Hatırlıyor musunuz, biz eskiden beraberdik?!...

Yok, hayır.
Bu bir 'birlik ve beraberlik' yazısı olmayacak.

Çünkü sizinle birlik ve beraberliği istemiyorum.
Daha doğrusu sizin şartlarınıza istemiyorum.

Ben insanın hayatında adalet, hak ve doğrunun erişilmeye çalışılması gereken en üstün değer birliği olduğuna inanan biriyim. Yani daha üstün bir hedefe hizmet etmek için adaletten taviz vermenin izahı, affı, maruz görülebilmesi yok benim değer yargımda.

Bazı şeylerin birazı olmuyor.

Bir şeye güzel, çok güzel, en güzel diyebilirsiniz mesela,
veya kötü, çok kötü, daha da kötü.
Ama biraz ölü olunmaz. Ölmek artırılamayan bir durumdur.
İşte dürüstlük, adalet ve hak ta böyle kavramlar… Aynı ahlak gibi.
Ya dürüstsünüzdür, ya değil.
Ya adilsinizdir, ya değil.
Ya ahlaklısınızdır, ya değil.

Siz,... Siz değilsiniz!
Siz bunların hiç biri değilsiniz.

Sizinle beraber, sizin gibi olacağıma, tek başıma olurum, veya yok olurum daha iyi. Çünkü sizinle beraber yapılan veya temeli atılan, ulaşılmak istenen her hedef için değerlerimden taviz vermem gerektiğimi biliyorum.
Dolayısıyla 'biraz bile' taviz vermek inandığım değere tamamen ters düşürür beni.

İtiraf edeyim, bunu geç anladım.
Sebebi, bahanesi var mı, kabul olur mu bilmiyorum.
O dönemler hatayı hep kendim de aradım.
Ben mi yeterli kadar dindar değildim, ben mi fazla batılaşmıştım, ben mi olmam gerektiği kadar muhafazakar değildim?...
Ama şimdi kesinkes biliyorum ki, sıkıntı bende veya benim gibi bir kaç az insanda değil, sıkıntı sizlerdeymiş.

Hiç bir zaman dürüst olmamışsınız,
ama daha da kötüsü hiç bir zaman adil bir hayat sürdürmeye, tüm zorlukları ile hayatı kucaklamaya, sorumluluğunu taşımaya, yaşadığınız toplumu ilerletmeye denememişsiniz bile!

Nietzsche 'Hayata karşı olan sorumluluk basiti çoğaltmak değil, yüceyi yaratmaktır' derken tam aramızdaki farktan bahsediyormuş meğer.

Siz, alıştığınız yanlış ve hataların sıcaklığını vatanımız ve milli onurumuzu kaybetme pahasına terk etmeyecek kadar rahatınıza düşkün olan çoğunluk,...
ve biz, hepimizin eşit, hür bir hayat sürdürmesi için topluma karşı sorumluluğumuzun tüm ağırlığını gönüllü ve şuurlu sırtında taşımaktan gurur duyan azınlık.

Rahmetli Galip Ağabeyin dediği gibi 'başucunuzda davul çalarak size' rahatsızlık verenler.

Şimdi şaşıyorum, eskiden ne kadar saf olduğuma.
Her ne kadar onca sene benim kullandığım dili kullanıyor olsanız da farklı olduğumuzu nasıl anlayamamışım.

Yeni bir şey yapmak zahmetine katlanmamak için şanlı mazimizi kullanan sizler,
mazimizi örnek, temel alıp, daha iyisi, daha yücesini yapmaya heves eden biz.

Mensubu olduğumuz milletin onurundan, duruşundan, hasletlerinden bihaber olmanıza rağmen, yalnız başınıza, birey olarak bir hiç olduğunuz için kafanızda ürettiğiniz uyduruk, asılsız bir güruh anlayışına 'millet' diyebilen siz,
Türk olmanın, millet olmanın gururunu şuurluca yaşayan, büyük bir milletin sadece erdemli bireylerden oluşabileceğine inandığımız için kendimizi aşmaya çalışan biz…

Hesapsız, kitapsız, riyasız bizi yaratan Tanrı'ya iman edip, asla Rahmân olmaya değil ama rahmâni olmaya çalışan bizler…
Allah'ın en temel emir ve kurallarını umursamayan ama başkalarına ne kadar 'imanlı' olduğunuzu göstermek için uygun kuralları imanın tek şartıymış gibi uygulayan sizler…

Ve belki de en büyük farkımız bu noktada ortaya çıktı işte.

Biz Türk'ü yaratan Tanrı'ya taparken,
Türk'ü yok sayıp Allah'ı Türk'e alternatif olarak sunabilecek kadar Türk düşmanı, Allah'ı, dinini, emirlerini kendi pis çıkarlarınıza alet edebilecek kadar gözü dönmüş sizler…

Yanlış anlamayın,
biz mükemmeliz gibi bir iddiam yok.

Ama biz bu değerlere inandık ve en azından denedik.

Siz, buna lüzum duymadığınız gibi, ahlaksızlığı, riyayı, cehalet ve yalanı o kadar mükemmelleştirdiniz ki, artık yaşadığınız sefil varlığınızın 'doğruluğuna' kendiniz bile inanıyor, durumunuzu adeta insan-ı kemal'in erişmesi gereken olgunluk seviyesi gibi kutsuyorsunuz.

Onun için iyi oldu aslında nihayet safların netleşmesi.
İyi oldu bu durum.
Eskiden belki hissettiğimiz ama anlayamadığımız veya kabul etmek istemediklerimiz gerçekler nihayet tüm çıplaklık ve çirkinliklerle önümüze serildi.
Çirkinliğinizi saklayamıyorsunuz artık bizden.
Biz ise çirkinliğinize göz yumamıyoruz artık.
Görmezden gelemiyoruz!...

Hoşumuza gitmese de kabul etmek mecburiyetindeyiz artık gerçeği, doğruyu…

İşte onun için bana birlikten bahsetmeyin,... Kalsın.
Sizin şartlarınızda sizinle beraber olacak her şey kalsın.

Hatta, sizinle olmaktansa,
sizin gibi olmaktansa,
siz olmaktansa,
olmayalım daha iyi.