"1919 Mayısının 19.Günü Samsun'a Çıktım. Genel Durum ve Görünüş :

Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduğu topluluk savaşta yenilmiş, koşulları ağır bir ateşkes antlaşması imzalamış. Ulus yorgun ve yoksul durumda. Ulusu ve ülkeyi savaşa sürükleyenler, kendi yaşamlarının kaygılarına düşerek, yurttan kaçmışlar. Damat Ferit Paşa'nın başkanlığındaki hükümet, güçsüz, onursuz, korkak, kendilerini koruyacak herhangi bir duruma boyun eğmiş. Ordunun elinden silahları ve cephanesi alınmış ve alınmakta…

Bütün bu durum karşısında tek çaremiz millet egemenliğine dayalı tam bağımsız bir Türk devleti kurmaktır.

Öyleyse Ya İstiklal Ya Ölüm !"
Diyerek çıkmıştı Samsun'dan yola ve böyle başlamıştı ölümsüz eseri Nutuk'u yazmaya Atatürk.

19 Milyon km2 toprağından çekile çekile, göç yollarında telef ola ola, savaş meydanlarında öle öle, bitkin, mutsuz, umutsuz, bedbaht bir halk kalmıştı kala kala elde. Bir de her karışı düşman çizmesiyle kirletilmiş, paylaşıla paylaşıla doyulmamış bir anayurt... Saltanat ve payitaht fetvalar çıkarttırıyordu bol bol o çizmeye taş olmasın halk diye ve müfettişler yolluyordu Anadolu'ya ortalık karışmasın diye. Kendi egemenliğini kullanamazken halk, hürriyeti için savaşmasına bile izin çıkmazken saraydan; Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal kurdu planı. Bir müfettişlik yetecekti Anadoluyu kurtuluş için örgütlemeye... Ve çıktı bir öğle üzeri yola, Samsun' a ve Kurtuluşa doğru kıyıdan kıyıdan...

Samsun, Havza, Amasya, Erzurum, Sivas, Ankara... Gece demeden, gündüz demeden, suikastlere, hastalıklara, boynunda idam hükmüne rağmen, yoksulluğa,yoksunluğa rağmen...Uniforması elinden alındığında giyecek bir takım elbisesi bile olmamasına rağmen, payitahtın "gördüğünüz yerde tutuklayın " emrine rağmen yılmadı, durmadı, durdurmadı, kesmedi ümidi vatandan, yitirmedi güneşlerini. Madalyalarını, beratlarını istediler O'ndan ceza niyetine. Yani savaşlarını, yani cephelerini, yani savaş meydanlarında yitirdiği gençliğini... Dedi ki onlara, "üniformamı alabilirsiniz, madalyalarımı asla... Ben onları savaş meydanlarında kazandım." 

Idam fermanını madalyalarının yanına asıp, dağları yolları aşıp geldi ve girdi Dikmen sırtlarından Ankara'ya. Aralığın 27'si idi ve ayazdı Ankara ve sadece 7 ay olmuştu bir bahar günü Kızkulesi açıklarından ayrılalı Bandırma Vapuru ile İstanbuldan.
İnce ince, elif elif hesapladı Kurtuluşumuzun mucadelesini. Ki öyle bir mücadeleydi ki bu; evire çevire inşa etmeliydi bu köhne, çelimsiz, fakir, bakımsız yurdu diye düşündü düşündü düşündü ve harekete geçti güzel bir Nisan günü Ankara denen Anadolu kasabasının Ulus denen kent meydanında. Açtı Büyük Millet Meclisini, çekti restini düşmana ve gördü içimizdeki işbirlikçilerini... Şimdi onlar düşünsündü...

Savaşlar, savaşlar, savaşlar. Cephede savaslar, iktisat savasları, cehaletle savaşlar, medeniyet için verilen savaşlar, refah için verilen savaslar derken tamam oldu yurt . 4 başı mamur idi artık ve yapılması gereken son bir hamle kalmıştı.

Büyük Türkiye' nin yarınlarına armağan etti Ulusal Egemenliğin simgesi Yüce Meclisin açılış gününü 1929 yılı idi tarih... Çünkü biliyordu ki; bugünler geçer, düşman yenilir, vatan kurtulur ve bugünün çocukları çıkar çağdaş uygarlık seviyesinin de üstüne yarınlarda... 

Her işi gibi, her hamlesi gibi ince elenmiş, şık dokunmuş, ustaca işlenmişti 23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramı... ve demişti ki onlara "Küçük hanımlar, küçük beyler... Sizler hepiniz, geleceğin bir gülü, yıldızı, bir bahtının aydınlığısınız. Memleketi asıl aydınlığa boğacak olan sizsiniz. Kendinizin ne kadar önemli, kıymetli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız."

İşte bu yüzden sevgili çocuklar; verilen her emek, çekilen tüm acı, girişilen tüm bu mücadele sizin yarınlarınız için olduğundan, size bu denli düşkün olduğundan ve önemli bulduğundan dolayı, vatanın asıl ve tek sahibi olarak kutlayınız bugün bayramınızı. Ananızın ak sütü kadar helaldir 23 Nisan. Kutlayınız. Zira yine O büyük kurtarıcının dediği gibi "Bugün ulaştığımız sonuç, asırlardan beri çekilen millî felâketlerin yarattığı uyanıklığın eseri ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir."