Din adamlarının referandumla ilgili çeşitli kampanyalara katılması bugünlerde sık sık karşımıza çıkıyor.

Modoko Camii imamı Hüseyin Güleç'in camide evet propagandası.

Kartal Soğanlık Cenaze Müdürlüğündeki imamların bir araya gelerek çektiği biz referandumda evet diyoruz Karacaahmet siz ne diyorsunuz temalı evet propagandaları.

İlahiyatçı olduğu söylenen Vehbi Güler'in televizyonda anlattığı pasajda vurgu ve göndermeler yoluyla hayırcıları günahkar evetçileri sevap sahibi şeklinde tanımlaması.

(İlahiyatçı olduğu söylenen yazdım, çünkü tüm basın kuruluşları ilahiyatçı olarak tanıtsa da kısa bir araştırma neticesinde kendisinin 14 Temmuz 2014 tarihinde Konya Yenigün gazetesine verdiği mülakatta

(''İlkokul tahsilimin bir kısmını Çumra Atatürk'te bir kısmını da Hürriyet İlkokulu'nda tamamladım. İmam Hatip lisesi mezunuyum. Babam Çumra Ulu Camii'nin merkez imamıydı. Onun yanında ilk dini eğitimimi aldım. Son manevi eğitimimi de Konya'da Tahir Büyükkörükçü Hocaefendi'nin sohbet meclisinde tamamladım.'' şeklinde bir özgeçmiş açıklaması bulunmaktadır)

Son olarak Fethullahçı Terör örgütü lideri Fethullah Gülen'in eski sağ kolu şimdinin mütedeyyin(!) ve hükümete yanaşmada en önde koşan gazetecisi Hüseyin Gülerce'nin ''Dinini yaşamak isteyen büyük makul çoğunluğun "gerici", "yobaz" "çağ dışı unsurlar" diye yaftalanmasını önlemek için evet…'' cümlesiyle yaptığı kutuplaştırıcı açıklama...

En popüler ve ön plana çıkmış bir kaç örnek bunlar.

Elbette ülkemizin engin coğrafyasında bir çok örnek görülecektir.

Bir önceki yazımda neden hayır dememiz gerektiğini, bunun bir parti seçimi olmadığını farklı görüşlerin bir ağızdan gönül rahatlığıyla hayır demeleri gerektiğinden bahsetmiştim.

İnsanların siyasi ve ülkenin geleceğini tamamen etkileyecek bir meselede yorum yapmaları

en doğal hakları.

Ancak insanların maneviyatını bir zaaf olarak kullanıp siyasi bir meseleyi

dini yönden ele alarak üstelik toplumda belirli noktalarda resmi görevli ya da tanınmış kişi vasıflı insanların bunu yapması hem Demokratik Laik Türkiye Cumhuriyeti'nin, hem de memleketin bölünmez bütünlüğüne kutuplaştırıcı manevi söylemler getirdiği için bu milletin affedeceği hususlar değildir!

Dini algılayışa da en çok zararı verenler, bu toplumsal ayrılığı dini kullanarak körükleyen zatlardır.

Demokratik Laik Türkiye Cumhuriyeti demişken...

Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu bu Cumhuriyet'te Atatürk'e firavun deme cüretini gösteren şeriatçı Nuri Pakdil 30 Ocak'ta Genel Kurmay Başkanı Hulusi Akar ve Mit Müsteşarı Hakan Fidan'ı misafir olarak evinde ağırladı!

Her ne kadar kendileri edebiyat ve Fenerbahçe sohbeti yaptık deseler dahi Cumhuriyetin güvenlik ve istihbaratından sorumlu sac ayağının ikisinin böyle bir ziyarette bulunması Cumhuriyetin ne kadar bedbaht bir hal içerisinde olduğunun göstergesidir.

Tıpkı Atatürk hakkında ağza alınmayacak iftiralarda bulunan Kadir Mısıroğlu'nun Cumhurbaşkanı tarafından büyük bir hürmetle sarayda ağırlanması gibi...

Ülkemizin kutuplaştırılmasında Mustafa Kemal Atatürk'ün defaatle kullanılmaya çalışılması hepinizin malumunuz. Ancak halkımızın büyük bir bölümü bu konuda hala sağ duyusunu yitirmemiş vaziyette.

Tabi bir de beyinleri gericilikle yıkanmış belirli güruhlar var ki bunlar biri Atatürk'e laf etsin de coşkuyla haykıralım diye sıra beklemekte.

İzledikleri filmde, üç saniyelik iç çamaşırlı bir kadın sahnesi görünce çıldırmış gibi birbirlerini dirsekleyerek, hırıltıyla gülen ergenler gibi Atatürk'le ilgili hakeretamiz bir yorum yapan kişiyi görünce keyiften ne yapacağını bilmez bir tavra tutulmaktalar.

Hakaretamiz hadsizin başlangıç seviyesinde okur, yazarlığı ve ortalama bir hitabeti varsa işte size cehaletin Üstad-ı Azamları oluşmuş demektir.

Bu millet çok şükür ki bu sahte soytarıların esiri olmamıştır bu sebeple devlet yetkililerinin bu zatlara karşı mesafesini koruması gerekmektedir.

Belki bu yazıyı okuyan sizler bu yazdıklarımın hiçbir karşılığı olmayacağını, herkesin cepheleştiğini ve yazdıklarımın ancak bizler içerisinde tesiri olduğunu düşünmektesiniz.

Sizlerin bu düşüncelerini geçersiz sayamam, elbette böyle düşünüyorsanız haklı olduğunuz yönler de var demektir.

Ancak biz her halükarda, her zaman diliminde, her koşul içerisinde ''doğru'' olanın ne olduğunu hatırlatmakla mükellef vatanseverleriz.

Bir kişinin dahi zihninde yaratılan soru işareti, bir arayış emaresinin kıymeti doğru cümlelerin gücünü bize şık bir reveransla göstermektedir.

Saygılarımla


Emrah Birgül