KADER Mİ? SINAV MI?

Bir sabah gözümü açtım sıcacık dam altında, suyumu içtim ekmeğimi yedim.

Sabah sabah hiç yapmazdım ama nedense o an elim gitti kumandaya vakit daha erkendi. Öylesine bastım tuşa.

Deprem!!!

Doğal afet diye bildiğimiz deprem!!

Varlığından hep haberdar olduğumuz,

zaman zaman bazen büyük ama çoğunlukla küçük küçük bu toprakları beşik gibi sallayarak "ben burdayım geldim geliyorum " diyetopraklarımız altından sinyaller veren deprem!!

Bilim adamlarının adres gösterdiği geleceğini haber verdikleri deprem!!!

İşte tam da bugün, işaret edilen bölgede beklendiği gibi gelmiş ve ülkenin on ilini yerle bir etmiş.

İlkokul öğrencilerinin bile slogan ettiği " deprem öldürmez bina öldürür "gerçeği ile yüzleşmiş evleribarkları başlarına yıkılmış insanlardan canını kurtarmış olanlar çaresizce çırpınıp feryat ediyor, memleket kan ağlıyor, çaresizlik kol geziyordu. Dona kesti yüreğim. Şimdilik başımın üstünde duran damdan, İçtiğim su yediğim ekmekten utandım.Ama şaşırmadım " olacağı buydu" diye geçirdim içimden böyle düşündüğüm için düşüncemden utandım.

Beklenmedik bir durum muydu deprem. Yoksa bu gördüklerim, yaşanılan acılar kader miydi?

Bilinenin kulak ardı edildiği görmezlikten gelindiği için bize yine acı , gözyaşı ve keder içinde " geçmiş

olsun Türkiyem diyerek " bu acılar hep bize bize mi düşer usta" diye sorup "coğrafyanınkaderini mi yaşıyoruz.

Coğrafya kaderimiz mi yoksa bu sözü bizim için kullanmak gerçeklerden sorumluluklarımızdan kaçmak için mi kullanıyoruz..Sanki???

Sorumluluklar yerine getirilmemiş olsada, çok şükür ki güçlü bir dayanışma kültürümüz var. Bu nedenle yalnız değiliz birbirimizin yaralarına tutunuyoruz.

Şanssızlığımız ise topraklarından altın vb. Kıymetli madenler fışkıran Anadolu'mda yokluk ve yoksulluk la sınanıyor halkım. Deprem ülkesi olduğumuz gerçeği ortadayken, bilim adamları adeta adres göstererek uyarılarda bulunurken, ilkokul çocukları bile " deprem öldürmez bina öldürür" gerçeğini dile getirirken. Bırakın öncesini 1999 depremini yaşamış ve çok acı bedel ödemişken , şimdi süprizlekarşılaşmış gibi hazırlıksız yakalanıyorsak bunadaen kolayına kaçıp nasılsa hesap soracak muhatabınıbulamayacağımız için" takdiri ilahi" diyorsak. Bunu da sözde bilim adamı ağzıyla yaptırıyorsak. Bu bizim sınavımız ve kaderimiz diyebilir miyiz?

İçine düştüğümüz durumungerçekliğini Nazım ın Hara Haber şiiri ne güzel anlatmış.

" Ses edip geceye beyaz taşından

kışlanın saati çaldı ikiyi.

Ne çabuk lahzada bitti yaşamak

Kimisi altı aylık,

kimisi sakalı ak,

kimi on üç, on dört yaşında;

kimi yola gidecek

kimisi mektup bekler

yan yana sırt üstü yatan ölüler...

Yayıkta yağ vardı, dövülemedi,

akpeynir torbaya koyulamadı,

hasret gitti ölüler

dünyaya doyulamadı."

Depremi yaratan fay hatları coğrafyanın gerçeği de bu gerçeği acı bir kader gibi yaşamak bizim sınavımız. Bu kaderin sınavınıbilimin ışığında yaşamadığımız içinde sınıfta kaldık diyor ve geçemediğimiz sınavın sonunda Ümit Yaşar'ın şiiriyle sesleniyoruz.

"Öyle bir açmaza düştü ki vatan .

Uyku belli değil düş belli değil .

Çöktü üstümüze bir kara duman .

Işık belli değil, loş belli değil .

Sema Aytaç