Bizler Atatürk'ün evlatlarıyız, mucizenin çocuklarıyız.

​İngiltere Lozan temsilcisi George Curzon: 

"Konferanstan bir neticeye varacağız. Ama biz memnun ayrılmayacağız. Hiçbir işte bizi memnun etmiyorsunuz. Hiçbir dediğimizi, makul olduğuna, haklı olduğuna bakmaksızın kabul etmiyorsunuz. Hepsini reddediyorsunuz. En nihayet şu kanaate vardık ki, ne reddederseniz hepsini cebimize atıyoruz. Memleketiniz haraptır. İmar etmeyecek misiniz? Bunun için paraya ihtiyacınız olacaktır. Parayı nereden bulacaksınız? Para bugün dünyada bir bende var bir de bu yanımdakinde. (ABD gözlemcisi Richard Washburn Child) Unutmayın, ne reddederseniz hepsi cebimdedir. Nereden para bulacaksınız, Fransızlardan mı? Para kimsede yok. Ancak biz verebiliriz. Memnun olmazsak kimden alacaksınız? Harap bir memleketi nasıl kurtaracaksınız? İhtiyaç sebebiyle yarın para istemek için karşımıza gelip diz çöktüğünüz zaman, bugün reddettiklerinizi cebimizden birer birer çıkartıp size göstereceğiz."

Curzon bu sözleri Lozan'da İsmet İnönü'ye söylemişti.

Reddettiklerimizi birer birer ceplerinden çıkartıp gösteriyorlar. Dikkat edin!

Bugün bizi Lozan'ı ve Cumhuriyeti beğenmeyenler yönetiyor.

Lozan'a kimler kin kusuyor bir bakalım.

Amerika, İngiltere, Fransa, Yunanistan ve bizim hükümet!

İlk dördünü anlamak kolay, önemli beşincinin niyetini anlamak!

Neden onlarla aynı telden çalıyorlar?

Bu sorunun cevabını bulmalıyız.

Amerikan Temsilciler Meclisi Üyesi
William Upshaw'ın Atatürk ve Lozan hakkında ki düşüncelerini okuyalım.

"Lozan antlaşması; Timurlenk kadar hunhar, Korkunç İvan kadar sefh ve kafatasları piramidi üzerine oturan Cengizhan kadar kepaze olan bir dikdatörün, zekice yürüttüğü politikasının bir toplamıdır. Bu canavarlar, savaştan bıkmış bir Dünya'ya, tüm uygar uluslara onursuzluk getiren bir antlaşmayı kabul ettirdiler ve buna TÜRK ZAFERİ dediler. Dünya parlementolarını bu antlaşmaya kabule ikna ettiler ve büyük sermaye grupları, ticaret erbabları ve bazı din temsilcileri bile Türkiye'yi uygar uluslar masasında, uluslarası bir konuk durumuna yücelterek, Amerika'yı yüksek ülkülerinden uzaklaştırmada birleştiler."

Upshaw'da ki öfkeye bakar mısınız! Resmen çıldırmış!

Siz bakmayın bugün Lozan hakkında atıp tutanlara, onları Lozan'a göndersek İzmir'i, Güneydoğu'yu falan verir, sonra da "Kandırıldik yaf!" diyerek geri dönerlerdi.

Bu konuşmalardan anlaşıldığı gibi Lozan emperyalist güçler için tam anlamıyla bir kabustur.

Evet, evet bir kabustu ve hala inanamıyorlardı olup bitene.

Atatürk'ün arkasında birleşen "Taşralılar (Onlara göre)" hepsini alt etmişti.

Bir mucizeyi gerçekleştirmişlerdi ve bu mucize kendilerine bir hakaretti.

Oysa yapmaları gereken her şeyi yapmışlardı

  •  Osmanlı'ya Sevr imzalatılmıştı.
  • Anadolu'nun dört yanı ajanlar ile doldurulmuştu.
  • Bir çok din görevlisi satın alınmıştı.
  • Ulusal bir direnişe karşı Ermenileri ve Kürtleri ayaklandıracak ajanlar görevlerinin başındaydı.


Nasıl olmuştu da, bir adam Samsun'dan çıkıp bütün planlarını alt üst etmişti?!
Bu onlar için inanın hazmedilecek bir şey değil.
Onların yerine kendinizi koyun, siz olsanız öfke krizlerine girmez misiniz?!

Sahi Atatürk nasıl başardı? Neden bu soruyu hiç kendimize sormuyoruz.

Atatürk'ü sevmek yetmez, anlamakta gerekli.

Romantizimle mi başardı?

Yani nutuk atarak, halkı coşturarak mı bu mucizeyi gercekleştirdi?

Bu bana mantıklı gelmiyor.

Misal vereyim, Kongo Lideri Lumumba romantik bir insandı. Nutukları ve söylevleriyle halkını coşturdu ve Kongo bağımsızlığını kazandı. Bu bağımsızlık öyküsü iki ay sürdü. Lumumba bir darbe ile indirildi. Anıta dönüşmesin düşüncesiyle ölüsünü bile yok ettiler, .

Demek ki sadece romantizm yetmiyor.

Bence işin sırrı Amasya'da yatıyor.

Atatürk Amasya'da diyor ki

- Her vilayetten en az üç tane güvenilir vatansever bulmalıyız!

Devamında ekliyor Atatürk "Kimin nereye girip çıktığına dikkat edin!"

Demek birinci şart, güvenilir insanlar ile yola çıkmak.

Bir diğer önemli husus ise vaziyeti doğru okumak ve geçmiş ile gelecek arasında ki bağlantıyı kurabilmek.

İşte Atatürk bu hususta bir dehaydı.

Eğer ki emperyalist güçlerin çalışma sistemini bilmeseydi emin olun tuzağa düşerdi ve tarihin sayfalarına bir maceraperest olarak geçerdi.

Atatürk sadece dış düşman ile savaşmadı.
İç düşmana karşı verdiği savaşı da okumalıyız.

Anadolu da çıkartılan isyanları, satın alınan din görevlilerinin nasıl kullanıldığını, din düşmanı dediğimiz dış güçlerin laik sistemden neden rahatsız olduğunu, neden tekkelere, cemaatlere destek verdiğini, neden mimarı onlar olan etnik meselelerin sürekli kaşındığını... 

Yani onları diyorum, onları dünden bugüne iyi okumalıyız.

İlk önce şu noktada anlaşalım

- Tarih bilmeyen, geleceği şekillendiremez.

Atatürk "Bildiği" için başardı.

Romantizmi ve gerçekliği yerli yerinde kullanarak bir mucizenin altına imza atıldı.

Yine işgal altındayız.

Ne yazık ki Atatürk'ün ağır sanayi hamlelerini devam ettirmek yerine, kolaya kaçarak "Para" diyerek yanlarına gittik. 

Reddettiklerimizi 1947'den bu yana ceplerinden teker teker çıkartarak gösteriyorlar.

Pes mi edeceğiz? Elbette hayır.

Okuyacağız, araştıracağız, bilgi ışığının altında birleşeceğiz.

Bizler Atatürk'ün evlatlarıyız, mucizenin çocuklarıyız.

Yine başaracağız.

Mucizenin Çocukları Bayramınız Kutlu Olsun.


Okan Kilit