Günlerdir, aylardır uykularım kaçıyor. Yazmayım diyorum, yazıyorum, siliyorum, vazgeçiyorum. Tekrar yazıyorum, tekrar siliyorum. Bugün de yazmayacaktım ama şehit öğretmenim Şenay Aybüke Yalçın'ın babasının ülkücü tavrı üzerine dayanamadım. Bilinmelidir ki, sevgileri yarınlara bıraktığımız doğrudur. Gizli bahçelerimizde açan çiçeklerimiz de olmayacaktır. Dolayısıyla, gönlünü çilehanelere hapsetmiş bir yürekle sesleniyorum sizlere.

Şehit Ömer Halisdemir: Ülkücüydü! Tetiğe basarken eli titremedi, bir dakika düşünmedi.

Şehit Fethi Sekin: Fırat Çakıroğlu'nun resmi önünde poz vermişti! Kurşunlar yağarken 'Önünüzdeyim söz!' diyerek, ölümün avcuna koştu.

Şehit Aybüke Öğretmen: Fırat Çakıroğlu'nun tişörtü ile bozkurt çekerek paylaşımda bulunmuştu! Söylediği türkü ciğerlerimizi dağlarken, öte dünyadan sesleniyordu bizlere sanki. 'Beni öldürenlerde yoktur din iman' derken, 'Beni öldürseniz de gönlümdeki imanımı, inancımı öldüremezsiniz. Ölürse ten ölür, canlar ölesi değil!' diye haykırıyordu.

El-Bab Şehitleri: Ülkü ocaklarının bayraklarıyla, ülkücü sanatçıların şarkılarıyla ses getirmişler, dahası yetinmemiş, kendileri saz çalarak "Muhsinler Ölmez" şarkısını söyleyerek video paylaşmışlardı. Tüm resimlerinde ve videolarında bozkurt çekerek "Şehitler ölmez" demişlerdi. Hatırlayın Irak'ta kaç Türkmen çocuk askerlerimizi bozkurt çekerek karşılamıştı.

Cengiz Akyıldız: Taş medreseliydi, üç hilalli bayrağımız için ömür sürerken, 'KARŞIT görüşlü kişilerin saldırısında öldürüldü!' olarak haber buldu.

Fırat Yılmaz Çakıroğlu: İzmir'de hayatını yaşamak, gezip eğlenmek, yemek içmek, sadece günlük emellerle dolaşmak dururken davaların en yücesine sadakatle bağlandı. Bunlar yetmezmiş gibi inanmışlık adanmışlık uğruna, yaşamla ölüm arasında gidip gelen, hayat ya da kurşunun şakağını sıyırıp geçtiği zamanlar mücadeleye başladı. Sırtında hançer izleriyle 20 yaşında dünyaya kafa tutup, hayatla sözlendik ölümle nişanlandık inanmışlığında bir yaşamla, sevgileri yarınlara bırakma bir yana, acıları ve korkuları da yarınlara bırakarak yüzündeki cesaretlerin izlerini silmeden Ege'yi PKK'lılara dar etti. Ve yağlı urgana beraber yürüyen yiğitler Halil Esendağ ile Selçuk Duracık'a komşu oldu.

Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Bu kahramanları anlatmak için ise sayfalar yetmez. Fakat demek istediğim ölürken en önde giden, namerde değil merde dahi eğilmeyen ülkücüler değil mi?

Ölen, öldürülen, okuldan atılan, mülakatlarda elenen, kamuda iş bulamayan, sektörde önü kesilen, ihale alamayan, iş alamayan ama bütün bunlara rağmen yine de "Ya devlet başa ya kuzgun leşe" diyen, yine ülkücüler değil mi?

Ergenekon, Balyoz vs. adıyla içeri alınan paşalar, darbeden sonra görevine dönüyor ve aynı helikopterde şehit oluyor! İçeri atılanlar ülkücüler, makamı elinden alınanlar ülkücüler; makamı geri verilince şehadete koşan yine ülkücüler!

Yıllarca FETÖ'cülere ülke peşkeş çekilirken örselenenler ülkücüler. Darbe olunca eli titremeden tetiğe basanlar, her şartta devletimizin arkasındayız diyenler yine ülkücüler.

Okullarda Çanakkale Şehitleri'ni anma programı düzenleyenlere bakın, ülkücüleri görürsünüz.

İstiklal Marşı'nın kabulünü kutlayanlara bakın ülkücüleri görürsünüz.

3 Mayıs Türkçülük Bayramı'nı nedense sadece ülkücüler kutlar. Toplumun büyük bir kesimi farkında bile değildir. Atsız'ın buyruğuna yiğitçe gönül verenlere bakın, arkasından ülkücüler çıkar.

Cebeci'yi Türk yurdu yapanlara bakın, Çatlı'nın Tatlı tokadını hainlere vurana bakın, Ankara'nın yiğit uç beyini görürsünüz.

Hamamönü'nde gezerken, Gönüllerde Birlik Vakfı'na uğrayınız. Gönül kazanmaya çalışanlar ülkücülerdir.

'Ben yaşıyorsam bu dava var kardeşim, ben yaşadıkça da var olacak!' diyenler yine ülkücülerdir.

ODTÜ, HACETTEPE, DTCF gibi yerlerde PKK'lılar tarafından kalbinden bıçaklananlara bakın ülkü ocaklılardır. 300 kişilik okulu 8 kişi basarak indirilen bayrağımızı yerine asanlar, okulu 300 kişiye dar edenlere bakın yine ülkücülerdir. Hele hele başlarında ise 'Tüm üniversitelerde bayrağımız dalgalanacak!' diye haykıran, ölüme dahi GÜLER'ek giden Bursa'nın uç beyini görürsünüz.

Üniversitelerde öğrenci konsey seçimlerini kazanan ama seçimleri hep bir bahaneyle iptal edilen, başarıları engellenen öğrencilere bakın. Ülkü ocaklı gençler çıkar altından.

Pkk'lılar 'Nevroz Piroz Be' derken; 'Nevruz Türk'ün bayramıdır' diyenlere bakın, yine ülkücülerdir.

Okullarda gök bayrağı dalgalandırarak, Türkmen çocuklara yardım toplayanlar sadece ülkücülerdir.

Kutlu doğum haftasında tüm okullara "Biz Seni görmeden sevdik Ya ResulAllah" pankartı asanlara bakın, ülkücülerdir.

Her Ramazan ayında, Türkmeneline 20 tır yardımı kelle koltukta götürenlere bakın, ülkücülerdir.

Son 15 yılda tüm sağ kesime Atatürk düşmanlığı aşılanmaya çalışılırken, kalleşçe Türk'ün başbuğuna saldırılırken karşı duranlara bakın, ülkücülerdir.

Diyarbakır'da bayrağımız indiğinde en çok karşı çıkanlar, 'Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır!' diyenlere bakın, ülkücülerdir.

Teröristler dağdan indiğinde en çok karşı çıkanlar ülkücülerdir. Hainle müzakere olmaz kararlılığını gösterenler sadece ülkücülerdir.

Riyasız şekilde, inandığı şekilde dinini yaşayanlara bakın ülkücülerdir. Ama sorsanız Fatiha okumayı dahi bilmezler! Bakın ne diyor o ülkücüler sokaklarda: Ya Hak Ya Allah Lailaheillallah, Kanımız Aksa da Zafer İslamın, Tekbir; Allahuekber, Ya Allah Bismillah Allahuekber! Hadi hadi, kandırmayın kendinizi. Çok iyi bilirsiniz de, inanmak işinize gelmez.

Yeminleri vardır bu çocukların. Varlığına, birliğine ve yücelerin en yücesi olduğuna inandıkları, ol deyince olduran Allah'a, Kuran'a, vatana, bayrağa ve silaha! Bakınız insanlar inandıkları değerlere yemin eder. 'Şehitler ve gaziler bizden emin olsun' derler o ülkücüler, yine bilirsiniz ki şehit cenazelerinde en çok gözükenler ülkücülerdir. Yılmadan, yıkılmadan, başaracağız diye haykıranlardır o ülkücüler.

Yeminleri 'Gök Girsin, Kızıl Çıksın' olanlardır ülkücüler. Bayrağını kanla dalgalandırdıklarını her fırsatta vurgularlar o ülkücüler.

Sokakta yahu, delikanlı, mert insanlar bunlar dediğiniz insanlara bakın ülkücü kimliğe elbet dokunmuştur. 'Mert olana namert vurur dil vurur' diyerek ülkücü olduğunu gösteren sanatçımız, dönmüş kendi oğluna, 'Bil Oğul- vatanına göz dikeni ez oğul, tarihini şerefinle yaz oğul!' demiştir.

Irmağının akışına dahi ölenler yine ülkücülerdir. Bizlere vatanın düzlüğüne değil yokuşuna dahi ölmeyi sevdiren ülkücüdür. Sadece Türkiyem şiirini kazandırmakla kalmamış, Türkiyem şairimiz Dilaver Cebeci'yi bizlere sevdirerek yine ülkücü olduğunu göstermiştir.

'Ayşe Fatma değil beni ağlatan, gülmeden ölürsem ona yanarım. Ağlatan Turan'dır başka bir vatan bulmadan ölürsem ona yanarım!' diyerek Turan ülküsünü gönlümüze aşılayan, çelik gibi uzamadan kısalmadan, sünek olmadan, makasla kesseler de kopmadan sevdasını isteyen Arif'imiz, davamızın Dede Korkutu, Ozanımız yine ülkücüdür.

Şehit ve gazi platformlarına bakın, ismiyle müsemma Gazioğlu Abdullahları görürsünüz. Bastığı mayını şeref bilerek yaşama tutunan, şehitlerin geride bıraktığı kutsal emanetlere sahip çıkmaya çalışanlara bakın ülkücülerdir.

'Sarıkamış kar altında, Mehmedim karlar altında, bu yüreği benden sökün yatamam toprak altında' diyerek, Kan Uykusu ile uyananlara bakın, ülkücü sanatçıları görürsünüz. Hepsinin ortak inancını görürsünüz.

Ne diyor Mehmet Emin Yurdakul: Haykırayım, Haykırayım bırak beni haykırayım, susarsam sen matem et; unutma ki şairleri haykırmayan bir millet sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir!

Anadolu'nun yaylalarına çıkın, Torosların eteklerinde gezinin. Türkmen ailelerinin olduğu bir yörük çadırı bulun, girin. Selçuklu'nun çift başlı kartalını, yeşil üç hilalli bayrağımızı görürsünüz. Türkmen obalarına bakın, tüten her ocağın başında bir Türk bayrağı asılıdır. Emin olun onlar ülkücülerdir.

'Zaferin kurtları intikam peşinde!' diyen polis özel harekâtçılara bakın. Ne hikmetse, hepsi hilal bıyıklı ülkücüdür. 'Askerliğe doğu yazacağım, komando olmak istiyorum, sınır kartalı olacağım.' diyen çocuklara bakın, eminim ülkü ocaklı çocuklardır. Hainlere korku salan, cephelerde kelle alan, vatan için şehit olan özel harekâtçılara şarkı yapanlara bakın, ülkücü sanatçılardır.

Okumuşumuz da farksızdır. Doktorlarımıza bakın. Türkiye'de mecburi hizmet seçiminde 'Bu ülkenin her karış toprağı kutsaldır, kaderine terk edilemez.' diyerek, gönüllü olarak Hakkâri yazan doktoru araştırın. Özel harekâtçıların sesine kulak vermiştir.

Ne diyor onlar: Dağlarda sevda ile hayattan veda ile sevdalı seda ile işte özel harekât! Öz yurdumuz Hakkâri, Alparslanlardan beri!

'Fırçamızda kan katran turanı çizeceğiz, Peygamber'in elinde bir gülüz bir çiçeğiz.' diyen doktora bakın; Hakkâri Arslan'ı Alp Arslan'dır.

Güneydoğuda oyunlar bozan, şehir şehir sokak sokak destanlar yazan, kahpe pusuları aşıp, aslanlar gibi savaşıp, dillerinde tekbirlerle çevik kuvvete şarkı yapan, aleme Ünsalan Ozanlardır.

Hiçbir konuda haksızlığa boyun eğmeyen, ayıya dayı demeyen, köprüyü geçmeye değil, köprüyü yıkmaya çalışanlara bakın Ülkücülerdir.

İnandığı değerlerden asla taviz vermeyenlere bakın, ülkücülerdir.

Her ortamda her şartta her şekilde, hiç çekinmeden 'Ben Türk'üm ve Türk kalacağım!' diyenlere bakın, şehit öğretmenimizin babasını görürsünüz. Ülkücüdür.

Vatanını da milletini de devletini de ülkesini de ülküsünü de yalnız Allah için seven ve Allah için yüceltenlere bakın, ülkücülerdir.

Peki, bütün bunlara rağmen, yıllarca bu ülkenin her türlü kaymağını yiyenler, cebini gırtlağını dolduranlar, makamları mevkileri işgal edenler, hamaset yaparken hep en önde duranlar aynı zamanda en ufak sıkıntıda deve kuşu gibi kafasını toprağa gömenler değil midir?

Hadi bunlar bilinenler. En kötüsü de -eski ülkücüler-dir. Öne giden Türkler, hainlikte de en önde gitmişlerdir. Hiçbir şey olamayacakları için, olamadıkları şeyin eskisiyle dahi yetinmeye çalışanlar vardır. 'Ne büyük şeymiş be ülkücülük!' dedirtirler adama. Son kullanma tarihleri geçince eski ülkücü olurlar birden. Burada isim veremeyeceğim. Ama sorsanız, ben değil sözüm ona eski ülkücüler sorsa; güce, makama ve hırsa dayalı koltuk dolduranlara sorsanız, yeni ülkücüleri faşistlik, kafatasçılıkla, dinsizlikle suçlamaktan geri durmazlar! Ömürlerinde hiç gitmedikleri ülkü ocaklarını ve ülkü ocaklı gençleri kavgacı olmakla suçlamaktan da hiç çekinmezler. Ülkü ocaklarının yolunu bilmeden, kulaktan dolma bilgilerle eleştirmekten de geri durmazlar. Mafya bozuntusu derler ülkücülere. Bilmezler ki dünyanın düzenine restini çeken kural tanımayan, dünyanın en büyük mafya grubu kızıl tugaylara dahi meydan okuyanlar ülkücülerdi.

Daha yazayım mı? Ne diyeyim ki… Ülkücülüğü ve ülkücüleri anlatmaya kütüphaneler yetmez.

Ama sözüm ona sizler; Ne Galip Erdem'in 'Ülkücünün çilesi' derken kastettiğini anladınız ne Abdürrahim Karakoç'un 'Tabutuna dahi sarsalar bayrak senden incinmesin' diyebilecek kadar yüce gönlüne girebildiniz. Ne Atsız'ın Türklükten kastını idrak edebildiniz, ne Seyit Ahmet Arvasi'nin Türk İslam ülküsüne sevdalanabildiniz. Ne Necip Fazıl'ın büyük doğusunu ne de Yusuf Akçura'nın ideallerini anladınız!

Aslında Bilge Lider Başbuğ'um anladığınızı söylemişti:

Ispanak fiyatına demokrasi! Ne yazık ki maydanoz fiyatına kandınız!

Arvasi Hoca "Ve Fetih Yakındır derken kınayanların kınamasına aldırmadan, İlay-ı Kelimetullah ve Nizam-ı Âlem ülküsüne fani olun." diyordu. Bu sebepten aldırmıyoruz. Biliyoruz ki bir gün hepiniz tarihin en büyük tokadını yediğinizde acz içinde kıvrana kıvrana şehadete susamış ülkücü arayacaksınız!

Bakalım o gün bizler nerede olacağız!

Vesselam...

A.Oğuzhan ALKAN