Bir şehidin ailesini oturup etraflıca düşündünüz mü? Önce kalabalık bir cenaze töreni, gazetede çıkan haberler, şehit evini ziyarete gelen devlet erkanı, şehit yakınları, dernekler vs. peki sonrasını tahayyül edebiliyor musunuz? Evlerinin salonunda muhtemelen çocuklarının askerde çektirdiği son fotoğrafa sabit gözlerle bakan bir anne baba. İçeride boş bir oda. Hep boş kalacak, hep sessiz kalacak kapısı bir daha asla içeriden açılamayacak bir oda. Sessizlik...


​İnsanın varoluş nedeni birçok bilim dalında tartışılan, her dinin, felsefi anlayışın temel sorgulama konularından biri olmuştur. Bu soruya elbette her görüş hatta her insan kendi meşrebince cevaplar bulmaya çalışmış kimi bulduğuyla yetinirken, kimi ise arayışını sürdürmeye devam etmiştir. Bu manalı sual hakkında önümüzdeki yıllarda tartışmalar, fikir teatileri sürecek muhtemelen. Ancak birçok görüşün, insanın, varoluş nedenlerini maddelediğimiz takdirde buluştukları ortak noktalardan birinin soy devam ettirmek, kendinden sonraki zamana kendi bedeninden bir eser bırakmak olduğu ile karşılaşıyoruz.

Elbette buna karşı çıkan görüşler var ya da bunu onaylayan görüşlerin hepsi varoluşun temel merkezine bu gerçekliği koymuyor ancak belirttiğim gibi birçok varoluş düşüncesindeki ortak paydayı aldığımızda dünyaya bir insan getirmenin varoluşun temel nedenlerinden biri olduğu görüşü yaygın. (Sağlıksal engelleri olanların ise tedavilerden netice alınamadığı takdirde kimsesi olmayan bir çocuğu alıp yetiştirmeleri de dünyaya bir birey getirmenin bir çeşidi olduğu söylenebilir) Kimi inandığı dinin çerçevesinin etkisiyle, kimi bir nevi ölümsüzlüğü yaşamak için, kimi ise kendisinden önce yaşamış değer verdiği kişilerin yaptığı gibi soyunu devam ettirmek amacı ile dünyaya yeni bireyler kazandırmaktalar.

İçinde bulunduğumuz 2017 yılı itibarı ile düşünecek olursak gerek yasalarla, gerekse gelinen fikirsel nokta ile dünyaya getireceğiniz çocuk yaşadığınız devletin ve devletin içinde bulunduğu paktların da koruması ya da gözetimi altında. Tabi bizim ülkemizde bir çok konuda olduğu gibi bu konuda da yasalar hem yetersiz hem yeterince uygulanmamakta. Örneğin sokakta aileleri tarafından dilendirilen binlerce çocuk normal şartlar altında devletin ya da devletin gözetiminde koruyucu ailelerin yanına yerleştirilmek durumundadır. Konuyu daha fazla uzatmadan öze inmek gerekirse dünyadaki çoğu insanın en değerli varlıkları, yaşamlarını uğruna dizayn ettikleri, kimi insanın ise yaşama nedeni olan varlıklarının evlatları olduğunu görmekteyiz.

* * *

Vatan insanın evidir. Kişinin doğduğu, büyüdüğü karakterini şekillendiren, ailesinin, dostlarının, eşinin maddi ve manevi olarak beslendiği kutsal ağacıdır. Başka bir ülkede iş yapmak durumunda, eğitim almak durumunda olsa bile dönebileceğini ve kendine sırt çevirmeyeceğini bildiği aile evidir. Evini ne kadar güzelleştirir, huzurunu sağlar, bireylerin ilişkilerini ne kadar sağlıklı tutarsa yaşamının da o kadar sağlıklı ve huzurlu geçeceğini bilir. Kendinden öncekiler öyle sağlamıştır huzuru o da kendisinden sonrakilere öyle bırakmak isteyecektir. Bu yüzden vatan en büyük risklerin göze alınabileceği nadir kavramlardan biridir. Bir birey vatanı için, ailesi için, sevdiği insanlar için, saygı duyduğu ve kendisini insan kılan değerlerin muhafazası için en büyük riskleri göze alabilmelidir.

Açıkça yazmak gerekirse bu değerler için ölmek ve öldürmek insanın göze alabileceği kavramlardır. Yukarıdaki zaruri durumlarda kalındığı takdirde bu iki seçenekten başka bir tercihiniz olmayabilir.

Ancak insanların bu değerlerini, kendi hatalarının sonucunu kapatmak ya da çıkar elde etmek uğruna, ölümün güzelliğinin pazarlamacılığını yaparak suistimal eden koltuk sahipleri bu vatana da insanlığa da zulüm etmekte, bu milleti bir azap çıkmazına sokmaktadırlar!

Bu söylevlerde bulunan siyasilere destek olmak da bu zulme ortak olmaktır!

Sosyal medyadan tutun da, bulunduğu ortamlarda sürekli milletimin ne güzel öldüğüyle övünen zatların çiğliği midemi bulandırıyor!

Bir şehidin ailesini oturup etraflıca düşündünüz mü? Önce kalabalık bir cenaze töreni, gazetede çıkan haberler, şehit evini ziyarete gelen devlet erkanı, şehit yakınları, dernekler vs. peki sonrasını tahayyül edebiliyor musunuz? Evlerinin salonunda muhtemelen çocuklarının askerde çektirdiği son fotoğrafa sabit gözlerle bakan bir anne baba. İçeride boş bir oda. Hep boş kalacak, hep sessiz kalacak kapısı bir daha asla içeriden açılamayacak bir oda. Sessizlik... Annenin içinden geçen binlerce düşünce zamanla yerini sessizliğe bırakacak. İşte o annenin varoluş nedenlerinden biri belki de temeli toprağın altında yatarken medyada birileri gerekirse başka ülkeler için de askerlerimizin hazır olduğundan dem vuracak. Bir Çin Atasözü'nde şöyle ifade edilir; ''Tanrıların en büyük gazabı, bir babanın oğlundan daha uzun yaşamasıdır. '' Üstelik o babanın evladı belki bir bombayla paramparça edilmiş, belki de vücudu kurşunlarla delik deşik edilmiş gencecik bir insan olacak. 


O ailenin bir ömür boyu psikolojisi ne halde olacak, varsa diğer evlatlarıyla olan ilişkileri, abilerini kaybeden kız ya da erkek çocuklarının ömür boyu sızlayacak olan yaraları. Eşlerin, sevgililerin kurmayı düşledikleri geleceğin paramparça olması. Dostların, akrabaların, ailenin boğazına oturan yumru. Tek bir limanları olacak, bu elem verici olayda evlatlarını bu devletin ve milletin varlığı için feda ettiğini bilmeleri... 


Bu büyük onuru yaşamayı sürdüreceklerken devletin başından bir ses gelecek; ''CANIM KARDEŞİM. BAKINIZ ASKERLİK HERHALDE YAN GELİP YATMA YERİ DEĞİLDİR. . . ''

Bu sözün üzerinden tam 11 yıl geçti ne bizim şehitlerimizin sonu geldi ne de bu açıklamayı yapan zatın siyasi kariyeri sonlandı. Bırakın sonlanmayı kendisinin izinden yürüyenlerin sayısı artarken bir de üzerine siyasi görüşleriyle sözde taban tabana zıt kalabalıklar ülkenin ''DEMOKRATİKLEŞMESİ'' adına yetmez ama evetleriyle, gazeteleriyle, televizyonları ile bu zatın Başkanlığa giden yolunun basamaklarını oluşturdular. Şimdi ölü balık gözleriyle olanlara bakıyorlar.

Sene 2017. . . Şehitlerimizin şehit olacakları yeni ortamlar yaratılırken yine aynı üslup hakim. Bu zata ve şürekasına inanan çıkar sahibi ya da kendini de çıkar sahipleriyle bir tutan binler, onbinler mabadlarını dayadıkları rahat koltuklardan büyük bir hazla üç kıtaya yayılmış bir ceddin torunları olduklarını gerekirse herkesin şehit olması gerektiğini anlatarak büyük resimlerden bahsediyorlar. . .

Şimdi de askerlerimiz Katar'a gidiyor. Katar'la ölümsüz kardeşliğimizden dem vuranlar Katar'ın toplam nüfusunun 2milyon 235 bin kişi civarında olduğunu bu nüfusun sadece yüzde 13 ünün Katarlı geri kalan nüfusun ise Katar için çalışan müslümanlar başta olmak üzere çeşitli dinler ve milletlerden oluşan görevli kalabalık olduğunun farkındalar mı?

Yaklaşık 300. 000 kişilik bu kabileyle ticaret yaptığımızdan ötürü destanlarla bu işi yüceltmenin çıkar kazanmak dışında bir hikmeti var mı? Bunu büyük bir dış politika hamlesi ve kazanılacak para olarak görenlerin olası bir savaş durumunda yine Türk Askeri'nin şehit olacağı ve yine ocaklara ateş düşeceği gerçeği umurlarında mı?

Ölüm karşılığında ulufe. . .

* * *

Beyler. . . Fethullah Gülen vatan hainidir diye yıllarca vatanseverler açıklamalarda bulundu, insanları hapishanelerde çürüttünüz umrunuzda olmadı, Gülen şebekesini baş tacı ettiniz, her hamlelerine göz yumdunuz Fethullah Gülen şarlatanını başımıza bela ettiniz, ardından sokaklarda yüzlerce insan bu şarlatanın satılmış kadrosunca öldürüldü birden bire ezelden beri Gülen şarlatanın karşısındaymış gibi bir havaya büründünüz hala bunun üzerinden prim yapmanın derdindesiniz.

Habur Rezaleti, Çözüm Süreci diyerek altyapısız başka devletlerin güdümünde bir proje yaptınız Pkk ve ilintili yapılar güçlendi ortalık yine karışınca sebep olduğunuz karışıklığın suçunu üstleneceğinize bu işleri çözen kahraman siyasiler rolüne büründünüz. Yine ölen bu vatanın evlatları oldu.

Mavi Marmara gemisiyle insanların gitmesine izin veren dönemin başbakanı bunu yüksek perdeden haykırıyordu, gemi gitti insanlar öldü, yaralandı. . . Obama, İsrail, Türkiye görüşmelerinin ardından bu sefer Erdoğan Cumhurbaşkanı sıfatıyla ''Bana mı sordunuz giderken'' diye cevap verdi. . . Hemen topyekün yönünüzü yine boşluğa çevirdiniz. (Orada dava arkadaşlarını kaybeden vakıf önce bir çıkış yapmaya çalışıp ardından, kendi arkadaşlarının ölümüne saygıyı, matemi unutup hemen özür dilemeye, yaltaklanmaya başladı bu da Siyasal İslam'ın güzel bir özetidir)

Her konuda hem suçlu hem güçlü hem zalim hem mağdur politikasıyla bu ülkenin üzerinde yıllarınızı geçirdiniz. TAN VAKTİNE YÜRÜMEK yazımda ''esrik sarmalı'' olarak tanımladığım hal ile zehirlediğiniz kitleleri büyüttükçe büyüttünüz. Ancak bu ülkenin vatansever evlatları her zaman gerçeğin farkında oldu ve ülkemizin gerçek manada huzurlu günlerini görmek için emek harcamaya devam edeceklerdir.

Biz sizin gibi şehitleri ayırmayız! Bu ülkenin ve bu milletin ve hatta dünyada gerçekten zor durumda kalmış mazlumların haklarını savunmak için kim düştüyse kara toprağa bizim şehidimizdir. Onlar hem toprağın altında, hem bizim zihinlerimizde ebedi istirahatgahlarındalar. Düşünmeden cümleler kurup onların aziz hatırlarını kirletmeyin ve görev başındaki silahlı tüm devlet görevlisi kardeşlerimizi de maddi çıkarlar uğruna kimseye yem etmeyin!

Zaten bugüne kadar çekilen acıların vebali size yüz ömür yeter. . .

Başta Şehit ve Gazilerimizin babaları olmak üzere tüm babaların, babalar gününü en içten hissiyatlarımla tebrik ederim.

Saygılarımla

Emrah Birgül