Sadece bu adamlar mı sevmiş de, adlarını düşürmezsin dilinden. Ben sevmedim mi yani seni?

Tut ki, o sevdiğin şarkı çalıyor şu an.
Şu uzandığımız tahta zemin, tazecik bir toprak olmuş.
Saçlarına tırmanmaya çalışıyor, henüz ekilmemiş çiçekler. 

Tut ki, o şiir, bedene bürünmüş, çıkıp gelmiş, duruyor karşında.
Ellerini uzatmış sana. Ellerinde, yılların tozu, sevdiğin tüm mısraların kokusu var.
Bir yanda da ben. Ben de uzatmışım ellerimi. 

Hangimizi seçerdin sahi? 

Dur, cevap verme sakın.
Bilirim, için gider mısra dendi mi.
Ne var sahi, o adamları sende bu kadar adam yapan? 

Yazmışlar, sevmişler ki yazmışlar diyorsun.
Ben yazsam kokusunu içine çeke çeke okumazsın kağıtları, bilirim.
Sitem değil bendeki, sadece… Ne bileyim, çocukça bir kırgınlık belki. 

Sonra, ellerim titriyor diyorsun okurken, gözlerim yanıyor hayranlıktan.
Kıskanıyor be insan! 

Yazamam ki ben öyle şeyler.
Aşık olduğun birini gördüğün zamanki gibi çırpınıyormuş kalbin.
Tenini yırttı, yırtacakmış yüreğin. Hele saçların, her mısrada bir kez daha taranırmış.
Uzandın mı, bir yaz akşamı, güneşin koynuna… 

Kapadın mı gözlerini, sırf dinlemek için sessizliği… 

İşte o zaman bile gelirmiş o adamlar aklına!
Rüzgar okşarken boynunu, sımsıkı kaparmışsın dudaklarını, ola ki kaçarsa diye kelimeler.
Gecelere taşarmış da derdin, o adamlar toparlarmış birkaç satırda. 

Sadece bu adamlar mı sevmiş de, adlarını düşürmezsin dilinden.
Ben sevmedim mi yani seni? 

Sırf, muhteşem bir dize düşmedi diye mi dudaklarımdan bu kıyas.
Yok öyle bir şey, diyorsun.
Var öyle bir şey. 

İnsan sevdiği kadını kıskanır mı şairlerden.
Ölmüş adamlarla bir kefende çürüyorum nicedir. 

Geçen akşam denedim bir şeyler yazmayı.
İnanır mısın, başlık atar gibi 'Şiir' yazıp bıraktım kağıdı.
Bir gülme aldı ki sorma. Sonra, kuşların sesi doldu odaya.
Bir gülüş sanki.
Sanki Cemal Süreya. 

"Yapma be üstad, dedim. Çıkın şu kadının aklından."​