Güneş, son nefesini vermek üzere,

kaydı penceremin önünden aşağı.
Nazlı gelin edalı, akşam karanlığı,
Olmayacak sabahın habercisi mi acep?

Ölüm, sanki karşı kapının arkasında,
Göz kırpıp kırpıp kaçıyor bana,
Hem arzulayan, hem naz yapan
Bir sevgili misali, içimi yakıyor.

Şıngır mıngır bir sedye sesi koridorda,
Belki bir yaşam geliyor, belki de gidiyor.
Bir telaş ki ama ne telaş
Uçuşuyorlar sanki, başucumda sedyeler.

Haydi git öteye, ne olur ölüm!
Yarın oğlumun yaş günü de var.
Karım gelecekmiş ziyaretime,
İnce parmaklarıyla sarılmış
Sarma getirecekmiş bana;
Kokusuna hasret, nefesine muhtacım.
Bırak beni ölüm bir sabahlık kadar.

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.