Oldum olası ölümlerle ilgili verilen ortalamaların sağlıklı bilgiler içerdiğine inanamadım. Lakin olumsuz sonuçlar ereğiyle belirtmek istiyorum: her yıl ülkemizde ortalama 200 bin insan kalp krizinden ölüyormuş. 200 bin olarak verilen bu oranı trafik kazalarıyla mukayese edenler trafik kazalarının dahi 30 kat fazlası şeklinde bir tabloyu hasıl ettiğini söylüyorlar. 

Sabit sistemin koruduğu veriler içinde özellikle son yıllarda çokça duyduğumuz bir acı gerçek: kalp krizinde en başat etmenler içinde sağlıksız beslenme ve kötü yaşam şartlarının yer aldığını işaret ediyor. Bu, herkes için geçerli midir? Hayır! Genetik yatkınlığın koroner damar bağlantısı üzerinden gelen ani kalp krizi ölümlerini de dikkate alan tıp, ailelere gerekli ikazı çok rahat ulaştırabilmektedir. Kalıtsal külfetlerin yarattığı ani kriz göçüşleri için tedbirin alınmasını salık veren hekimlerimiz her krize bağlı ölümün kalp temelli olmadığının da altını çizmektedir. 

Kalp krizinin de birçok ölüm sebebi gibi tek gerekçeye bağlı olmadığının muğlaklık namına kabul edilmesinin son derece mantıklı olduğunu düşünüyorum. Ne yapmalıyız, ne etmeliyiz temelli tüm uğraşlar içinde evvela kendi yaşam biçimimizi, hayat şartlarımızı, duygusal dünyamızı, alışkanlıklarımızı ve en önemlisi kendi bedenimizi iyi tanımamızın bizler için pek yararlı olabileceğine inancım tamdır. Fakat bazı şeylerin önüne geçemiyorsunuz. Bazı şeyler var ki kuvvetin önünü kesebiliyor. Takatsiz kaldığımız çaresizliklere mağlup olabiliyoruz. Kaza olasılığının yok denecek denli az yaşandığı yollarda dahi aniden gelen bir sonun kollarında bulabiliyoruz kendimizi. Ölümün nereden ve nasıl geleceğini bilemediğimiz bir yaşamın eseriyiz her birimiz. Gitmek kesin, kalmak garanti değildir.

Son vedanın oratoryosudur hayat aslında. Dini ritüele sarıp sarmaladığımız, saygın sessizlik önünde sıra sıra dizildiğimiz, kaçınılmaz musalla resmiyeti. İnsan doğar, yaşar ve ölür'ün tanımı kimilerinin takviminde çok kısacıktır. Bir tadımlık yaşarsın ömrünü, lezzetine doyamadığın nice nice güzellikler kalır geride. Artık elinin kolunun yetmediği şahane tatlar hep mi hep senin uzağında, iki ucunu bir araya getiremeyeceğin boşluklarda kalır. Keşke birazcık daha fırsatın egemen olacağı mühletim olsaydı dersin; ama faydasızdır. Gelmez gittiği yerden, senin olmaya imkan vermeyen saatler..

Gitmelerin kesinkes çizgisiyle gitti. Kalp kriziyle gitti. Yirmi iki yaşında fanatik Fenerbahçeli'ydi. Kombine kart sahibi, sıkı bir Fenerbahçe takipçisiydi. Fakülte öğrencisiydi. Her Fenerbahçeli gibi o da sarı lacivert tutkusunun tribünden sahaya yansıyan coşkusunun, taraftarlığının adıydı. Adına Ülker Stadı'nda bir tören düzenlendi. Törene Fenerbahçe kulübü başkanı Ali Koç, Divan Kurulu Başkanı, takımın teknik sorumlusu ve futbolcularının yanında birçok da taraftar iştirak etti. Sahanın bir ucunda, üzerinde "Seni Unutmayacağız" yazan, sonra tribünlerde de sosyal medyada paylaştığı veda içerikli bir yazının pankartı açıldı. Ardından skorboardda Fenerbahçe'nin deplasman maçına gidişlerindeki bazı görüntüler sergilendi.

Koray'ın kardeşleri, annesi ve babasının yaşadığı acıyla ayakta zor durduğu yas ortamında futbolcular da hüzünlü, gözyaşı dolu dakikalar geçirdiler. Fenerbahçe Kulübü başkanı Ali Koç, Koray Şener'in kardeşleri ile tabutunu omuzlayıp cenaze aracına kadar götürdüler. Haklar helallikler istendi imamın huzurundaki ahaliden. Helal edilen hakların akabinde Koray'ın bedeni Kocaeli Körfez İlimtepe mezarlığında toprağa verildi. Toprağa sunuldu gençliği, her ne varsa yaşadığı, anılarını ardında bırakarak, tenini terk eden ruhuna sığınarak uçtu. Okuduğu 250 civarındaki kitapla eğitime, okumaya, okuma aşkına ne denli sevdalı olduğunu kanıtladığı ciddiyetiyle uçtu. Kalbine yenilmesinin doğurduğu matemin yarasını ailesine bırakıp bir daha dönmemek üzere kanatlandı. Yaşlıların sıra sıra, gençlerin ara sıra göçtüğü o hakikati bir kez de Koray gösterdi bize. Tıpkı şehitlerimiz gibi, çok erken yaşıyla yürekleri yakıp kavurarak gitti.

Kimdir vedaları seven, var mıdır hicranı seven. Belki Koray da hiç sevmiyordu ansızın gidişleri?
...
Fenerbahçe büyük kulüp olmanın gereğini yerine getirdi. En azından vefat eden taraftarının ölüm sıcaklığını korudu. Vefanın tandansını luzümü kadar kotararak kadirşinaslıkla sahip çıktı sevenine. Onu yalnızlığa, sessizliğe, sessizliğin kuytusuna gömmedi. Büyük kulüp olmanın fedakarlığı bu olsa gerek. Sarı laciverdin, kanaryanın şefkatle yücelen ötüşüne layık olmayı başardı. Fenerbahçesiz bir ligin, Türk sporunun, kadim sevgiden, insanlık değerlerinden geri kalacağını resmetti Türk milletine.

Ali Koç, başkanlığın prestij yüklü ağırlığını muhafaza etmeyi becerdi. Koray'ın erken gidişine hıçkırıklarını katan Ali Başkan ve ekibi Türk futboluna model bir tutkuyu bağışladı. Unutmadı, boşvermedi, naçar koymadı renklerine aşıkların hikayesini. Fenerbahçe lig bitmeden gönüllerin sahasında kutladı şampiyonluğunu. Koray'ın tabutunu omuzladıkça kendi büyüklüğünü omuzladı, göklerde gezdirdi. Bedenler göçer; fakat isimler, unvanlar, izler, folklorik yankılar yaşamını sürdürür ilkesinin özetini çıkardı, millete tek tek okuttu. Yaşadığı onurlu hayatı, yüz yıldan büyük yaşını toprağın en derin köklerine inen çınarlar misali kavradı. Korayın cenazesini namuslu forması, kalburüstü arması, emeği ve ekmeği ile yeniden tanıştırdı. Hüngür hüngür ağlarken bile himayesindeki adın yüceliğini konuşturdu. Dile geldi, dili oldu farkının..

Koray Fenerbahçe'ye olan aşkıyla ayrıldı aramızdan. Bir futbol takımını tutmanın, tuttuğu takımın ayrıcalığını adeta kaftan gibi varlığının her zerresine biçmişti. Fenerbahçe'yi Türk motifinin spora yansıyan üstün kıymeti ve şerefi olarak yaşattı. Sporun ahlakına ve sahadaki doksan dakika öncesine itinayla gösterdi saygısını..

Koray'ın ölümünden birkaç yıl evvel sosyal medya hesabından paylaştığı "Ölünce biz de iyi adamlar olur muyuz?" sözü ölümün geliyorum diyen lisanıydı sanki. Geldi, alacağını aldı götürdü. Kalbinin mağlubu nice insan gibi Koray'ı da götüren kalbindeki kriz, bir günlüğüne de olsa beni Fenerbahçeli etmiştir. Bugün ben de Fenerbahçeli'yim, kardeşliğimizin sportif eli ile tabutunu kucaklayan kitlenin uzakları yakınlaştıran duygu mesafesiydim.

250 kitabını, kombine kartını, formalarını bıraktığın yerde sarı laciverdin bayrağını ben taşıdım, formasını ben giydim, aynı takımı ben tuttum, senin ani gidişine ben de ağladım Koray. Bu ülkenin en nazende bayırlarına, tohumları yeni fidan vermiş hububat tarlalarına, Ziganası, Kaçkar'ı, Toros'u, Ilgaz ve Cilo dağlarına, Trakya'da açan ayçiçeklerine, Amasya'da yeşeren elmanın kızılına, Akdeniz'in nazlı erguvanlarına diktim gözlerimi de ağladım. Dökülmüş yapraklarımı başka ormanların baharlarına saklayarak ağladım.. Zaman baş ucumda, avuçlarımda yoğrulurken umut, şafağı çağıran gurubun masum saatlerine, kuşluk vaktinde kanatlarını gösteren yaylamın arısına, çiçeğine, balına ağladım..

Ölünce de iyi adamlar oluruz. İster yetmiş yıl ister yirmi iki yıl yaşayalım, bağrımızla verdiğimiz inanç dolu mücadelemiz bizlere dünyanın en güçlü ordusunu bahşeder..Seni dünyanın en güçlü, vefakar ordusunun zaferiyle taçlandırdı ayrılık. Böğrünü boş bırakmadılar, sevdiklerinin kollarında, sevdiğin takımın baharlarıyla gittin. Gittin gökkuşağının elvan renklerine fotoğraflar çeke çeke, okuduğun 250 adet kitabın taşıdığı manevi serveti ailene hediye ederek.

Toprak çağırdı mümtaz benliğine seni, kırlangıçların göç yollarında sirus bulutlarıyla tarayarak göğsünü sonsuzluk ve yerkürenin Kuzeybatı ufkunda dizili sanayi ağının ilçeleriyle vedalaşarak sükunetin, gittin..Bir günlük de olsa ben de Fenerbahçeli'yim. Ben de cenazeni taşıyorum. Yarım kalmış ütopyalarımı tamamlıyorum; yarım hayat, yarım yaşamak da ne demektir, şimdi çok iyi anlıyorum Koray kardeşim. Gittiğin mekânlarda belki Fenerbahçe olmayacak; lakin her kanat çırpışında açıldığın göklerin birbirine kenetlenmiş milyarlarca yıldızı olabileceğine inanıyorum. Bir tek şey istiyoruz senden Koray kardeşim bir tek şey: yıldızlara selam söyle olur mu?

Hoşça kal
Yıldızlarınla kal..

ENGİN YEŞİLYURT
04.11.2018