Şehitlik Şerbetini Birden İçtin Necdet'im
Cennette Kendine mekan seçtin Necdet'im…

Mezar taşında böyle yazıyor: Kerküklü Şehit Necdet Bakkaloğlu'nun.
1959 Yılında Kerkük'ün Bulak mahallesinde açtı gözlerini dünyaya. Fakat doğuştan suçluydu o, suçu Türk olmak, Türkmen olmak, Kerküklü olmaktı.

Baas Rejiminin Türkmenler üzerine kurduğu baskı içerisinde geçti çocukluğu, büyüdükçe kim olduğunu anlıyor, etrafında söylenen Türk, Türkmen, Türkiye, Vatan gibi kelimelerin idrakine varıyordu.

1978 yılında 18 yaşında liseden mezun olduğunda ise gencecik omuzları koskoca Türklük davasının ağırlığını yüklenmişti bile.

Necdet aktif bir gençti, okuyor, okutturuyor, ziyaretler, sohbetler düzenliyor, özgür olmak hakkını arıyor ve soydaşlarını teşkilatlandırmak için sürekli çalışıyordu. Kerkük'ün Sarıtepe Köyünde gizli toplantılarda gençler bir araya geliyor, Sadun Köprülünün Kerkük'e Türkiye'den kaçak olarak getirdiği kitapları okuyup, diğer arkadaşlarını da yetiştirmeye çalışıyordu. Bu kitaplar arasında Alparslan Türkeş'in ''9 ışık'', ''Yeni ufuklara doğru'' isimli kitapları, H.Nihal ATSIZ ve Ziya GÖKALP gibi büyük Türk dava adamlarının kitapları bulunuyordu.

Yine 1978 Yılında Bakuba kentine Türkiye'den çalışmaya gelen soydaşları ile tanışıp sohbet etmek için Bahattin Gören firmasının şantiyesine uğradığı sırada şantiyenin çay bahçesinde pinpon masasının başında babamla tanışırlar, kısa sürede aralarında sıkı bir dostluk kurulur, sık sık görüşmeye başlarlar, birlikte Bağdat, Necef Kerbela, Basra ve Kut gibi Irak'ın tarihi bölgelerini gezerler. Hatta Necdet Kerkük'teki ailesinin yanına götürür babamı. Bakkaloğlu Ailesi Kerkük'ün en saygın Türkmen ailelerinden biridir, hoşça karşılarlar, en iyi şekilde ağırlarlar misafirlerini.

Olaylar bu şekilde gelişmeye devam ederken Türkmenlerin Türk işçilerle görüşmesi Irak polisinin gözüne batar ve Bahattin Gören firmasında çalışan altı işçi tutuklanır. Bu işçiler Türkçülük suçundan 5-er ay hapis yatıp sınır dışı edilirler. (Bahattin gören firmasındaki Türkçü işçilerden biri de Milliyetçi hareket partisi eski Ümraniye ilçe yönetim kurulu üyesi rahmetli Mehmet UZUNOĞLU' dur bu vesile ile kendisini de hayırla yad edelim).

Babam bu olayların ardından 12 Eylül 1980 Günü öğlen vakti Türkiye'ye geri döner o gün Türkiye'de ihtilal olmuştur.

Aradan 2 yıl geçmiştir. 1982 yılında bir gün evimizin kapısı çalınır, kapıda Necdet Bakkaloğlu elinde bavulları Türkiye'ye Üniversite okumaya gelmiştir. On gün kalır evimizde. Sonrasında Aksaray'a yerleşir. Türkiye'de umduğunu bulamamış olacak ki Kıbrıs'a gitmeye niyetlendiyse de nasip olmamıştır.

Türkiye'de kalıp  hem eğitimine devam ediyor hem de soydaşları, ülküdaşları ile birlikte esir halkının azatlığı için mücadelesine devam ediyordu.

Tarihe Altınköprü Katliamı olarak geçen 28 Mart 1991 yılında 102 masum Türkmen'in katledilmesi olayının ardından 5 Nisan 1991-de katliamı protesto etmek için elli kişilik bir Türkmen grubu İstanbul'daki Irak konsolosluğu önünde toplanır, sloganlar atılır, kısa bir konuşmanın ardından siyah çelenk bırakıp dağılacaktır kalabalık, Necdet de oradadır kalabalığın arasında…

Birden silahlar patlar, Erdal PASVANOĞLU yaralanır, Yılmaz Seyyid SIDDIK hastaneye yetiştirilemeden yolda şehadete kavuşur, Necdet Bakkaloğlu ise o olay yerinde şehadet mertebesine erişmiştir.

9 Nisan 1991-de sağanak yağmura aldırmadan dört bin kişi katılır cenazelerine, Fatih camiinde kılınan namazın ardından Topkapı şehitliğine defnedilir iki yiğit.

Olayın ardından konsolosluk binası ablukaya alınır 15 gün boyunca süren kuşatmaya rağmen konsolosluk katili teslim etmemekte direnir. 15. günün sonunda konsolosluğa ek süre tanınmıştır. 20 gün süren diplomatik krizin ardından katil Ayad Faik DAHA, Kalaşnikof marka silahı ile birlikte teslim olmuştur. Silah Türkiye'ye yasal yollarla girmemiş, üstelik ruhsatsızdır.

Konsolosluk ve Sosyal İşler Müdürü ve Büyükelçi Zeki ÇELİKKOL tarafından 4. Ağır ceza mahkemesine gönderilen yazıda 24 Nisan 1953 tarihli Viyana sözleşmesine göre konsolosluk memurlarının dokunulmazlıkları olduğu belirtilip ağır suç işleyenlerin bu dokunulmazlıktan istifade edemeyeceği açıklanmıştır.

Ayad Faik DAHA idam cezası istemi ile yargılanıp, mahkeme tarafından 30 yıla çarptırılmış, ancak "hafifletici nedenler" den dolayı cezası 6 yıl hapis ve 25 milyon ağır para cezasına çevrilmiş, ardından bu ceza 4 yıl 2 ay hapis ve 375 bin liralık para cezasına dönüştürülmüştür.

Sonuç olarak Ayad Faik DAHA Irak hükümetine teslim edildi ve Irakta serbest bırakıldı.

Ülkücüyüm diyebilmenin kolay olduğu bu zamanda bana kalırsa Necdet Bakkaloğlu "Ülkücü kimdir?" sorusunun cevabıdır, idealizmdir, eylemdir.

Necdet Bakkaloğlu 32 yıllık kısa hayatı boyunca Kerküklü bir Türkmen olarak doğmanın ağır çile yükünü taşıdı, davasından bir adım geri dönmedi ve bağrında yattığı toprağın bedelini kanının son damlasına kadar ödedi.

Ruhu şad, mekânı Cennet olsun.

Unutmak Tükenmektir…

NEDEN HATIRLANMALI 2017

2012 Yılında bu yazıyı kaleme almıştım, rahmetlik Sadun KÖPRÜLÜ ağabey Uçmağa varmamıştı henüz. ''Ağabey, ben Necdet Bakkaloğlu'nu yazacağım'' dediğimde ''Yaz kan kardeşim, şimdi tam yeridir'' demişti. Göz bebeğimiz Kerkük'te Türk dilinin yasaklanmaya çalışıldığı şu günlerde , Altınköprü katliamının yıldönümü olan bu gün ve Necdet Bakkaloğlu ile Seyyid SIDDIK'ın şehadetlerinin yıl dönümüne bir kaç gün kalmışken yazıp hatırlatmamak olmazdı, Sadun ağabeyin artık ötelerden gelen buyruğu benim için hala geçerliliğini korumaktadır ''Yaz kan kardeşim, şimdi tam yeridir'' . Sırf Türkçü olduğu için Sadun ağabey'in gençliğinin 17 yılını Abu Garib hapishanesinde çürüttüler. Özgür kaldığında bıraktığı yerden Türk ülküsü için didinmeye devam etti, takdir-i ilahidir ki Sadun Ağabey'i de erken kaybettik, yeri Uçmağ olsun.

Necdet Bakkaloğlu bu gün ne yazık ki Ülkücü hareketin dimağında bir yer kaplamıyor, cenazesinde dört bin kişi bulunduğu halde unutulup bir köşede kalan şehitlerimizdendir. Bu günNecdet'i yeniden hatırlamazsak, yarın Selami AYNUR' u, Cengiz AKYILDIZ' ı ve yüreğimizi yaralayıp giden Fırat ÇAKIROĞLU kardeşimizi unutacağız, Halil'i Selçuk'u Mustafa'yı unutacağız...

Unutmak tükenmektir derler ya, biz tükenmeyeceğiz bilakis hatırlayıp o ruhu yeniden diriltecek, aziz şehitlerimizin hatıralarını şiirlerle, destanlarla ve onların öyküleri ile yaşatacağız.