüs, kamyon, servis vs. araç kullanan yüzbinlerce insan. Ve bunların aileleriyle birlikte ülkenin 2 milyon vatandaşı (Kabaca ülkenin 40'ta 1'i) bu meslekten karnını doyurmaktadır. 550 milletvekili içinden kaç tane şöför vardır? HİÇ… Yani bu insanların sorunlarını bilen ve gerekli platformlarda dile getirebilecek 1 tane bile vekilleri yoktur. Hiç olmamıştır ve bu seçim sistemiyle olmayacaktır. Bu nedenle seçim sisteminin sadece iller bazında değil, meslekler bazında da dağıtılması gerektiğini düşünüyorum. Şu anki seçim sisteminin doğru olmadığına olan inancımla bu şekilde oluşturulacak bir parlamentonun ülke sorunlarına çözüm getiremeyeceğini görüyorum. Oylanacak yeni anayasa paketinde bu konularla ilgili bir gelişme de olmadığı aşikârdır.

Daha pek çok noktadan bu sorunları ele almak mümkündür. Bu değişiklikler etraflıca ele alınır ve buna göre bir anayasa değişikliği ile "Başkanlık sistemi" gündeme gelirse "Başkanlığa evet" diyeceğim hususunda söz veriyorum. Fakat şu anki haliyle bu değişikliğe "Evet" dememi kimse beklemesin...