Kaybettiğinizi bazen zaman geçince anlarsınız...

Siz aslında 1 Kasım'ı doğru değerlendiremediğiniz ve değerlendirilmesine izin vermediğiniz gün kaybettiniz.

Siz aslında kongre için imzalar toplanmaya başladığında, bunu küçümsediğinizde, yeterli sayıyı bulamazlar diye ülkücülerin cesaretini, harekete sahip çıkma anlayışını, şahsiyetli tavrını aşağıladığınızda kaybettiniz.

Siz aslında, sizi seçen delegelerin yarısı önünüze 548 imza koyduğunda, bunu hiçe sayarak kaybettiniz. Siz aslında kanunun ve tüzüğün verdiği hakkı kullanan ülkücülere, mahkemeyi adres gösterdiğiniz gün kaybettiniz.

Siz aslında gidin dediğiniz mahkeme bütün baskılara rağmen aleyhinizde karar verdiğinde kaybettiniz.

Siz aslında Adalet bakanı, yargıya müdahale anlamına gelecek şekilde MHP kongresi hakkında konuştuğu, gerekirse kanunu değiştiririz diye sizi korumaya çalıştığı gün, "haddini bil, partimizin iç işlerine karışma" diyemediğiniz gün kaybettiniz.

Siz aslında aktrollerin övdüğünü partiden atarım demişken her gün bütün yandaş gazete ve televizyonlarda tek bir ağızdan sizi savunduklarında kesin sesinizi demek yerine ekibinizi o kanallara ve gazetelere gönderdiğiniz gün kaybettiniz.

Siz aslında genel Başkan yardımcısı, Meclis Başkan vekili, milletvekili yaptığınız insanları sizin yerinize aday olduklarında, suçlayıp, hakaretler yağdırdığınızda kaybettiniz.

Siz aslında haritada yerini bile zor göstereceğiniz Gemerek mahkemesinden aldığınız, hukuksuzluğu konusunda herkesin ittifak ettiği kararın ardına saklandığınız gün kaybettiniz.

Siz aslında fiili desteğimizi hukuki desteğe dönüştürebiliriz diyerek hükümet sözcüsü Ömer Çelik tarafından takdirle anıldığınız gün kaybettiniz.

Siz aslında 15 Mayıs'ta yapılacak kongre ile ilgili tereddütleri bitirmek ve nihai kararı vermek için dosyayı öne alan Yargıtay ne olduysa erkene alma gerekçesini bir kenara bırakıp 15 Mayıs'ı atlatma yolunu seçtiğinde kaybettiniz.

Nihayetinde siz aslında kaybettiniz.

Peki bugün Genel Başkan adaylarının aldığı gerekirse bir ay daha bekleme karar nedir?
Onu da Buhari ve Müslim'den dinleyelim:
...
Ortada bir çocuk ve bu çocuğu sahiplenen iki kadın vardı. İkisi de çocuğun kendi evladı olduğunu iddia ediyordu. Nihayetinde karar vermesi için Hz. Süleyman'ın huzuruna çıktılar.
Hz. Süleyman ikisini de dinledikten sonra yanındakilere şöyle dedi:

- Bana hemen bir bıçak getirin. Bu çocuğu ikiye böleceğim ve bu şekilde kadınlar arasında paylaştıracağım.

Genç anne bu hükmü duyunca hemen ileri atılıverdi. Hz. Süleyman'ın gerçekten çocuğunu keseceğini zannetti. Gözyaşları içinde şunları söyledi:

- Tamam efendim. Ben iddiamdan vaz geçiyorum. Çocuğa zarar gelmesin. Yavrum yeter ki yaşasın.