Binlerce yıldır kadınların ve erkeklerin toplum tarafından biçilen rolleri evrimsel süreç ve yaşadıkları kültürlerin zorlu yaşam koşulları içerisinde var olma savaşı yüzünden kesin sınırlarla çizilmişti. Erkekler toplumsal normların koruyucusu, geliştiricisi ve tahrip edicisiydi. Din ve kültür özellikle modern çağımıza girmeden önce bütün bir dünyayı dizayn ediyordu. O yüzden erkekler toplumun kilit noktasında kudretli bir yapı oluşturuyorlardı. Kadınlar ise biyolojilerinin sadece bir noktası olan annelik mefhumuyla sınırlandırılmış, yuvayı yapmakla yükümlü ve daha sonra zaman kalırsa ya da imkan verilirse normları dizayn etmek için toplumsal hayata katılabiliyordu.

Evrimsel süreç dedim diye de kızmayın. Çünkü insanların üreme içgüdüleri yüzüne kadınlar zamanla kendilerini geri plana çekmek zorunda kaldılar. Bir çocuğun hayatı – doğal olarak – bütün toplumsal değerlerin üstünde olmalıydı. Peki ne oldu da roller ya da statüler modern çağa girdikten sonra biyolojilerimize, normlara ve yönetimlerin zorbalıklarına rağmen bu kadar değişti? İnsanlığın bu değişim ve dönüşümü dünya tarihinde ilk konumundadır. O yüzden bu meseleyi ben çok önemli görüyorum.

Değişim ve dönüşüm; bilimin toplumsal hayatı dizayn etmesi, endüstrinin gelişmesi, dini ve kültürel normların otoritelerinin sarsılması ve insan nüfusunun kontrol edilemeyecek derecede artmasıyla başladı. Ulaşım ve iletişim dünyanın her tarafında kolaylaştıktan sonra ise eski roller yerini rollerin tam belli olmadığı bir dünyaya bıraktı. Hümanizmin ve cinsiyet eşitliğinin demokratik yollar tarafından bir araç olarak kullanılmaya başlanması ise değişimin ve dönüşümün tabana yayılmasında etkili oldu. Şu an ise kadın ya da erkek diye bahsetmek bile bir rol veriyormuşçasına algı oluşturuyor.

O yüzden kadının ya da erkeğin esas kimliği veya ne yapması gerektiğine dair bir şeyler söylemek istemiyorum. Çünkü böyle bir şeyle sınırlandırmak cinslerimize hakaret olurdu. İradelerimizin son derece hızlı çalıştığı ve özgürlük alanlarımızın gün be gün genişletildiği şu çağda rol ya da kimlik biçmek beyhude bir çabadır.

Artık roller ve sınırlamalar olmadığına göre kadınlar ve erkekler neye dönüştüler? Doğal olmayan süreçlerden mi geçiyoruz yoksa binlerce yıllık insanlık tarihinde devrimler mi gerçekleştiriyoruz? Kadınların sosyoekonomik yapıda aktif rol alması insanlığın ileri konumda olduğunu gerçekten gösteriyor mu?

Kadınların sosyal yapıda erkeklere yaklaşması hatta erkekleri kimi konularda geçmesi önceki şartlara göre daha adil bir toplum oluşturdu. Erkeklerin ipe sapa gelmez düşünceleri derinden değişti. Kadınların bir kısmı yapabileceklerinin farkına vardı. Dünyayı değiştirenlerin arasında artık daha fazla kadınları görmeye başladık. Burasının insanlığın ileri noktası olduğunu sanırım herkes kabul eder. Can alıcı ama gözden kaçan, özellikle kadınların ve sonra erkeklerin farkına varmadığı bir noktadan size seslenmek istiyorum.

Değişimimiz ve dönüşümümüz gerçekten olması gerektiği gibi mi ilerliyor? Yoksa serbest piyasa ve demokrasi bizi bir araç olarak mı görüyor? Daha doğrusu bu sistemlerin muktedirleri bizi nesneleştiriyor mu?

Düzen karşıtlığı üzerinden bu durumu değerlendirmek çığırtkanlıktan başka bir şey olmaz. Ben ise ahvalin analizini yapıp konuşuyorum. Kadınlarımız ve erkeklerimiz neye evrildi ve neye doğru gidiyor? İşte can alıcı yeri size söylemek için buradayım.

Kadınlarımız toplumsal tabakanın en üst seviyesine çıkarken miras olarak değerler sistemi bırakıp gitmiyorlar. Serbest piyasanın ve demokrasinin tuzaklarına düşerek bütün birikimi tahrip edercesine zamana hükmetmeye çalışıyorlar. Her türlü istismara maruz kalıp sonra da zorbalığa katlananlardan elbette bahsetmiyorum.

Karşımızda kadın bedeni üzerinden zekice pazarlama taktikleri üreten bir canavar var. Kadınların ekonomik özgürlüklerini sadece alışveriş yapmaları için kazanmış gibi bir görüntü sergiliyorlar. Güzel gözükme içgüdülerine seslenip sektörü inanılmaz canlı tutuyorlar. Sanki yüzlerce yıldır verilen mücadele sektöre para kazandırmak içinmiş gibi duruyor. Oysa sosyoekonomik yapılar sürekli değişime uğruyor ve kadınların bu konuda erkeklerden daha fazla konuşması ve eyleme girişmesi gerekiyor. Durum bu iken erkeklerin hali ise başka tuhaf bir hale girmiş durumda. Yeniden oluşması gereken hiyerarşik bir yapılanmaya maruz bırakıldılar. Önceden etik değeri yüksek olan erkekler toplumun gözdesi iken şu an her şeyi karşısına alan, tahrip eden ve kendi zihniyetine göre dizayn eden erkekler hiyerarşik yapılanmalarının üstlerine tırmanıyorlar. İş hayatında ya da kadınların yanında erkelerin etik değerleri önemini hızla kaybederken ne yaparsa yapmış olsun güçlü duran erkekler ön plana çıkıyor. Erkekler ise güçlü olma içgüdülerine teslim olup toplumu mahvedecek derecede takıntılı olmaya başladılar.Kadınlar ise kendilerine bir sürü alternatifler üretip kendince en iyi işi ve erkeği bulmak için etik ve aile değerlerini mahvederek davranmaya başladı. İyi bir aile kurmaktan ziyade istediğini zorlanmadan yapabileceği bir evlilik düşünüyorlar. Erkeklerin kendilerine bağımlı olmasını sağlam aile mefhumu yerine tercih eder oldular. O yüzden bolluğun içerisinde ilkelliğe dönük bir hayatı benimsemek için sanki iki cins de yemin etmiş durumda. O yüzden özelikle kadınların yıldız gibi parladığı şu çağda otoriteyi ele geçiren kadınlar istediklerinin güç değil daha iyi bir düzen olduklarını söylemek zorundalar. Erkeklerin binlerce yıllık egemenliklerini alışveriş tutkusuna ya da sokakta istedikleri gibi davranma özgürlüğüne tercih etmenin insanlık için iyi bir karar olması beklenemez değil mi?

Doğal olmayan bir sürecin içerisinde olduğumuzun farkında olmak gerek. İnsanlık tarihi açısından devrim sayılacak olan cinsiyet eşitliğini tahakküm için bir araç olarak gören serbest piyasa ekonomisinin ve demokrasinin zihniyetini sarsmak gerek. Dünya ileride hiç ummadığımız sorunlarla karşılaştığında acaba hala güç ya da alışveriş peşinde koşar halde olacak mıyız?