Yeni şubede ilk mesai günümde kendi bilgisayarından bir metin yazdırmak isteyen Şube Müdürü oturttu beni bilgisayarın başına. "Bir dakika komutanım, ben Q'da yazamam, F klavye kullanırım, hemen alıp gelebilir miyim?" Cehaletimin dibine vurduğum zamandı: "Lan oğlum siz nasıl üniversite okudunuz? Q ne F ne lan! Bilgisayar bilgisayardır!" Hemen aklıma Asteğmen Mustafa'nın dediği "Boku yedin" lafı geldi. 

Askerlik kısa dönem çıkınca "yazıcı" olma ihtimalinin yüksek olduğunu düşünerek F klavyemi de yanımda götürdüm. Acemilik bitip Tugay Kurmay Karargâha gönderilince "yazıcı"lık kesinleşti. "Harekât Şube Müdürlüğü"ne yazıcı olarak gönderildim. Aynı zamanda Kurmay Başkanı olan Albay Mustafa "Bırak yalan söylemeyi, benim kardeşim de Mülkiyeli oğlum. Biliyorum, hepiniz komünistsiniz" diyerek beni kovdu. Bölük komutanı da inatçı; "Elimde bilgisayar kullanabilen başka adam yok" deyip beni tekrar götürdü ki Kurmay Başkanı başka bir İl'e geçmiş ve yerine bakan Binbaşı "madem başka yok, kalsın bari" dedi. Harekât şubede 14 gün yazıcılık yaptım, 12'sinde Albayım yoktu. Diğer 2 günde de gözü hep benim üzerimde. Sonra rahat edemedi ve üstelik benim yanımda bölük komutanını arayarak "al şu komünisti başımdan" dedi. Askerken komünist olmamın hikâyesini şuradan okuyabilirsiniz:

Bir de İ. Melih'in adamlarına yakalanmışlığım vardır komünist iken:  

 Mustafa Kutlu abimin "Uzun Hikâye"si henüz yazılmamış idi.

Hikâyemize dönersek; Bölük Komutanı "Sen git yat, ben sana güzel bir iş bulacağım" dedi. Bir hafta yan gelip yattım ama canım sıkıldı. Bir gün kapısını çalıp girdim içeri "Beni unuttunuz komutanım. Çok canım sıkılıyor. Hani bana bir iş bulacaktınız?" dedim. "Hah" deyip ayağa fırladı ve beni yeniden Tugay Karargâha götürdü. Maliye Bütçe Şube Müdürlüğünün yazıcıya ihtiyacı varmış. Şube Müdürü, asteğmenlikten kalma bir binbaşı, ki sonra yarbay oldu. Görmemişin teki. Sivile dönerse iş bulamaz endişesiyle orada kalmış, "gerçek" askerlere yalakalıkta üstad biri. Tanıştık, "yarın gelsin başlasın"dan sonra döndük. Bölükteki asteğmen arkadaş "noldu senin iş" diye sordu, anlattım. "Boku yedin" dedi.

Yeni şubede ilk mesai günümde kendi bilgisayarından bir metin yazdırmak isteyen Şube Müdürü oturttu beni bilgisayarın başına. "Bir dakika komutanım, ben Q'da yazamam, F klavye kullanırım, hemen alıp gelebilir miyim?" Cehaletimin dibine vurduğum zamandı: "Lan oğlum siz nasıl üniversite okudunuz? Q ne F ne lan! Bilgisayar bilgisayardır!" Hemen aklıma Asteğmen Mustafa'nın dediği "Boku yedin" lafı geldi. Bir yandan da düşünüyorum, bunu avantaja çevirebilir, kendimi kovdurtabilirim. "Komutanım, ben zaten Word'ü az, Excel'i hiç bilmem, gideyim başkası gelsin isterseniz" demiş bulundum. "Sordum, başka bilgisayar bilen yokmuş. Otur öğren şu işi!" İki hafta kendimi kovdurtmaya çalıştım, bir sürü sakarlıklar yaptım, belgeler dağ gibi oldu, gene de kovmadı. Baktım olacağı yok, bir gece sabahlayıp hepsini temizledim, imza klasörlerini masasına dizdim. Sabah gelince "Biliyordum numara yaptığını orospu çocuğu seni" demez mi? "Komutanım, F klavyeme geçince hatırladım hepsini." Ama adam halâ aynı: "Sizi okutan üniversitenin taa … koyayım. Lan olum F ne yaaa? Bilgisayar bilgisayardır lan!"

* * *

Ey Türkler, F klavye "Türk Klavyesi" diye bilinir dünyada. F klavyenin bir mantığı, bir felsefesi vardır. Türkçe kelimeler hecelerden, heceler de genellikle bir sesli bir sessizden oluşur. F klavye bunlar düşünülerek tasarlanmıştır. F klavyeyi ilk defa İhsan Sıtkı Yener tasarlamış, New York Üniversitesi akademisyenleri de bu projeye hayran olmuştur. Eğer Türkçe yazıyorsanız ve F klavye kullanıyorsanız, Q klavyeye göre %46 daha hızlı yazabilirsiniz. İngilizce yazmak için en uygun klavye Q ise, Türkçe yazmak için de en uygun klavye F'dir. Adı üstündedir: Türk klavyesi.

Q klavye "Dünya dili İngilizce" propagandasıdır. F klavye Türk'tür, yani candır! Akledenlere rahmet olsun.


İzzet Karatay