Cevaplarını bilmediğiniz soru işaretlerinin çoğaldığı, artık virgüllerin tükendiği, ünlemlerin fayda etmediği zamanlarda olayı uzatmamak, germemek lazım. 

Mevzu bahis 'yazı' olunca, insanın aklına ilk gelen tabii ki kelimelerdir.

Kelimeler önemlidir. Her kelimenin gücü vardır. Bu güç bazen kendine has, tek kendi başına hissedilir. Okuyanı kendine bağlayacak, okuyana farklı boyutlar açabilecek kadar kudretlidirler bu tür kelimeler. Bazen de, başka kelimenin sahip olduğu kendine öz kuvveti daha da güçlendirmeye yararlar.

İyi yazarı kötü yazardan ayırt eden ise, kelimeleri doğru ve yerinde kullanarak bu gücün yansımasını tam kıvamında kullanmasıdır.

Usta yazarlar adeta usta bir koreograf gibi, hangi kelimenin ne zaman sahneye çıkıp, hangi sırada olacağını bilenlerdir. Belki tek başına pek fazla etki yaratmayan kelimeleri doğru kullanarak okuru büyüsüne çeken muhteşem bir eser yaratabilirler.

Bazen okur kendini bir çok kelime sayesinde Wagner'in Tanrıların Şafağı'nı dinler gibi bir ruh halinde bulur, bazen de çok az, belki sadece doğru yerde, doğru zamanda kullanılan bir tek kelime, insanı alır, Anadolu'da sevdiğine kavuşamayan aşığın acısını hissettirecek kadar derine götürür.

Lakin bütün bu güç, kuvvet ve kudretin gölgesinde kalan, ama en az kelimeler kadar önemli olan başka unsurlar daha vardır yazıda; Noktalama İşaretleri.

Onlar kelimelerden yansıyan güç ve kuvvetin kıvamını, tadını belirlerler. Yazar halay başıysa, imla işaretleri dilinde ki 'Hobba' veya 'Tey, tey, tey' komutlarıdır, elindeki mendildir. Yazar iyi bir bestekarsa, bestesindeki notaların arasına koyduğu 'es'tir.

Bu çoğumuzun zaruri gördüğü ama önemsemediği imla işaretlerinin de her birinin kendine has bir kişiliği vardır.

Örneğin soru işareti;
imla işaretlerinin içinde en meraklı, en akıllı olanıdır. Hep öğrenmek ister, merak eder. Bazen öğrenmek ve bilmek istediklerini bilen başkaları tarafından 'aptal' olarak algılansa da, bilmediğini soracak kadar dürüsttür. Ve bazen de bulunduğu yerden bihaber olduğunu gösterecek kadar da şaşkın.

İki nokta ise, soru işaretinin aksine her şeyi bilir, her şeye cevabı vardır. Her zaman bir şeyi açıklar. Özellikle yaptığı açıklamalar her zaman doğru olmayınca, biraz ukala bir intiba uyandırır.

Tırnak işaretinin kendi fikri yoktur. O başkalarının düşündüğünü, söylediğini tekrarlamakla yetinir. Ama hiç değilse ifade ettiğinin kendine değil, başkasına ait olduğunu söyleyecek kadar dürüsttür.

Aralarında en ihtiraslısı, en otoriteri ise ünlem işaretidir. Önemli olsun olmasın, her söylediği emirdir veya öyle zannedilir. Otoriterdir, itiraz kabul etmez, kabul etmediğini bağıra bağıra, herkese belli eder. Egosu tavan yapmıştır.

Tabii bir de ayraç işareti vardır;
Siz bakmayın onun adına, aslında ayrılmaması gerekeni ayırmamanın, birleştirmenin son çabasıdır, merhametlidir.

Kesme işareti ise, asıl olana ait olmasa da yanında bulunanı ayırt etmeye yarar. Adeta 'Ya, bakmayın bunun da burada olduğuna, aslında bu ayrı' der gibicesine. O da çoğu zaman ayrıştırıcı, dışlayıcı görünse de, aslında 'asıl olanı koruyan', arınmasını sağlayıcı olandır.

Virgül ise belki de tüm noktalama işaretlerinin hem en iyimseri, hemi de en acımasızıdır. Her zaman bir açık kapı bırakır. 'Daha dur, daha gerisi var.' der adeta. Kısmen yorucu olabilir. Virgül soluklanmanızı sağlar ama aynı zamanda daha konunun bitmediğini devamının olduğunu da söyler. Onun için bazen bir umudun müjdecisi, bazen de bitmeyen bir çilenin haberdarıdır. Soluklanmanız için tanıdığı süre de çok acımasızdır. Umudunuza ulaşmak için çok gelen yarım nefes, bitmeyen bir çile söz konusu ise fazlasıyla yetersizdir.

Bir de noktalı virgül vardır. Biraz kişiliği oturmamış, ne virgülü ne nokta olabilmiş gibi görünür ama aslında virgüle göre 'ağır abidir'. Artık virgülün bile tek başına yetersiz kaldığı tekrar, sıralama, devamlarda devreye girer. Aslında ne zaman ortaya çıkması gerektiğini çoğu kişi bilmez. Belki onun için, yani değerini anlayan çok kişi olmadığı için fazla görünmez.

Ve tabii ki nokta.

Nokta imla işaretlerinin en asilidir.

Diğerleri bir çok zaman noktaya ihtiyaç duysalar da nokta kendine yeter. Yalnızdır.

Virgül gibi açık kapı bırakmaz. Sonlandırır. İster umutları sonlandırsın, ister ızdırabı…
Göz ardı edilmeyecek gerçek yaratır. Bunu yaparken de ünlem işareti gibi gürültü ve kaba yapmaz. 'Bitti' der sadece, 'Hoşunuza gitse de, gitmese de… Bitmesi gerekiyordu, bitti'

Bazen üç nokta bir araya gelir bir ayıbı örter, bazen de 'Bizden bu kadar, gerisini de siz düşünün' der. Kimseye minneti yoktur.

Nokta net tavırdır, duruştur, açık kapı bırakmaz, kesindir.

Kimsenin, onayına ihtiyaç duymayacak kadar da emin.

Nasıl insan hayatında başkalarıyla olan temasında onların ve kendi kişiliğini yok sayamazsa, aynı şekilde noktalama işaretlerinin de özelliklerini yok saymamalı.
Ne zaman soru işareti, ne zaman ünlem, virgül vesaire koyacağını bilmeli hayatta.

Ama bence en önemlisi, gereken yerde nokta koyabilmek.
Cevaplarını bilmediğiniz soru işaretlerinin çoğaldığı, artık virgüllerin tükendiği, ünlemlerin fayda etmediği zamanlarda olayı uzatmamak, germemek lazım.

Kim ne der, kim ne düşünür demeden, başkalarının beğenmesi için değil;
Zira bunları düşünürseniz virgülden, en iyi ihtimalde noktalı virgülden öte geçemezsiniz.
Sade kendiniz doğru olduğunu bildiğiniz için,
devamın manasız olduğunu bildiğiniz için,

yalnız, kimsesiz, sessiz...

Nokta

M. Alp