Maalesef yıllardır plansız, programsız kendi halinde gelişen ülkemiz, batıya doğru yoğun bir göçe maruz kalmaktadır. Bin bir umutla gelinen büyük şehirler artık kimsenin mutlu olmadığı bina ve insan yığınları haline gelmiştir.

KENTSEL DÖNÜŞÜM MÜ,
RANTSAL DÖNÜŞÜM MÜ…?

Belediye yönetimler, inşaat-emlak sektörü ile uğraşanlar, malı mülkü olan vatandaş, hep bir ağızdan bir kentsel dönüşüm şarkısı tutturmuşlar gidiyor. Herkeste bir heyecan geleceğe dönük bir ümit var ama...

Peki gerçekte yapılan ne….?

Çoğu hazine arazisi üzerinde olan tapu tahsis belgeli, üstünde bizimde hakkımızın olduğu birkaç katlı gecekonduları yıkıp yerine 10-15 katlı binalar yapmak, tapu tahsis belgesi sahibine 3-5 daire vererek, geriye kalanını müteahhit'in kasasına aktarmak. Yani, geçmiş yıllarda yapılan gecekondu ıslah projelerini şimdi kentsel dönüşüm diye millete yutturmak.

Oysa kentsel dönüşüm; fiziksel, toplumsal, ekonomik olarak bozulan, çöken kent alanını yeniden planlayarak canlandırılması, işlevlik kazandırılmasıdır.

Ülkemizde 22 Milyon konut bulunmaktadır. Bunun 8 milyonu 1999 Marmara Depreminden sonra yapılan konutlar, 14 milyonu da 99 depreminden önce yapılan yapılardır. Bu 14 milyon konutun 7 Milyonu çok riskli konutlar olup, içinde 25 milyon vatandaşımız, canımız yaşamaktadır.

Maalesef yıllardır plansız, programsız kendi halinde gelişen ülkemiz, batıya doğru yoğun bir göçe maruz kalmaktadır. Bin bir umutla gelinen büyük şehirler artık kimsenin mutlu olmadığı bina ve insan yığınları haline gelmiştir.

Büyük şehirlerde; vasıfsız işçi konumunda, imkansızlıktan eğitim görmemiş, düşük gelir grubuna sahip insan yığınları -varoşlar- oluşmuştur. Bu bölgeler 12 Eylül öncesi sol örgütlerin, 12 Eylül sonrası PKK ve Siyasal İslamcıların ideolojik rant ve beslenme alanları olmuştur. Hatta bu bölgelerde yaşayan insanlarımızın arasından, vatanına,bayrağına isyan eden grupların ortaya çıkmasına neden olmuştur.

Evet geçmişte şehirleşme kötü yönetilmiş ama bugün ki uygulamalara baktığımızda hiç ders alınmamışa da benziyor. Bugün uygulanan kentsel dönüşüm mantığı bir konut yıkıp yerine iki konut,hatta daha fazla konut yaparak kentleri yenileme şeklindedir. Bu metod ; ilme, bilme, şehirciliğe, bireyler arası adalete uymayan, tamamıyla ranta dayalı bir metoddur.

Mesela bugün İstanbul'da acil yıkılması gereken 2 milyon konut bulunmaktadır. Uygulanan mevcut kentsel dönüşüm mantığıyla yapılırsa;

1) Bugünkü nüfusa bile yeterli otoparkı, yeterli genişlikte yolu , kişi başına düşen yeşil alanı sunamazken; Dönüşüme tabi tutulan bölgelerde bina sayısını, dolayısıyla nüfusunu 2 katına çıkardığın zaman otoparkı, yolları, yeşil alanları yeterli olabilecek mi…?

2) Müteahhitler için yapılacak 2 Milyon konut 7,5 milyon yeni nüfus demek. Mevcut nüfus iş bulmakta zorlanırken, İlave olan 7,5 milyon insanı nasıl ve nerede iş bulacaksınız..?

3) Şu anda mevcut nüfusa yetmeyen toplu ulaşım araçları, aynı bölgeye ilave olacak gelecek 7,5 milyon nüfusa yeterli gelecekmi..?

Cevabı olmayan birçok soru… Uzatmak mümkün ama bu başlıca soruların cevabı bugün ki yetki sahiplerinde maalesef yok.

Adil olmayan birçok yanı daha var. Geçmişte hazine arsalarını işgal ederek çürük binalar yapan vatandaşın konutu devletin tanıdığı imkanlarla bedavadan yenilenecek.
Peki devlet; hiç konutu olmayan vatandaşına ne imkan tanıyacak..?
Bu adeletsizliği nasıl giderecek..?

Onlara da boş arsalara imar çıkartarak yarısını müteahhide, yarısını da evi olmayan vatandaşlarına dağıtacak mı...? Yoksa devletin kanunlarına uyan dürst vatandaşını cezalandırılacak mı...?

Kentsel dönüşüm bir plan çerçevesinde, ilme, hukuka ve şehirciliğe ülkenin genel planlamasına uygun bir şekilde yapılmalıdır.

Maalesef görülüyor ki yapılan planlara da uyulmuyor. 1999 yılında büyükşehir belediyesince İstanbul için bir ulaşım planı hazırlanmıştı. sonra hızlı bir şekilde İstanbulda dolapdere-dolmabahçe, sariyer-reşitpaşa gibi tüneller daha sonra metrobüs, şimdide 3. boğaz köprüsü yapıldı.Ve 1999 da yapılan ulaşım planına bakıyoruz ki bunların hiçbiri yok, tasarlanmamış.

Peki bu planlar ne için yapıldı…? bilen yok.
O zaman şunu sormak lazım, ya planlar yanlıştı, ya da bugün yapılanlar yanlış . Ne olursa olsun ikisi de vahim bir durum.
Yanı plan yapmanın da bir anlamı yok.

Çözümsüz hiç bir şey yok. Bakın batı devletleri veya eski Sovyet bloğu ülkeleri nasıl çözmüş bu problemi demek ki bizde çözebiliriz; yeter ki istensin ve samimi olunsun.

Türkiyeşehirleşme problemini çözmek zorundadır.
Çözmezsek bu şehir yapımızla;
Ne üretim yapabiliriz,

Ne çocuklarımızı yetiştirebiliriz,
Ne sağlıklı yaşayabiliriz,
Nede ticaret yapabiliriz.

İnş.Müh. Halim KÜÇÜKALİ